La Déesse, Nişantaşı Teşvikiye Caddesi üzerinde kapılarını açalı çok oldu ama ben bir türlü ziyaret etme fırsatını bulamamıştım. Bir de yeni açılan bir yere hemen pat diye gitmektense, o heyecanın dinmesini, markanın/mağazanın iyice oturmasını beklemeyi her zaman tercih ederim. Ilgım, Birgül (henüz sadece Birgül'le tanıştım aslında) ve bu iştahımı kabartan projeleriyle tanışmadan önce kafamda belirlediğim bir standart vardı: La Déesse'in Milano'da yaşadığım süre boyunca her hafta mutlaka ziyaret ettiğim Il Profumo kadar hoş bir yer olmasını ümit ediyordum. (Bu arada yolu Brera'ya düşenler, bu eski eczane dekorlu ama içi muhteşem parfümlerle dolu mağazayı mutlaka görmeli) Ne mutlu bana, artık bizim de niş bir parfüm butiğimiz olduğunu gururla ilan edebilirim!
Mesela bu dünya üzerinde bildiğiniz ne kadar seksi kadın varsa (hatta belki siz ve anneniz de bunlardan biridir) hepsinin bir dönem mutlaka kullandığı Fracas isimli bir kült parfüm vardır. Robert Piguet'nin sümbülteber ve yasemin etrafında döndürdüğü bu koku, haklı bir yer edinmiştir kendine. Onu biliyordum da benim meyve notalarıyla daha taze ama yine de bir o kadar seksi bulduğum Calypso'yla La Déesse'de tanıştım.
Sonra esas Keiko Mecheri'den bahsetmek zorundayım. Japon minimalizmi işte böyle bir şey. Parfümün hiç kafa karıştırmadan, burnu yormadan, üç ya da dört nota etrafında, bugüne kadar hiç rastlanmamış bir yorumla ortaya çıkması. İnsanın başını döndürmesi (iyi anlamda, ağır geldiği için değil). Mecheri, parfüm koleksiyonunu yeniledi kısa bir süre önce. Daha oturaklı, daha şık, daha da özel hale getirdi. Mesela benim koklar koklamaz aşk yaşadığım Umé. İsmini mi daha çok sevdim yoksa kendini mi... Onu da bilemiyorum. Erik, kamelya ve sansaca'nın karışımı bu egzotik kokteyl, tüm Mecheri parfümleri gibi bir doz is ve duman da taşıyor. Hafif tütsülenmiş bir tazelik yani. Yummy!!!
Sonra Cuir Cordoba ve Isles Lointaines var. İsimlere dikkat! Cuir Cordoba güderi, zambak yağı (iris butter), sedir ve Türkçe'ye çevrildiğinde saçmasapan bir hale gelen howthorne blossom'dan oluşuyor. Benim tenime yakışmadığı için üzüldüğüm bir koku. Isles Lointaines ise uzak adalar gibi kokuyor gerçekten de. Siz hayal edin, sonra bir bakın bakalım hayalinizdeki uzak ada öyle mi kokuyor...
Maison Francis Kurkdjian, butikte bulabileceğiniz başka bir kült parfüm evi. Kurkdjian, gelmiş geçmiş en net ve iddialı parfümerlerden biri olarak tanınıyor. Bu da haklı bir ün. Bir alt fotoğrafta gördüğünüz Lumiére Noire, aslen Catherine Deneuve için yaratılmış, daha sonra özel izinle koleksiyona dahil edilmiş. Müthiş bir parfüm.
Keşfetmemiş olduğum ve bir de İsviçre meselesine çok şaşırdığım için (evet, biliyorum tüm parfüm dünyası tapınıyor bu çakı memleketine ama ne bileyim... ben parfümü hep Fransızlara hediye etmek istiyorum) YS. UZAC koleksiyonu da beni benden aldı. Aslen müzisyen olan Vincent Micotti'nin yaratıcılığına şapkamı defalarca çıkardım. Hayalleri canlı tutmanın yolunun delilik olduğunu düşünüyormuş, işte zaten anlaştığımız şu cümlesinden belli.
Kokusuz bir çiçek olarak kabul edilen laleye, (tabii ki beyaz lale, başka rengi mi var ki onun) çok farklı, çok dominant bir kış yorumu getirmiş Micotti. Lalenin öyle koktuğunu hayal etmiş. Bergamut, safran, pembe biber ve kadifemsi kayısı, şişenin üzerinde yazan 'Dominante Blanche?' sorusunun yanına kocaman bir 'evet!!!' yazdırıyor. Tenimde henüz denemedim. Denemekten de korkuyorum. Ya bir saniyemi bile onsuz geçirmek istemezsem?!?
