Her şeyin sorumlusu işte bu yukarıda gördüğünüz Seda'dır. Hatta soyadını yazmaktan da çekinmeyeceğim. Seda Yılmaz! Seda'nın saçları, her kızın sahip olmak istediği şeydir. Parlak, ne çok ince ne de çok kalın telli ve gür. Bu saçsal durum, biz tanıştık tanışalı böyleydi. Ancak son dönemlerde Seda'nın saçları ekstra bir güzelleşti. Hiçbir styling ürünü kullanmadığı halde sanki bir gün önce kuaförü ziyaret etmiş gibi (hani kuaförden ilk çıkıldığında pek de güzel olmaz ya saç... o sebeple bir gün önce) bir hal aldı kendisi. Hemen sordum. Saçlarını sabunla yıkamaya başlamış!
Sonra aynı şeyi çok sevdiğim bir kuaför, Sedat da söyledi. O da saçlarını sabunla yıkıyormuş. "Sabunla yıkadığım zaman saçım yumuşacık olmuyor, şöyle bir karıştırınca form alıyor. Dolgun ve parlak duruyor" dedi.
Düşünün ki parmaklarınızı saçınızın içinden geçiriyorsunuz ve şöyle bir ses çıkıyor: "Jjjjjjjjjjjjjjjjjjj!" Ama saçınız kuru ya da mat görünmüyor. İşte sabunla yıkayınca öyle oluyor. Oluyormuş. Ben de denedim. Ve saçımı hem şekilli hem de hacimli göstermek için başka bir şey yapmama gerek kalmadı. Tek başına hacim yeterli değil, o bende fazlasıyla mevcut.

Seda, güllü bir sabun kullanıyormuş. Sedat, killi. Ben, saf zeytinyağlı bir sabun denedim. Aktarlarda bulunuyor. Hatta farklı aromalar da deneyebilirsiniz. Safran ve çilek gibi... Ama saçınıza sürdüğünüz sabunun yüz ya da vücut için üretilmediğinden emin olun. İşte o zaman her şey tersine döner ve kupkuru, mat bir saçla başbaşa kalırsınız. Bir de sabun şampuana göre çok daha ekonomik bir seçim ve bitmesi aylar alıyor.
Yaşasın sabun köpüğü!
Sabun banyolarına devam, gelişmeleri paylaşacağım.