Parfümün romantik isim seçiminden başlayalım. Stella McCartney, babası Paul'ün (bildiniz siz onu, hani şu her jenerasyonun illa da tanıdığı grubun üyesi) annesi Linda'ya taktığı ismi ikinci parfümüne hediye etmiş: 'Linda seni seviyorum'. İngilizce'nin güzelliklerinden biri de kelime oyunlarına açık oluşu ya, işte lily aynı zamanda McCartney'nin en sevdiği çiçek olan zambağı da temsil ediyor. McCartney'nin ilk parfümü kendi ismini taşıyordu ve yine bahçelerden, yeşillerden çıkıp gelen tazecik gülün hoş ve farklı bir yorumuydu. Etrafımda bu parfümün birden fazla müdavimi yaşıyor. (Deniz n'aber?) Yeşil parfümlere bir doz feminenlik, bir doz seksapel eklemek her tasarımcının yapabileceği bir şey değil...
1) Reklam kampanyasının güzelliği!
Kampanyanın yıldızı Malgosia Bela'da Stella McCartney kırıntıları görüyor musunuz siz de benim gibi? Stella McCartney cephesinde çirkin bir reklam kampanyası görme fırsatımız olmadı henüz. Patlak gözlerini bile bir güzellik ve hoşluk hadisesi haline getirmiş bu kadın, saç-makyaj, kıyafet, görüntü ve duygusuyla dört dörtlük işler çıkarıyor hep.
2) Bu parfüm benim olmalı!
Böylesi arzulu olmak için koklamama da gerek yok. O şişenin masamın üzerinde durmasını istiyorum, yıllarca.
3) En sevdiğim parfümörlerden Jacques Cavallier ve Stella bir araya gelmiş. Koku ne kadar kötü olabilir ki?
Tabii ki olamaz. Trüf, zambak ve meşe yosunu. Pembe ve kara biber. Armut, amber ve paçuli. İştah açıcı değil mi sizce de? Zambağa odunumsu, ormanımsı, seksi ve iddialı yeni bir yorum getirmiş bu ikili.
En koyu ve karanlık kış gününde bile sürseniz bu parfüm aklınıza sırasıyla şunları getirecektir:
- Bir orkidenin açışı
- Bahar sabahının tazeliği
- Yeni başlangıçlar
- İlk öpücük
- Rüzgarda uçuşan saçlar
- Bol beyaz gömlek
- Aşk
E daha ne isteriz?