Rooney Mara'nın son dönemlerde karşımıza çıkan (gerçek hayatındaki) saç/makyaj manzaraları aykırılık ve doğallığın kesiştiği pek ince ve zarif bir yerde duruyor. 'The Girl With The Dragon Tattoo'nun David Fincher imzalı yeni versiyonunda canlandırdığı Lisbeth ise, aynı ismi gibi (Elizabeth ya da Liz değil ama Lisbeth) alıştığımızın çok dışında, daha da radikal bir fiziksel harita çiziyor. Yaşadığı zor hayatın etkisiyle dış görünüşü de zorlaşan, sertleşen, aykırılaşan bir karakter bu. Muhteşem vücudu (Rooney Mara'nın vücudunun güzelliği karşısında saygı duruşuna geçmek istiyor insan) dövmelerle dolu, saçlarını belli ki bir kuaförde kestirmiyor, ruh haline göre kendisinin makasladığını ve tıraşladığını hayal ettim ben, makyaj konusunda da dramatik ve Gotik takılan bir kişi. Belki de İsveçli bir kadın portresi çizildiğindendir, görsel olarak tüm bu aykırılıkların çok güzel işlendiğini düşündüm. Ayrıca karşımıza çıkan manzaranın zorunluluktan ziyade görsel bir seçim olduğu mesajı da açık ve net olarak veriliyor. Lisbeth, benim asla olmak istemeyeceğim ama beğenmekten de geri durmadığım bir kadın.
En önemli mesele ise simsiyah saçlarıyla sarı, neredeyse hiç görünmeyen kaşları (ya da belki kaşsızlığı demeliydim) arasındaki kontrast. Mavi gözleri her daim kalemli ancak Mara'nın kemik yapısı (film için ekstra zayıflamış, o kemikler iyice ortaya çıkmış) öyle güzel bir çerçeve çiziyor ki sıfır makyajlı olduğu sahnelerde bile etkileyici görünüyor. Dudakları her daim rujsuz.
'The Social Network'te izlediğimiz Erica Albright karakterinden çok uzaklarda bir yerlerde yani... Karamel tonlarındaki dudak parlatıcısı, bej ve bejin türevlerindeki göz farı, uzun ve sağlıklı saçlarıyla 'iyi üniversitede iyi eğitim gören klasik Amerikan kızı' tiplemesi çiziyordu Mara bu rolüyle.
Günlük hayatımıza uyarlaması zor olsa da benim oyum Lisbeth'e. Onun bir ötesinde ise Rooney Mara'nın kendisine. Vogue'un Kasım sayısında vermiş bulunduğu şu alttaki pozlara ve şimdilerde boy gösterdiği tüm davetlerde en az kıyafet seçimleri kadar dikkat çeken güzelliğine veriyorum oyumu. Vogue kapağındaki o göz makyajına bayıldım. Mara'nın o hali bana bir dönemin gözde modellerinden Liberty Ross'u hatırlattı.
Lisbeth Salander'ın sert ama yine de özenli makyajı için ihtiyaç duyacağınız malzemeler ise şunlar:
NARS Concealer
Kompakt gitti, incecik tüp geldi! Eski formül geliştirilmiş, biraz daha kremsi hale gelmiş. Kapatıcılığı ve etkisi inanılmaz gerçekten. Custard rengi, neredeyse tüm cilt tiplerine uyuyor. Ginger ve Biscuit'e doğru koyulaşabilir ya da Honey ve Vanilla'ya doğru rengi biraz açabilirsiniz.
Estée Lauder Double Wear Stay In Place Eye Pencil:
Onyx rengini seçecek, gözlerinizin içine, dışına, her yerine umarsızca süreceksiniz bu kalemi. Aynı gün içinde on cinayet çözseniz, üç kere motordan düşseniz, beş kişiyi haklasanız bile göreceksiniz ki göz kaleminiz tam kıvamında dağılacak, gözü iyice sarmalayacak ve orada kalmaya devam edecek.
