29.6.11

Şeftali, pudra, sim ve diğer başka şeyler





















Tanla'yla çıktığımız arsız bir alışveriş gününde edindiğim NARS Arabesque, sezonun en şaşırtıcı güzelliklerinden biri bence. Neden diye soracak olursanız, kendisi simli. Bu ne demek? Uzak durulacak, üzerinde N-A-R-S harfleri görünse de kendisiyle yakın temasa geçilmeyecek, hiçbir koşulda tırnağa değmeyecek... ama işte biz ürünleri kurcalarken bu koca koca simli, şeffaf pembe bir kere değdi tırnağa ve olan oldu. Tek kat sürüldüğünde de seviyorum etkisini, iki kat sürüp abarttığımda da. Bronz tenli kadınların turuncu, kırmızı, pembe gibi renkler sürmelerine karşı duran biri olarak (hani simli ojeye de karşıydın demez misiniz şimdi, ben olsam kesin derim) Arabesque'in güzel bir renk ve doku alternatifi olduğunu düşünüyorum.

Gelelim NARS'ın gerçek klasiği Orgasm'ın tırnak versiyonuna. Onun içinde sim değil sedef var. Tek kat sürüldüğünde Orgasm da hoşuma gidiyor. İkinci katı sürdüğümde ertesi gün gözüme fazla kokoş ve hanım teyze ojesi göründü. Sanki çekçekimi alıp pazara gidecek ve oradan kendime saç boyası alacaktım... öyle bir görüntü...
























Yazın, özellikle de deniz kenarında tercihim ellerin çıplak kalması. Sıfır oje. Markalar öyle müthiş renkler sunuyor ki önümüze, deniz sonrası özenle manikür-pedikür seansı yapmamak ve ojelenmemek elde değil. Şık bir ikili bahar aylarında Dior'dan gelmişti mesela. Avenue Montaigne koleksiyonundan Pink Boa ve Gris Montaigne. Ben tropik esintili yaz koleksiyonundaki Aloha ve Paradise'la (turuncu ve pembe) pek hoşlaşmadığım için bahar renklerinin tadını çıkarmaya devam ediyorum.























Bu yazın (benim için) favori renkleri bir önceki yazımda da kaş kalemini öve öve bitiremediğim Givenchy'den geliyor. Acid Summer Make Up Collection'ın Vernis Please! ojeleri, (bu ojeler karşımda olsa ben de 'vernis please' derim tabii) bir adet açık şeftali 'Candid Peach', bir adet balkabağı-turuncu (asit portakalı filan değil, sakin bir renk bu) 'Acid Orange' ve bir adet gülkurusuna bakan frambuaz rengi 'Vintage Garnet'. Bir kere daha hepinizin dikkatini ve vücudunu markanın standına çekmek isterim. Givenchy, son iki senedir en dikkat çekici makyaj koleksiyonlarına imza atıyor.

27.6.11

Bugüne kadar kullandığım en iyi kaş kalemi






















Givenchy'nin Eyebrow Show Powdery Eyebrow Pencil için şu başlıkta söylediğim şeyi söylemekte kesinlikle tereddüt etmiyorum! Anahtar kelime: Powdery. Yani pudralı... Kaş kalemi, bir kohl edasında kaygan ve ıslak görünmemeli. Öyle olduğunda sahte, boyanmış bir etki yaratıyor. Benim 1 numarasını kullandığım bu muhteşem kalem, tok ama kuru değil. Pudralı görüntüsüyle yaptığım rötuşu asla belli etmiyor. Yalnızca boşlukları doldururken değil, kaşı uzatırken de kullanımı çok kolay. Akmıyor (kazara kaşıdığımda bile sağa sola bulaşmadı, bu bir mucize değil de nedir). Kalemin diğer ucundaki kaş fırçasının da sertliğine, bu kadar zamandır kullanmama rağmen pislenip, tozlanıp, yumuşayıp iğrenç bir hal almamasına hayran kaldım.

Sizlere bir de mini hatırlatma: Kaş kalemi kullanırken saç ve kaş renginizden en az bir ton açık renk seçmeye özen gösterin, aksi takdirde kaşlarınız fazlasıyla boyalı ve çatık görünecek, tüm dikkati gözlerinizden çalacaktır.

23.6.11

Yazı bronzlaşmadan yaşamak

























People seansıma hoşgeldiniz! Beauty kısmında gezinirken Molly Sims (üstte) ve Drew Barrymore'un (altta) şu fotoğraflarına rastladım ve bir kere daha karar verdim ki yazı biraz renklenerek, asla kararmadan geçirmek çok daha güzel görünüyor.

