8.4.11
Fotoğraflar için kusuruma bakmayınız...
... zira Sephora'nın 2011 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu tanıttığı Lux Lounge'da bizi loş, hafiften kırmızı, aslında kadın ruhuna da oldukça iyi gelen bir ortam bekliyordu. Yukarıdaki renkli balonlar, etrafta uçuşuyordu. Tatlıydı yani...
Ah bu ojeler!!! Ojelerin yanında saatler geçirdim. O kadar çok, o kadar çok güzel renk var ki! Alt resimde gördüğünüz hareket benden de gelebilirdi...
Mesela şöyle cesur maviler ve yeşiller var. Turkuaz, Cerulian, çimen yeşili, nane yeşili, nil yeşili, bebek mavisi, Parliament mavisi... bitmiyor. İlerleyen günlerde bu oje konusuna yeniden değineceğim. Dolayısıyla 'çocukları' şu an isimleriyle çağırmadığım için endişelenmeyiniz. Sonra kopkoyu bir orman yeşili var, içine biraz kahve karışmış: Prom Night. Neden 'mezuniyet gecesi'? Onu anlayamadım. Ancak aykırı ve asi bir ruh mezuniyete böyle bir renk sürer de gider. Hah! Ding! Ding! Ding! Jetonun düşüşü.
Sonra, bizlere 'My Pocket Lover' isimli bir hediyesi vardı Sephora'nın. Cebinden çıkarıyorsun, sana masaj yapıyor, tekrar cebine koyuyorsun. Karışık konular... geçelim.
Bu sezon kırmızının tahtına oynayan turuncu ve mercan tonları (pembeye en yakın duran halleriyle) Sephora koleksiyonunu da etkisi altına almıştı. Bu taze rengi bahar aylarına çok yakıştırıyorum. Ne zaman güneş tepeye vurur, bikiniler giyilir, ten bronzlaşır. İşte o zaman sürülmemesi gerektiğini düşünüyorum. Beyaz tene yakışıyor kırmızı ve kırmızı familyasının
diğer tüm üyeleri...
Sephora, çoğumuzun manikür rutinini değiştirecek bir aksesuar yaratmış. Oje sürerken, ojenin tırnaktan taşmamasını sağlayan, metal bir tabaka bu. Aynen alttaki gibi tırnağınıza dayıyorsunuz. Ojenizi rahat rahat sürüyorsunuz. Ama esas soru şu: Alttaki eller kime ait? (Daha da önemlisi o yüzükler kime ait? Bir şekilde çalmak mümkün müdür?) O eller, ('eller eller eller' - TRT solistleri edasıyla) Hazal Yılmaz'a ait.
Hazal'ın blog'unu tabii ki biliyordum ama kendisiyle sohbet etme şansım olmamıştı, makyaj sandalyesine oturması gerekiyormuş demek ki. Benim asla yapamadığım, 'su nereye giderse oraya akabilen' bir güzellik anlayışı var gibi geldi bana. Takdir ettim. (Bakın şu minik aynadan kaçak bir fotoğrafını da çektim, sonra CARGO'nun mektup tadındaki makyaj çantasına takıldı gözüm, bir an için tüm konsantrasyonumu kaybettim.)
Hazal'ın güzellik anlayışını neden takdir ettiğim konusuna geri dönecek olursak... doğallıktan yana, günlük hayatında çok az makyaj yapıyor. Buna rağmen, makyözün 'mavi tonlarında bir şeyler sürelim mi' önerisine karşı çıkmadı. Mavi farı, ilk kez gittiği bir şehrin sokaklarını keşfetmeye hazır bir turist edasıyla kabullendi ve şöyle dedi: "Bugün de böyle olsun. Yeni makyajla yeni bir gün olur belki, hayatıma yeni bir şeyler gelir. Deneyelim." İtiraf ediyorum ki tüm güzellik ve makyaj iştahıma rağmen, hele bir de tüm güzellik editörlerinin katıldığı bir organizasyonda, ben bu riski alamayabilirdim. İşte bu yüzden takdir ettim. Ayrıca makyaj sırasında, ustanın işine hiç karışmayan bir tavrı vardı. O da ayrıca hoşuma gitti. Özetle... sevdim Hazal'ı.