Parfüm dünyasında şu son yıllarda karşımıza çıkan 'dominant beyaz' hikayesi de pek hoşuma gidiyor. Normalde beyazın temiz, saf, hafif bir şey olması beklenirken, bu müthiş yaratıcı parfümerler, bizlere yoğun, etkili, feminen formüller hediye ediyor. Beyazın ağırlığı siyahtan çok daha fazladır bana kalırsa... Benim de kafamdaki beyaz, dominant ve dik başlı. Öyle serin, hafif, mentollü bir şey değil.
İnsanın aklına bir şakayı ya da büyüyü getiren Pohadka, ateş, rüzgar ve buna bağlı olarak kül etrafında dönüyor. Eğer ki benim gibi isli puslu kokular konusunda hevesliyseniz bu parfümü mutlaka denemeniz lazım. Herkese göre değil ve bu yüzden çok daha güzel. Taze çimen ve sarı tütün, isli vanilya ve yasemin başrolde. Micotti, bu parfümü Lavaux'daki bağ evinde geçirdiği bir sonbahar akşamını düşünerek tasarlamış. Gökyüzünün hafifçe islendiği, müthiş bir anı parfüm olarak teninizde taşıdığınızı düşünün.
La Déesse'in kadife perdelerini izleyip içeri süzüldüğünüzde (randevusuz süzülemiyorsunuz ama) kendi parfümünüzü yaratmak gibi hoş bir aktiviteye doğru ilerliyorsunuz. Bu konuyu başka bir yerde deşmeyi planladığım için sessizliğimi koruyorum. Eğitimli bir parfümer olan Ilgım, işte bu seans sırasında devreye giriyor ve 'kör test' denen, burun odaklı bir parfüm arayışında sizi yönlendiriyor.
Ben, dayanamadım Birgül Ulucan Öztürk'e birkaç da soru sordum. İşte cevaplar.
La Déesse'in kurulma hikayesini merak ediyorum.
Ortağım Ilgım'la birlikte yaklaşık 1,5 sene önce şirketimizi kurduk, Parfüm Tasarım Atölyesi. Ilgım zaten parfümer ve bu alanda uzun süredir çalışıyordu. Ben de uzun
süren perakende ve satış alanında tecrübe edinmistim. Birlikte
şirketimizi kurarak İspanyol bir esans firmasının Türkiye
distribütörlüğünü aldık. Bu şekilde parfümeri dünyasının yüksek hacimli
tarafına adım attık ama en başından beri aklımızda olan, Türkiye'de
henüz yer edinememiş, bizim gönlümüzde taht kurmuş niş markaları bir
araya toplayabileceğimiz bir butik açmaktı. Aralık ayında Nişantaşı'nda
açılan butiğimiz La Déesse için ön çalışmalarımız 6 ay kadar sürdü.
Floransa'da yapılan Fragranze Niş Parfümeri fuarında ve Cannes'da
yapılan Duty Free fuarında Türkiye'ye getirmek istediğimiz markalarla
toplantılar ve sunumlarımızı gerçekleştirdik ve onları ikna ettik. Çünkü
niş markaların tek kaygısı ticari olmadığı için, çalışacakları
kişilerin onlarla aynı vizyona sahip oldukları konusunda ikna olmaları
gerekiyor. Sonrasında marka kimlik çalışmasını Haluk Erkmen'le yaptık,
mağaza dekorasyonu için Metin Adıgüzel'le çalıştık ve kapılarımızı 20
Aralık'ta açtık.
Bugüne kadar sizi en çok etkileyen, bu işi yapmanız için sizi cesaretlendiren, gizliden gizliye ilham veren parfümer kimdir?
Olivia Giacobetti'nin sade ama bir o kadar etkileyici ve akılda kalıcı tasarımlarını çok beğeniyorum. Francis Kurkdjian beni he zaman şaşırtıyor, henüz 24 yaşındayken YSL Le Male'i tasarlamış olması zaten parfümeri dünyasının dahisi olarak kendine yer edinmesini sağlamış. Bir de kendisi parfümer olmasa da Frederic Malle'in ortaya çıkardığı konsept, birer sanatçı olan parfümerlere istediklerini yaratabilecekleri boş bir tuval vermesi bence çok yaratıcı! Mağazalarındaki sıcaklık ve sizde yarattığı daha da çok keşfetme isteği La Déesse'i yaratırken bana çok ilham verdi.