Molly Sims, kaş kemiğinin üzerine renksiz dudak parlatıcısı sürdüğünü, rujlarını da zaman zaman allık olarak kullandığını söylemiş. Nemli bir görüntü yaratmak için ruj ya da krem allık kullanışlı bir seçenek. Ancak bu durumda, cildin pürüzsüz olması çok önemli, aksi takdirde kremsi ya da jel yapıdaki malzeme, ciltteki pürüzleri daha da ortaya çıkarabiliyor.


Pembe ve fuşya gibi, Molly Sims'in dudağında gördüğümüz tonları ben en çok yine bu renkteki kadınlara yakıştırıyorum. Pembe, kumral saç, açık renk ten, mavi ya da yeşil gözle bir araya geldiğinde doğal ve taze bir etki yaratıyor. Oysa ki aynı rengi bir esmer kullandığında daha va-va-voom, daha abartılı bir görüntüyle karşı karşıya kalıyoruz.


Gelelim Drew Barrymore'a. Makyözlerin ustası, bu sektördeki en yaratıcı 'parmak'lara sahip sihirbazlardan biri olan Pat McGrath, fırçayı bir kenara bırakıp, bize (ama yine de en çok ona) bahşedilen en güçlü aracı, yani parmaklarımızı kullanmamızı tavsiye ediyor.

Gerçekten de fondöteni parmakla uyguladığınızda daha az sıvanmış, daha doğal görünen bir sonuç elde ediyorsunuz. Yalnız eğer ki bir karışım yarattıysanız (fondöten+aydınlatıcı+ SPF gibi) elinizin üzerinde onu çok iyi karıştırdığınızdan ve doğru ışıkta sürdüğünüzden emin olun. Şöyle diyor McGrath: "Fondöteni sürdükten sonra elinizle bir kısmını cildinizden alın. Özellikle çene, burun ve yanakların hemen üzeri, daha aydınlık, daha az fondötenli görünmesi gereken yerler. Böylelikle cildinize doğal parlaklığını geri kazandırmış olursunuz."

Drew Barrymore'un portakal ve karpuz arasında gidip gelen, kırmızımsı tonları da pek iştah kabartıcı. Şu makyajın da gerçek bir yaz reçetesi olduğunu düşünüyorum.


22.6.11

Seyahat etmenin dayanılmaz hafifliği




















'Learn to travel light' (Hafif seyahat etmeyi öğrenin). Böyle diyor Sephora. Benim en sevdiğim ürünlerden birini, doğal ortamında, ait olduğu yerde sizlere tanıtmaktan şeref duyarım: Adjustable Sunscreen. SPF 15, 30 ve 50 aynı ambalajın içinde. Bir haftalık tatile çıkanlar için gayet yeterli olacaktır. Sakın bembeyaz cildinizle, güneşin en kızgın olduğu saatlerde, 15 koruma faktörüyle sere serpe uzanmayın şezlonglara. Sizi bulurum!

21.6.11

'Yaz çiçekleri' sarmış dört bir yanımı

























Etrafımın begonviller, mimozalar, yaseminler ve mercan çiçekleriyle sarılı olduğu şu günlerde mail kutucuğuma (adeta bir mücevher kutusu değerinde kendisi) düşen bir mail'le anlamış bulundum ki çiçek seansım ta yazın sonuna kadar bitmeyecek. Dolayısıyla yukarıda gördüğünüz fotoğraf hem benim hem Chanel'in hem de Sephora'nın ruh halini pek güzel özetliyor.

Chanel makyaj koleksiyonlarını her sezon aynı heyecanla beklerim. Ürünlerin kalitesi, çok uzun zaman önce güzellik otoriteleri, makyözler ve zevkine güvendiğim arkadaşlarımca çentiklendiği için, daha light heyecanlar içine girebiliyorum: Bu sezon hangi renkler var? Neden ilham alınmış? Kampanya yıldızı kim? Far paleti kendinden desenli mi yoksa klasik mi? Daha önce hiçbir yerde görmediğimiz hangi ojeyi patlatmış Chanel?


Les Fleurs D'Ete, sizlerin de tahmin edebileceğiniz gibi ilhamını yaz çiçeklerinden alıyor. Renkler su ve orman yeşili, gri mavi, pembe ve pembe altın etrafında dönüyor. Kampanya yıldızı, ismini her yazışımda takma olduğundan bir kere daha şüphelendiğim, sezonun gözde modellerinden Monica 'Jac' Jagaciak.
























Jac'ın yanaklarındaki tam kıvamında bronzluk, şu altta gördüğünüz şık paletle sağlanmış. Allık ve bronzer paletlerinin farklı renkteki çizgilere ayrılması detayı beni her zaman mest ediyor. Hem istediğim rengi istediğim renkle karıştırma özgürlüğü hem de çok şık bir sunum...


