Makyajına gelecek olursak... İlk önce yüzüne Sephora'nın cildi makyaja hazırlayan baz kremi sürüldü. Sonrasında cilt tipine ve rengine uygun, ince yapılı bir başka ürün kullanıldı. CARGO'nun bana hep Capri-Sun ambalajlarını hatırlatan renkli nemlendiricisini tercih etti makyözümüz. Yapısını Hazal'ın yüzünde çok beğendim. Sanki hiçbir şey sürmemiş gibi duruyordu. Sonrasında üç renkli CARGO pudrayla elmacık kemikleri belirginleştirildi. Alnı, burnunun ve yanaklarının üstü, çenesi de dahil edilerek aydınlatıldı. Açık mavi göz farına koyu lacivertle gölge verildi, derinlik kazandırıldı. İnce bir eyeliner ve maskara darbesinden sonra sıra dudaklara geldi. Yoğun göz makyajı, yumuşak renkli bir parlatıcıyla dengelendi.
Gelelim Sephora bünyesindeki diğer başka güzelliklere. NARS'a mesela. Acaba NARS olmasaydı nasıl bir hayat yaşardık? Laguna, Orgasm, Copacabana ve Super Orgasm'ın The Multiple halleri de fena değildi ancak yeni çıkan sıvı-krem doku çok daha başarılı. Her birinden birer tane edinmek ve keyfime göre her gün birini fondötenimle karıştırmak niyetindeyim. Nasıl olsa François Nars, 'don't be serious, it's only make up' (ciddiye almayın, makyaj bu) demiyor mu? İşte ben de tüm aydınlatıcıları aynı anda sürmek istiyorum.
Ara not: Bundan sonraki fotoğraflarda, kendinizi Red Light District'te hissedebilirsiniz. Normaldir. Endişelenmeyin.
Bir diğer göz ağrım Benefit de süprizlerle katılmıştı lansmana. Hello Flawless pudranın yeni renkleri mevcut, her tene uygun üç farklı renk. Marka müdürü Rana Karamercan'ın benimle paylaştığı bu matematiği, ilerleyen günlerde ben de sizlerle paylaşacağım. İki fotoğraf alta inerseniz BADgal Liner'ın yeni piyasaya sürülen antrasit (wowwwww!!!) ve kahverengi tonları için hazırlanan reklamla karşılacaksınız ve işte o zaman neden Red Light District'te olduğumuzu anlayacaksınız. François Nars'a cevaben Benefit, 'Ring My Bella' diyor. Siz ne diyorsunuz?
Gelelim Hazal'ın bitmiş makyajına. Evet, haklısınız. Böyle makyaj fotoğrafı mı çekilir? Bir yandan da doğru uygulandığında, mavi farın bile ne kadar doğal durduğunu gösteriyor bence bu kare. Hazal'ın kemik yapısının ve geniş göz kapaklarının makyaja ne kadar müsait olduğunu bir de... Oje konusunda da aynı 'carpe diem' ruhunu taşıyan Hazal, benim NARS aydınlatıcılarla yapmak istediğim şeyi tırnaklarıyla yaptı. 'O koyu yeşil nedir' diye sorduğunuzu duyar gibiyim: Prom Night.
Hazal'a bana modellik yaptığı için, sizlere de bu upuzun yazıyı okuma zahmetine girdiğiniz için teşekkür ediyorum. Hazal, bir de sana şöyle bir teklifim olacak: Ben sana bir koca kutu Prom Night hediye edeyim, sen de bana yüzüklerini!
No comments:
Post a Comment