Sephora Eyebrow Brush:
Açık renkli kaşlar da taranmak ister. Lisbeth'in sürmediğini düşünüyorum ama siz kirpiklerinizi maskara ile belirginleştirdikten sonra fırçanın metal tarafıyla topaklanmaları engelleyip kirpiklerinizi ayrıştırabilirsiniz de.
1. Rooney Mara!
ReplyDeleteardından Lisbeth Salander geliyor, tartışmasız :)
keşke kemikleri çıkık bir yüzüm olsa diyorum bazen..
Simdide Gothic Chic cikti, sanirim hersey bir ara moda olabiliyor ; )
ReplyDeleteKesinlikle Lisbeth hali daha harika ;)) Kadının farklı bir güzelliği var, hatta bende az önce hakkında yazdım :D
ReplyDeletehttp://bubenimpartim.blogspot.com/2012/01/rooney-mara.html
Erica vs Lisbeth görünümünü hayret ve de hayranlık içinde takip ederken Rooney Mara'ya bayılıyorum. Tespitler yerinde olmuş.
ReplyDeleteBu blogda bu yazıyı gördüğüme çok sevindim çünkü genellikle benim tam da düşündüğüm ama hiç böyle güzel ifade edemeyeceğim yazılar yazıyorsunuz :)
ReplyDeleteÖncelikle tam anlamıyla Millenium serisi fanatiğiyim , hemde öyle böyle değil ! .. Tüm kitaplarını çıkar çıkmaz alıp (hatta çıkmadan bkz. ön sipariş :) ) yemeden içmeden kesilip okuyan biriyim , İsveç yapımı filmlerini de aynı hızla izledim . Aslında kitaplardan çok Salander saplantım var . Öyle ki ; bir ara keşke Lisbeth yaşayan biri olsa ve kanka olsak , birlikte şekersiz sert kahveler içsek durmadan leş karanlık mekanlara takılsak filan diye düşünür oldum :)) tam bu sevdadan vazgeçmiştim ki filmi David Fincher'in tekrar çekeceğini duydum !! Oturaklı sıkıcı bir şirkette çalışıyor olmasam utanmadan kalkıp halay çekebilirdim :) . Tabi ilk merak ettiğim Lisbeth'i kim oynayacaktı ? Daha çok uzatıp sizi bayıltmak istemiyorum sadede geleyim . Filmde Rooney Mara kafamda ki Lisbeth'in vücut bulmuş hali idi . Fiziksel özelliklerinin yanı sıra hali tavrı da tam olarak örtüşüyordu . Çok mutlu oldum zira Lisbeth için düşünülen diğer isimler (scarlet johannson , natalie portman) benim için tam bir hayal kırıklığı olurdu .
Rooney Mara yaşına rağmen gerçek hayatta ki tarzıyla , yüzüyle , makyajıyla çok başarılı bence , ona bakarken aklıma gelen tek marka nedense Chanel ...
bu uzun yazı için çok özür dilerim , zayıf noktamdı kendimi tutamadım :)
Hepinize yorumlarınız için teşekkür ediyorum.
ReplyDeleteTraveler, neden özür dilediğini anlayamadım. Ne kadar güzel, uzun uzun yazmışsın. Ben de Harry Potter, Game Of Thrones gibi fanatiği olduğum fantastik serilerden söz açıldığında susmak bilmiyorum. Millenium serisini hiç okumadım, ilk filmi de izlememiştim. David Fincher'ın bu yeni versiyonunu görmüş olmaktan çok mutluyum ilk Lisbeth Salander'la tanışma seansımda. Rooney Mara, gerçekten de dikkat etmemiz gereken bir isim.
Oturaklı, sıkıcı bir şirkette çalıştığını söylüyorsun, o halde yorumun daha da fazla hoşuma gitti:)
Sevgiler,
aC.