Dörtlü far paleti ve Rose Platine göz kalemi, benim için koleksiyonun en mühim parçaları. Böyle derim ve sonra hepsini almak isterim, orası ayrı... Chanel de, aynı NARS gibi en yoğun renkleri en taşınabilir dokularda sunuyor bize. Böylelikle göz kapaklarında yeşilleri ve pembeleri taşımak asla riskli ya da zor bir konu haline gelmiyor.



























Geçtiğimiz sezonlarda Khaki serisi ve Particuliére (hani şu erkekleri protestoya sevkeden çamur rengi) ile yaptığını bu kez Mimosa ile tekrarlıyor Chanel. Sezonun avangard oje rengini belirlemiş bulunuyor. Mimosa'yı da denemek için sabırsızlanıyorum ancak benim gözüm Beige Petal'de. Oldum olası çok sevdiğim nötr renklerin (kendilerini anneanne rengi olarak vaftiz ediyorum ben) içinde Beige Petal'in apayrı bir yeri olacak. Hissediyorum bunu.



Gelelim en önemli bilgiye! Ne de olsa bu yazıyı okuduktan sonra bu ürünlerden en az ikisini satın almak isteyeceksiniz. Tüm koleksiyon Sephora Exclusive. Sınırlı sayıda üretildiği için acele etmekte fayda var. Ve inanın bana, Chanel'in dörtlü far paleti için acele etmeye değer. Yaklaşık sekiz sene önce Milano Rinascente'den (önümde duran yaşlı bir kadını ekarte ederek) aldığım bronz far paletini, bozulmuştur filan demeden kullanıyorum hala. Bunu da itiraf ediyorum. Çok yanlış bir hareket ama ne yapabilirim, eşi benzeri bulunmuyor.


Not: Dudak parlatıcılarını dışladım, pembe tonlarını sevenler için güzel alternatifler var.





















Şu videoyu da sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Buyrunuz karşınızda yaz çiçekleriyle bezeli, serin ve sakin bir yaz makyajı!



16.6.11

İşte yaz böyle bir şey olmalı






































Şu resimlere bakıp iç geçirmemek mümkün mü? Rüya takımı bir arada: Objektifin ardında Alasdair McLellan, bu fotoğraf sihirbazına poz veren bir adet Freja Beha Erichsen, makyaj malzemelerinin başında da bazılarımızın Stila'dan hatırlayacağı Jeanine Lobell. Lobell, bu günlerde bir başka usta makyörün zamansız boşalan tahtına yerleşmiş vaziyette. Şu yazıda bahsettiğim Kevyn Aucoin'in ismini de verdiği markasının kreatif direktörü oldu kendisi. Natalie Portman, Michelle Williams, Cate Blanchett gibi beğendiğimiz kadınların makyajları kırmızı halıda ondan sorulmakla kalmıyor, bir de dergi çekimlerinde karşımıza çıkıyor Lobell'in harikaları.








































Şu dudaklar konusunda merak içindeyim. İçinizi rahatlatır mı bilmem, dergi çekimlerinde poz vermek üzere yapılan makyajla, gece dışarı çıkan bir kadının yapacağı makyaj birbirinden çok farklı iki şey olmak zorundadır. Mesela üstte gördüğünüz şu enfes dudak rengini yakalamak için Lobell, muhtemelen iki ya da üç ton farklı ruju karıştırmakla kalmamış, bir miktar pudra ve fondöten de kullanmıştır kesin... Oysa ki aynı karışım konuşmak, bir şeyler içmek ya da yemek gibi dudak kıpırdatan işlerle uğraşmak zorunda kalan bizleri bir felakete sürükleyebilir.








































Geriye taranan ıslak saçlar, bu yaz benim de kaçış yolum. Henüz sıkılmadım. Gelelim alttaki fotoğrafta en iddialı halleriyle karşımıza çıkan 'beyazlatılmış' dudaklara. 'Bleach' sadece saça uygulanan bir işlem değilmiş anlayacağınız...


O etkiyi dudaklarınıza fondöten ya da pudra değdirmeden veya kopkoyu dudak çizgisinin içinde sırıtan açık tonda bir ruj kullanmadan elde etmenin tek yolu, dudak koruyucularından geçiyor. Clarins, Shiseido ya da Lancaster gibi bir markanın koruyucu sticklerinden bir adet edinin. Plajda koruyucu krem, geceleri ruj olarak kullanın. NARS Lip Lacquer'in Chelsea Girls'ü de memnun kaldığım bir alternatif.








































Merak edenleriniz için Jeanine Lobell. Derya Tuna'nın kemik yapısı, Donna Karan'ın ruhani ve anaç bakışlarıyla birleşmiş adeta...

