Eğer moda ve makyaj dünyasının iki önemli kadını Chloé gibi, kutsallığı tescillenmiş bir marka için bir araya geliyorsa, onlara karşı çıkmak gibi bir şansınız yoktur. Sezonun trendleri, defilenin sürdüğü o on dakika içinde çoktan belirlenmiştir bile. Kaldı ki, bugüne kadar en güzel 'saç/makyaj' örnekleriyle Chloé defilelerinde karşılaştık hep. Dikkat ederseniz kuaförlerdeki hiçbir dergide Chloé reklam kampanyasının olduğu sayfayı bulamazsınız. Çoktan yırtılmış, stil sahibi bir müşterinin masasına bırakılmış, aynısı yaptırılmak üzere o güzellik salonunun hiyerarşi kodu en yüksek üyesine gösterilmiştir bile!
Ne diyorduk? Evet. Charlotte Tilbury, Chloé 2011 İlkbahar/Yaz makyajında (üstte), Hannah MacGibbon'ın bej ve ara renkler sevdasını takip etmiş. Kiremitin en açık tonu, muhtemelen far bile kullanmadan, kapatıcılarla uygulanmış gözlere. İkinci fotoğraftaki patlak gözlerin etkisi de olabilir ama bana, biraz 'The English Patient'ı hatırlattı bu makyaj. En hafif makyajı bile görünür kılan kaşlar, Tilbury tarafından iyice kalınlaştırılmış ve gözdeki yumuşak gölgeleri vurgulamış. Gözlerde ve yanaklarda aynı renkle gölge yapıldığı için bu modeller, makyajsız olduklarına bizi inandırabilirler. Gün ışığında... Chloé'nin en yakın kız arkadaşı ve en büyük rakibi Stella McCartney de aynı makyaj methodunu izlemiş. Yoğun kaşlar, vurgulanmış elmacık kemikleri, mat ve pürüzsüz bir ten.
YSL, Stefano Pilati'nin önderliğinde (Mr. Pilati'nin YSL güzellik dünyasına da müdahale ettiği artık herkes tarafından biliniyor) farklı bir minimalist yaklaşım sergiliyor; daha Parizyen, daha agresif, Chloé kadınına göre daha teatral bir duruş bu. Boyayla rengi açılmış kaşlar, çok koyu dudaklar ve... başka hiçbir şey! Garip bir çıplaklık hakim YSL kadının yüzüne (üstte) ve ne yalan söyleyeyim... Benim çok da ilgimi çekmedi. Eğer modanın devleri, Hannah MacGibbon, Stella McCartney ve Vanessa Bruno gibi cool kızlara, Couture bir makyaj dersi vermek istiyorsa... İşi ustasından öğrensinler ve bir fotoğraf aşağı buyursunlar derim!
Et voila! John Galliano'nun her daim Couture, her daim olağanüstü, her daim uçlarda gezinen dünyasına hoş geldiniz! Bu çılgın adam, podyumda selamını verirken Grease-vari bir hareketle sigarasını söndürebiliyorsa, cesur tavırlarının Dior makyajına yansımayacağını düşünmek de 'çılgınlık' olur herhalde! Sokaklarda bu şekilde dolaşabilir miyiz? Emin değilim. Ancak Galliano, bir defilenin hakkını en iyi veren tasarımcıların başında geliyor.
Kaşlar, incecik çekilmiş bir kalemin etkisiyle bizi 20'li yıllara götürüyor. Güçlü kavis, modellerin bakışlarını fettanlaştırırken, minik bir fiyonk gibi büzülmüş dudakları Boop Boop Betty Boop diyor adeta. Dudaklarda hep ara tonlar hakim; kırmızıya kahverengi, mürdüme gri, mora siyah karışıyor. Kirpikler olabildiğince uzun ve kıvrık. Göz kapaklarındaki ıslak ve parlak etkinin Dior'un pigment'leri aratmayan farlarıyla rahatlıkla elde edilebileceğini düşünüyorum. Alttaki fotoğrafta görülen nil yeşiline dikkatleri çekmek isterim. Bu renk, bal rengi ve ela gözler için güzel bir seçim. Özellikle de gri ve gümüş ile karıştığında...
Olmak istediğimiz kadınlar, 'sadeleşin' diyor. Modanın devleri şiddetle karşı çıkıyor. Ben politik bir blogger olarak arada durmayı tercih edeceğim sanırım. Kaşlar biraz daha kalınlaştırılacak, elmacık kemikleri (içinde kırmızılık barındırmayan bir bronzer'la) belirginleştirilecek, maskara sürülecek. Sonra hiç yeri değilken bir sabah çılgın bir makyaj yapılacak ve sanki en doğalı da buymuş gibi gerçek bir Parisli özgüveni sergilenecek. Ha bir de o koyu ruj, saat başı tazelenecek!
Şu muhteşem saça ve makyaja bir de bu mesafeden bakın! Vivienne Westwood ve pamuk helva! Aynı karede!
No comments:
Post a Comment