Ortağınızla iş bölümünü nasıl yapıyorsunuz?
Ilgım kişilerin kendi kokularını yaratabilecekleri workshop'lardan ve önümüzdeki aylarda başlayacağımız Bespoke tasarım'lardan sorumlu. Ben markanın PR, marketing, mağazada taşıdığımız markalarla iletişim ve mağazanın genel operasyonundan sorumluyum.
La Déesse'in şimdilik en popüler ve en ilgi çeken parfümü hangisi?
Ormonde Jayne'den Ormonde Woman ve Maison Francis Kurkdjian'dan Lumiére Noir.
Siz hangi parfümü kullanıyorsunuz?
Keiko Mecheri'den Isles Lointaines kullanıyorum.
Kendiniz için bir parfüm siparişi verseydiniz onu nasıl tarif ederdiniz?
Bir bahar gününde, küçük ve şirin bir leylak bahçesinde çayımı yudumladığım anı temsil edecek bir koku isterdim.
Maison Francis Kurkdjian'ın yeni lansmanı Oud hakkında neler düşünüyorsunuz? Değişik bir yorum olmuş.
Oud biliyorsunuz çağımızın en nadir bulunan ve en pahalı doğal hammaddesi. Francis Kurkdjian'ın tasarımında Oud'un oryantal havasının batı modernliği ile birleştirmesi bence çok güzel olmuş. Oud içeren kokular genelde Doğu kültürlerini cezbederken, bu tasarımın birçok Batı ülkelerinde de beğenileceğini düşünüyorum.
Bugüne kadar sizi en çok etkileyen, bu işi yapmanız için sizi cesaretlendiren, gizliden gizliye ilham veren parfümer kimdir?
Olivia Giacobetti'nin sade ama bir o kadar etkileyici ve akılda kalıcı tasarımlarını çok beğeniyorum. Francis Kurkdjian beni he zaman şaşırtıyor, henüz 24 yaşındayken YSL Le Male'i tasarlamış olması zaten parfümeri dünyasının dahisi olarak kendine yer edinmesini sağlamış. Bir de kendisi parfümer olmasa da Frederic Malle'in ortaya çıkardığı konsept, birer sanatçı olan parfümerlere istediklerini yaratabilecekleri boş bir tuval vermesi bence çok yaratıcı! Mağazalarındaki sıcaklık ve sizde yarattığı daha da çok keşfetme isteği La Déesse'i yaratırken bana çok ilham verdi.
Ortağınızla iş bölümünü nasıl yapıyorsunuz?
Ilgım kişilerin kendi kokularını yaratabilecekleri workshop'lardan ve önümüzdeki aylarda başlayacağımız Bespoke tasarım'lardan sorumlu. Ben markanın PR, marketing, mağazada taşıdığımız markalarla iletişim ve mağazanın genel operasyonundan sorumluyum.
La Déesse'in şimdilik en popüler ve en ilgi çeken parfümü hangisi?
Ormonde Jayne'den Ormonde Woman ve Maison Francis Kurkdjian'dan Lumiére Noir.
Siz hangi parfümü kullanıyorsunuz?
Keiko Mecheri'den Isles Lointaines kullanıyorum.
Kendiniz için bir parfüm siparişi verseydiniz onu nasıl tarif ederdiniz?
Bir bahar gününde, küçük ve şirin bir leylak bahçesinde çayımı yudumladığım anı temsil edecek bir koku isterdim.
Maison Francis Kurkdjian'ın yeni lansmanı Oud hakkında neler düşünüyorsunuz? Değişik bir yorum olmuş.
Oud biliyorsunuz çağımızın en nadir bulunan ve en pahalı doğal hammaddesi. Francis Kurkdjian'ın tasarımında Oud'un oryantal havasının batı modernliği ile birleştirmesi bence çok güzel olmuş. Oud içeren kokular genelde Doğu kültürlerini cezbederken, bu tasarımın birçok Batı ülkelerinde de beğenileceğini düşünüyorum.
La Déesse L'Art Du Parfum
Teşvikiye Cad. No:113/2 Nişantaşı
Tel: 0212 230 00 22
www.ladeesse.com.tr
çekilişim var bobbibrown seversen beklerim
ReplyDeletehttp://www.yildizlimakyaj.blogspot.com/2012/02/hediyem.html
Haklisin beyaz konusunda, bence mavi temiz ve saf kokuyu temsil ediyor
ReplyDeletedarkhighfashion.blogspot.com/