Bir ıssız adaya düşseydim...




















Alaçatı'ya her ayak basışımda, hayatımı küçültme isteği kaplıyor içimi. Aslında bu kadar hızlı, bu kadar çok, bu kadar eşyalı yaşamamıza gerek yok diyorum kendi kendime. İnanıyorum buna. Hemen ikna oluyorum. Bir bitkisel sabun, bir şişe gül suyu, iyi bir nemlendirici, bir güneş koruyucu, bir maskara, bir parfüm ve bir kırmızı rujla geçer hayat diyorum. Kaç parça etti? 7. Pek de güzel bir sayı. Her gün yürüsem, yüzsem, bisiklet kullansam araba ya da toplu taşıma araçları yerine... Pilates'e de gerek kalmaz.

Peki o halde sorarım size (ama en çok da kendime) neden masamın üstü bu kadar dolu? Yanımda tam tamına 3 makyaj çantası eşya getirdim. Tüm küçülme isteğime karşı hepsini de kullanıyorum. Sanıyorum 'bir ıssız adaya düşseydiniz yanınıza hangi üç makyaj malzemesini alırdınız' sorusunun cevabını hali hazırda vermiş bulundum. Ben geriye sormak istiyorum: 3 çanta dolusu eşya alabilmem mümkün mü acaba?

14.6.11

Aradaki farkı bulunuz
























Soldaki versiyon için yaşım biraz... büyümüş olabilir ama sağ tarafı rahatlıkla sahiplenebilirim. Yukarıdan aşağı Sephora oyuncuları şu şekilde sıralanıyor:
- Jealous
- Samba In Rio
- Yellow Umbrella*
- Picnic In Park*
- My Favorite Jeans*

* (bu arada bilmiyorum fark ettiniz mi ama son üç ojenin ismini aynı cümlede kullanarak çok keyifli bir yaz günü geçirmek mümkün)

13.6.11

Tank


























Hatta ve hatta kendisini 'the tank' olarak vaftiz etmek istiyorum. Tam tamına bir saat içinde İstanbul sınırlarını terk edeceğim bu Pazartesi gününde, makyaj eşyalarımı, kremlerimi, kesinlikle dökülmemesi gereken vücut yağlarımı ondan başka kimseye emanet edemezdim! Gittiğim yerde, her şeyi tankın içinde tutabilmek de (banyo paylaşacaksam, tüm ıvır zıvırları hizaya dizmek zorunda kalmamak) büyük bir rahatlık. En son İstinyePark Sephora'da küçük boyuna da rastlayıp onu koleksiyonuma dahil etmediğim için pişmanım. Eğer ikisi bir arada olsaydı kendimi 'The Transformers'ın kozmetik/makyaj versiyonunda yaşadığıma ikna edebilirdim...

11.6.11

Yaz tarifesi (ve şimdi sıra vücutta)


























Bu, ne kadar da "başaşağı" bir fotoğraf olmuş öyle! Ayrıca Sephora Sugar Body Scrub'ım bitmiş, hemen gidip yeni iki kutu almalıyım. Bir de NARS Monoi Glow ve Nuxe vücut yağlarını bu resmin içine eklemeyi unutmuşum, siz benim için hayalinizde hallediverin bu meseleyi.

O kadar çok yazacak şey var ama o kadar zaman yok ki! Mesela Benefit'in henüz raflarda yerini almamış bir ürününü denedim ve çok memnun kaldım. Sonra yine Benefit'in Waterproof kalemlerini denedim ve onlardan da çok memnun kaldım (normalde waterproof karşıtıyım ben, kirpikleri döküyor, gözleri yoruyor diye).

Sonra en son Sephora alışverişimde bana kasada verilen kartı aktive etmeliyim www.sephora.com.tr adresini tıklayarak. Çünkü Sephora White kart sahiplerini keyifli sürprizler bekliyormuş! Ben de kozmetikle ilgili her türlü sürprizi kollarım sonuna kadar açık karşılarım! Kartla neler yapabileceğimizi de anlatacağım.

Şimdilik yaz vücut bakım ürünleriyle idare edeceksiniz. Fotoğrafta sergilediğim ürünler şunlar:

- Sephora Musc Amande Body Butter (her ne kadar body butter konseptinden pek hoşlanmıyor olsam da bu yoğun kremi banyodan sonra cildime sürmek gerçek bir keyif, bir de mislerden de mis kokuyor!)
- Sephora SPF 15-30-50 Adjustable Sunscreen ( farklı SPF'lar bir arada, plaj çantamın vazgeçilmezlerinden)
- Sephora Super Foot Scrub
- Sephora Velvet Hand Scrub
- Yes To Cucumbers Calming Shower Gel
- Sephora Sun Disk Bronzing Powder Soleil Dore (omuzlarıma ve bacaklarıma sürdüğüm oluyor bunu zaman zaman)
- Shiseido Very High Sun Protection Lotion SPF 50+ For Face and Body
- Shiseido Sun Protection Lip Treatment SPF 20
- Shiseido Protective Tanning Emulsion SPF 10 For Face and Body
- Sephora Head To Toe Hydrator (saçlarıma da sürüyorum bu kremi, nemin gerektiği her yere her an...)


Şimdilik benden bu kadar,

Nemlenmeyi ve oy vermeyi unutmayınız 10dakika'cılar!

8.6.11

Yaz tarifesi


























Evet, başladı efendim. Yaz tarifemi resmen başlatmış, cilt bakım taksimetremde ayarları değiştirmiş bulunuyorum. Bazıları 'summertime and the livin's easy' diyebilir, iş cilt bakımına geldiğinde durum farklıdır. Güneş, sahil kenarında pek çekici ve zararsız görünse de (saat üçten sonra) şehirde aynı ışınlar, kat kat zararlıdır.


İşte ben de bunun farkında olarak, tüm kış boyunca kullandığım ve çok memnun kaldığım, lekeleri yok edici ve cildi aydınlatıcı Shiseido White Lucency serisine, 2011 kışına kadar 'hoşçakal' dedim. Onun yerine cildimi, hafifliği ve o hafifliğe rağmen sağladığı nemle beni mest eden Pureness serisinden Moisturizing Gel-Cream (su bazlı, çok hafif dokulu, gerçek bir yaz nemlendiricisi) ve güneşten adabıyla korunmak için Urban Environment UV Protection Cream'e (bu kremin de dokusuna bayılıyorum, yumuşacık, cildi nemli ve parlak gösteriyor, üstelik zararlı her şeyden koruyor) emanet ettim.





























Gündüz bakımımın son üyesi, Chanel Hydramax serisinin bana kalırsa en başarılı ürünü olan nem serumu, Hydramax + Active Serum. Nem, yaz aylarında cildimizin en çok ihtiyaç duyduğu şey. Benim cildim de kuruya dönük bir karma. Dolayısıyla her daim bir nem serumu kullanmam gerekiyor. Bu serumu çok sevdim çünkü:
- Dokusu muhteşem.
- Cildi yağlı bırakmıyor.
- Mis gibi kokuyor (ama mis gibi kokarken bir yandan insanın içini kaldıran o kimyasal esansı barındırmıyor).
- Etkisi tüm gün devam ediyor.
- Özel bir geceye hazırlanırken makyaj yapmadan önce (Benefit Porefessional'ın hemen altına) sürüldüğünde harikalar yaratıyor.
- Ambalajı da pek şık ve minimalist ve Chanel...























Gelelim geceye. Strivectin-SD Sensitive, aynı kış aylarında olduğu gibi yaz boyunca gece kremi görevi görmeye devam ediyor. Bu krem de vazgeçilmezlerimden biri haline geldi. Otuzlu basamakları tırmanmaya tam bir sene önce başlamış olsam da, peptitler (çok çok önemli bir kelime bu) sayesinde kırışıklar ve çatlaklarla ben de savaşabiliyorum. Üstelik tek yaptığım mis gibi bir uyku çekmek!


























Üstte gördüğünüz Benefit You Rebel Lite, artık yaz aylarını eskiye oranla çok daha beyaz geçiren bendenizin, renkli nemlendiricisi. SPF 15 faktörlü. You Rebel, isyankar ismini sonuna kadar hak ediyor çünkü ciltte pudralaşmasına alıştığımız diğer renkli nemlendiricilerden çok farklı. Sürünce tam kıvamında nemlenmiş, ıslak görüntüye kaçan hoş bir parlaklık sağlıyor. O parlaklığı 'yağlı' bir görüntüyle karıştırmamak gerek. İkisi kesinlikle aynı şey değil. Eğer cildim sorunlu bir dönem geçiriyorsa, o halde Benefit Hello Flawless pudradan yardım alıyorum. Hello Flawless da SPF 15 faktörlü. Benefit, bizleri gerçekten de seviyor ve korumaya çalışıyor! Bu Hello Flawless (merhaba kusursuz) konusunu ilerleyen günlerde biraz daha deşeceğim. Bronzlaştıktan sonra doğru pudra rengini bir türlü bulamayanlarınız varsa, Benefit'in geliştirdiği renk sistemi hayatınızı değiştirecek!


Guerlain Terracotta Inca Summer Make Up Collection'ı sizlere tanıttığım şu yazıda, bronzlaştırıcı pudra olarak markanın artık bir klasiği haline gelmiş Terracotta Men'i doğallığı yüzünden tercih ettiğimi belirtmiştim zaten. Bir kere daha altını çiziyorum bronz harflerle, eğer ki pırıltı - sim gibi aksesuarlara alerjiniz varsa ve renginizin turuncu değil bronz olmasını istiyorsanız, çaktırmadan renklenmeyi hedefleyen erkeklerin gizli dünyasının kapılarını şöyle bir aralamanız gerekiyor.


















Ama tabii şunu da söylemem gerek: Asla ve asla bu pudrayı tüm yüzüme uygulamıyorum. Şakaklardan başlayıp, yanağın altına doğru iniyorum. Alnımın en üst noktasına, saç diplerine biraz dokunuyorum. Burnumun iki yanı ve çenemle boynumun buluştuğu noktayı da şöyle bir kararttım mı... yetiyor zaten. Geriye kalan bölümler, aydınlık olmalı. Terracotta Men'in kendi fırçası pek hoş ama bu kontür dediğimiz şey şakaya gelmez. NARS Kabuki Artisan fırçalardan İta, tıknaz görünümüyle bu iş için biçilmiş kaftan. Formu o kadar iddialı ki yanlış kullanmanız neredeyse imkansız.























Yarın da vücut bakımıyla devam edeceğiz yaz tarifemize, pek sevgili 10dakika'cılar. Esenlikle kalın, çikolata renkli şarkıcılarımıza her daim kulak verin. Onlar, şu yaz günlerine (en az terracotta kadar) çok yakışıyor!

6.6.11

Bak postacı geliyor, selam veriyor (ve galiba allık sürmüş!!!!!)




















Bugüne kadar gördüğüm en tatlı, en yaratıcı, en fantastik makyaj çantalarından biri, içi dolu olarak, CARGO tarafından sizin için postaya verilmiş. Kenya'dan. Afrika'dan. Eğer bu paketi sizlerle teslim etmekle görevli postacı ben olsaydım, kesin dayanamaz, içini açar ve o ürünlerden en az bir tanesini yüzümde denemek isterdim. Bu pazartesi gününe (herhangi bir 'pazartesi sendromu'nu yıllardır yaşamıyor olmama rağmen) heyecan ve keyifle başladım çünkü bu çanta bana postalanmıştı!


Önü arkasından, arkası önünden şahane. Bilemedim, kararsızım...























Bir makyaj çantasının en büyük değeri, içinden çıkanlardır elbet. Post Card By CARGO, bizleri bu konuda kesinlikle hayal kırıklığına uğratmıyor. Markanın ürünlerine her daim uyguladığı şu çizgileri de çok seviyorum ben. Her çizgi başka bir ton, başka bir renk. Altta 'safari' temasına uygun olarak haki renginde hazırlanmış ikili göz farını (solda) ve Coral Beach allığı görüyorsunuz.






















Bunun dışında Serengeti dudak parlatıcısı, Khaki göz kalemi (rengi o kadar güzel ki, haki ve granit arasında gidip geliyor) ve Triple Action maskara da çantadan çıkan süprizler arasında. Hem sarışınların hem esmerlerin hem de kızılların rahatlıkla kullanabileceği bu ürünlerin tümü seyahat boyu. Eğer şu günlerde doğmuş bir ikizler burcuna hediye arıyorsanız derhal Sephora'ya koşun, seyahat temalı her şey onların ilgisini çekecektir. Bir de şu çantanın içine bir uçak bileti atabilseydiniz!!!


XOXO


























Aslında ben bu yazının başlığını 'Akşam güneşi güzele vurur' koymak istemiştim. Ama olsun... İki aydır XOXO'ya büyük bir keyifle yazıyorum, bir parçası olmaktan pek mutluyum. Haziran sayısında konumuz, yağlar! Siz deyin Piz Buin, ben diyeyim Moroccan Oil, siz deyin Monoi yağı, ben diyeyim organik hindistancevizi yağı...

3.6.11

Detay








Şu üzeri iki noktalı 'ı'yı Apple'da yapmayı bir türlü beceremediğimden ama NARS'ın Monoi Tiare kokulu vücut yağının artistik ismini de bozmak istemediğimden... İşte böyle bir ara başlıkla karşı karşıyasınız.


Monoi Body Glow ll'yi şu amaçlarla kullanabilirsiniz:

- Vücudunuzu nemlendirmek için
- Parfüm kullanmak istemediğiniz günlerde vücudunuzda hindistancevizi ve egzotik bir gardenya olarak tarif edebileceğim Tahiti gardenyasının muhteşem kokusunu taşımak için
- Saçlarınıza bakım yapmak ve onları ıslak göstermek için
- Vücudunuzun simsiz ama parlak ve nemli görünmesi için (yağın simli bir versiyonu da mevcut)


Monoi Body Glow'un elde ediliş şekli de pek estetik: Hindistancevizi yağı içinde on gün boyunca bekletilen Tahiti gardenyaları, yavaş yavaş hem kokularını hem de besleyici içeriklerini yağa bırakıyor. Benim Body Glow ll'yle ilgili en çok sevdiğim detay, şişenin içinde yüzmeye devam eden şu çiçek, işte o sürecin bir hatırası.


















NARS Body Glow ll, soğukta bekletilirse katılaşabiliyor. Hiç endişelenmeyiniz. Şişeyi üşümüş bir kedicik misali iki elinizin arasına alınız, ısıtınız. Pek sevgi dolu bir gününüzde değilseniz, daha sıcak bir ortamda beklemeye bırakınız.

2.6.11

Kajal: Islak bakışlar sağlayan sihirli malzeme


















Benden beklenileceği üzre dün kendimi Dior'un beşli göz paletleri sayesinde Sephora'ya attım ve tabii ki planladığımdan çok daha fazlasıyla çıktım oradan... şaşırdınız mı? Peki ya ben şaşırdım mı?

Yukarıda gördüğünüz şıklık, Guerlain İlkbahar/Yaz 2011 Inca makyaj koleksiyonunun bence en muhteşem parçası. Hayatımda ilk defa Guerlain standının önünde (Dior paleti kaptıktan sonra) saatlerimi geçirdim. Türk kadınlarının kalbini Terracotta fenomeniyle kazanan (o terracotta'nın her daim yanlış renginin seçilmesi ve yanlış şekilde uygulanması konusunu açmamak için elimden geleni yapacağım) markanın, Guerlain Terracotta Khol Kajal ismiyle piyasaya sürdüğü ürün, hepimizin makyaj çantasındaki yerini almalı. Derhal!

En son Urfa seyahatimde ben de tüm moda dünyasının yaptığı gibi etnik ve otantik bir şeylerden faydalanmak istemiş, kendime sokakta 'abla, bakışların kapkara olacak' diyerekten beni ayartan bir 'kajalcı'nın gazına gelerek üç beş tane kajal alıp İstanbul'a dönmüştüm. 'Hindistan, Afrika ve Japonya'dan sürekli bir şeyler ödünç alıyor ya moda ve güzellik dünyası... Urfa'dan neden almasın? Üstelik vücüdumun bir bölümünde Urfa kanı dolaştığına göre 'kajal' kullanmak için doğmuşum' filan derken, sürdüğümde aktığı ve sağa sola bulaştığı için beni etnik bir rakuna benzeten o kajalları aynı gün çöpe atmak zorunda kalmıştım. Sanıyorum Urfa sokaklarında karşılaştığım adam, 'Fareli Köyün Kajalcısı'ymış...


Ama bu! Bu Guerlain dokunuşuyla hem daha şık bir ambalaja hem de muhteşem bir dokuya kavuşan bu kajal, çok farklı. Öğleden sonra sürdüm, akşam saatlerinde uzun ve hızlı tempoda bir yürüyüş yaptım (makyajımı silecek zamanım olmadı) yine de bana mısın demedi. Tüm ıslaklığı ve parlaklığıyla yerleştirdiğim noktada yaşamını sürdürdü.






















İşte şu çocuk gibi oldu gözlerim. Islak bakışlı oldum yani. Sanki iki dakika önce gözlerim hiç kızarmadan ağlamışım da, bakışlarım parlamış gibi. Makyaj ne şahane bir kandırmaca!




















Heavy Metal'ci olmayan ama Heavy Eyeliner'cı olan bir diğer etnik güzellik de Mısır kraliçesi Kleopatra tabii. Kendisi Sezar'ın aklını başından almakla kalmamış, bugün hala biz kadınların da (eyeliner - göz kalemi- kohl - kajal dediğimiz maddelerle) baştan çıkmamızı sağlamaya devam ediyor.






















Guerlain Terracotta Inca Summer Make Up Collection'ın yüzü yine Natalia Vodianova. Kendisi Guerlain'in Kleopatra'sı olarak da mimlenebilir tarafımızdan...




























Ben turuncu, mavi, kahverengi ve altının en doğru tonlarını, etnik bir desen ve şık bir ambalajda bir araya getiren Terre Indigo Four Shade Eyashadow'a da (altta) çapkın bakışlar fırlatmaktan ve onu hemen gözümde denemekten geri kalmadım. Doku biraz sert ama etkisi güzel. Tüm renkler aynı anda kullanıldığında (nasıl oluyorsa) hem etnik hem de modern bir etki yaratıyor. Bakışlar derinleşiyor ve sıcaklaşıyor.


















Koleksiyonun en çok satan yıldızı ise (sizin de şaşırmayacağınızı düşünüyorum bu işe) Terra Inca Sublime Radiant Powder. Muhteşem bir ambalaj!!! Pudradan belli belirsiz yükselen bir yasemin kokusu. Kıvamlı bir parlaklık. Sim sim bir görüntü oluşmuyor ama elmacık kemiklerinin üzerine uygulandığında hoş bir ışık oluşuyor. Dore, bakır ve bronz halkalar halinde sıralanmış, fırçayı istediğiniz bölgeye değdirmekte ya da hepsini karıştırmakta serbestsiniz.


















Ben yine de senelerdir kullandığım Terracotta Man'dan vazgeçmedim. Daha doğal, daha iddiasız bir bronzluk yok bence. Hepinize şiddetle tavsiye ederim. Üstelik onun da ambalajı çok güzel!


NOT: Markaların koleksiyon ürünleri, sadece belli bir dönem boyunca bulunabiliyor. Eğer ki yukarıda bahsettiğim ürünlerden birine tav olduysanız elinizi çabuk tutmanızda fayda var.

1.6.11

Sıcak VS Soğuk


























SICAK:

Rachel Bilson'ın bronz ve pembe tonlarını bir araya getiren bu makyajını çok beğendim. Otobronzan yardımıyla tüm yüze yayılmış eşit bir bronzluk yerine bu tip bronz gölgeleri her zaman tercih ediyorum. Bence çok daha doğal ve sofistike görünüyorlar. Makyajın bu kadar öne çıkmasında ve yumuşacık etkisinde, Bilson'ın kaş ve saç rengi arasında iki ton (kaşlar daha açık) fark olması da çok etkili.

Siz de bu makyajı benim kadar beğendiyseniz ve tek bir paletle bu işi halletmek istiyorsanız, o halde Dior'un makyaj dünyasında haklı bir yer edinmiş 5 Couleurs serisine hemen göz atmanızda fayda var. Mesela altta gördüğünüz muhteşem palet (hemen bir tane edineceğim bundan, hatta bugün!) 5 Couleurs Iridescent 659 Crush Glow. Hem esmerlerin hem de sarışınların rahatlıkla kullanabileceği, sıcak tonlarda bir bronz göz makyajı için bundan daha fazlasına ihtiyacınız yok. Hmmm, bir de maskaraya ihtiyacınız var tabii...






















Eğer bu kadar ısınmak istemez, biraz daha soğuk bir yerlerde kalmak isterseniz (mesela küllü bir brunette iseniz) o halde 5 Couleurs 754 Rosy Tan'i tavsiye ediyorum. Tonları biraz daha soğuk, biraz daha pembe. Mavi gözlülerin de rahatlıkla kullanabileceği bir palet bu.






















































SOĞUK:


Amanda Seyfried'in Bilson'ın makyajına tam tamına zıt bir gönderme yaptığı bu soğuk görüntü de oldukça çekici. Daha çok sarışınlarda görmeyi sevdiğim gri, su yeşili, grilenmiş mavi gibi aquatic renklerin başrol oynadığı bu makyaj için ilk tavsiyem 5 Couleurs 034 Gris Gris (altta) olacak. Gümüş etkisi altındaki bu palette mavi tınılar da bulunuyor.






















Bir diğer seçenek de 5 Couleurs Designer 208 Navy Design (altta). Designer palet, bir tasarımcı tarafından yaratıldığı için bu ismi taşımıyor. 5 farklı dokuya yer verdiği (mat, parlak, sıvı etkili) ve sizlerin bu dokuları kullanarak kendinizi bir 'makyaj tasarımcısı' gibi hissetmenizi sağladığı için bu şekilde vaftiz edilmiş. Her ne kadar Amanda Seyfried'in makyajından yola çıkmış olsam da bu paleti daha ziyade siyah, kahverengi ve yeşil gözlere tavsiye ediyorum galiba. Mavi gözlülerde de yeşil tonları çok hoşuma gidiyor ve tabii ki griler...























(En çok) kendi kendime verdiğim bu gazla hemen şu an evden çıkıp Sephora'nın yolunu tutuyorum ve Dior standının önünde saatlerce dikilmeyi planlıyorum. Bakalım eve kaç paletle döneceğim...




























HAİN NOT:

Jessica Alba'nın ise sadece kolyesini beğenebildim. Kıpkırmızı rujunu sürmüş madem, gözlerini biraz daha çıplak bıraksaydı bari... olmuyor, beğenemiyorum bu kızı. Çok üzülüyordur eminim...