28.2.11

10dakikagecikiyorum, Vogue Türkiye'de!






















Vogue Türkiye Güzellik Editörü Gözde Atakoğlu, bugüne kadar karşılaştığım en detaycı, en araştırmacı, en tarafsız ve en meraklı kalemlerden biridir. İşte bu yüzden, Vogue Türkiye'nin Mart sayısında yer alan 'Tek Tuşla Güzellik' konusunda, 10dakika'ya yer vermiş olması beni çok sevindirdi. Tek Türk güzellik blog'u olarak gösterilmenin keyfi ise bir başka... Teşekkürler Gözde!

27.2.11

Bu kadınların tümü ekranda çok daha güzel görünüyordu...



























Mesela James Franco'yla birlikte gecenin sunuculuğunu üstlenmiş olan Anne Hathaway... Kırmızı halı üzerinde 1981 senesine ait, kırmızı bir Valentino'nun içinde aynı renkteki rujuyla gülümserken korkunçtu gerçi... ama yine de canlı hali, şu en tepede gördüğünüz fotoğraftan daha bakılır, daha tolere edilir bir şeydi. Tören sırasında balyaj sorunsalını bir şekilde gizlediğinden ya da belki daha açık renk ruj ve bol kirpik kombinini tercih ettiğinden, daha güzelleşti (bakınız beyaz elbiseli fotoğrafına).


























Koyu renk saçlara yapılan küllü karamel ve açık bakır tonlarındaki balyajlar, Hollywood'da ve dünyanın diğer tüm bölgelerinde yasaklanmalı. Marisa Tomei, modern saç kesimini bu kimyasal işleme kurban vermiş. Penelopé Cruz da (kocacığı Javier Bardem'le el ele tutuşup yaptırdığını sandığım gereksiz estetiğin yanında, yaşlı elbisesinin de katkılarıyla) aynı dertten muzdarip. Ah! Sharon Stone'u nasıl unuturum! Onu hangi kategoriye koysam bilemiyorum... Kötü saç rengi mi? Kötü makyaj mı? Kötü kraliçe topuzu mu?


























Scarlett Johansson (üstte) buradan bakıldığında yaşlı ve yorgun görünüyor oysa ki canlı yayında ışık saçan bir cilde ve sizlerle Milano makyaj manzaralarında paylaştığım kiremit ve turuncuyla yaratılmış yoğun ama taze bir göz makyajına sahipti. Yine de daha güzel hallerine tanık olabileceğimizi düşünüyorum. Bir de kafası o kadar büyük olmasaydı...

























Leylak rengi Elie Saab içinde, oldukça yaşlı bir topuz ve averaj bir makyajla arz-ı endam eden Mila Kunis'i derhal 'Black Swan' setine geri göndermek istedim. Orada güzellik adına çok daha iddialı bir iş çıkarıyordu. Rol arkadaşı Natalie Portman'ın (altta) bu kesik kadrajı da kendisine erken takdim ettiğim bir doğum hediyesi sayılsın. Eksi yedi kilo...






















Genç adaylardan Jennifer Lawrence (üstte), minimalist, kırmızı Calvin Klein elbisesinin içinde yaşına uygun bir edayla süzüldüğünü sanıyordu. Oysa ki adaşı J.Lo'dan ödünç aldığı saç modeli ve yoğun eyeliner sayesinde, Helen Mirren'a (altta) adım adım yaklaşıyordu. Gümüşten beyaza dönen saçlarını büyük zarafetle taşıyan bu kraliçenin önünde saygıyla eğilmekten başka şansımız var mı?



























Işıldamak konusunda pek de zorlanmayan bir başka isim de Gwyneth Paltrow (üstte) oldu. Dore Calvin Klein'ı muhteşem bir makyajla dengelemiş kendisi. Mürdüm tonları, mavi gözlüler için gerçek bir hazine. Maviyi sulandırıyor, ısıtıyor, bakışları dışarı taşıyor.


























Pixie saçın üstadı Halle Berry (üstte ve altta), güzelliğiyle nefes kesen ama buna rağmen alaturka bir çerçevenin içine sıkışan bir kadın. Ten rengi Marchesa'sı şaşırtıcı değildi. Elbisesiyle teninin oluşturduğu tam kıvamında kontrast, modern saç kesimi, tek görevi kusursuz yüz hatlarını ortaya çıkarmak olan o sade makyaj bir araya gelince... ortaya hoş bir manzara çıktı. Kendisinin şu alttaki fotoğrafını sırt dekoltesini değil, ustaca kesilmiş kısa saçını göresiniz diye koydum. Kendime not: Osman'ı bir sonraki ziyaretimde bu yazıyı tıklamalıyım.


























Cate Blanchett, (üstte ve altta) kullandığı SK-II cilt bakım ürünlerini meşhur etti biliyorsunuz. Bugüne kadar hiç hata yapmadı. Renkleri yüzünde taşımak yerine, cildinin ışıltısını ortaya çıkaracak renkte elbiseler seçmeyi tercih ediyor. Bir kadının olgun ve kendine güvenli duruşu, tazecik bir genç kız cildiyle birleşince de... Bize 'yine ne kadar güzel görünüyor' demek düşüyor.


























Michelle Williams (üstte), favorilerimden biri oldu. Golden Globes'dan beri azıcık uzayan saçları ve lacivert kohl'la vurguladığı buğulu bakışları, yumuşacık, kadınsı ve mağrur bir portre çizmesine yardımcı olmuş. Kısa saç işte tam da burada devreye giriyor. Bu duruşu modernleştiriyor.








































Gelelim gecenin en güzel saç ve makyajına. Yukarıdaki fotoğraflara aldanmayınız. Mutlaka töreni seyrettikten sonra karar veriniz. Mandy Moore'un elbisesinden tenine saçılan incecik payetleri, zarif bir chignon, lila far, narçiçeğinin turuncuya kaçtığı, en mat ve solgun tonunda bir rujla dengelemesini çok sevdim. Seksi, modern, zarif ve çok güzeldi. Angelina Jolie'ye 'zorlamaya gerek yok yastık dudak' der gibiydi. O muhtemelen böyle bir yorum yapmazdı. Ben yapıyorum.


Hepinize günaydın 10dakika'cılar! Muhteşem bir hafta geçirmeniz dileklerimle!

N.T.S.A.N: Yani 'Neden Türkiye'de Satılmıyor? Ama neden?!?!'



























Serge Lutens'le ilk olarak şu günlerde bombeli, mürdüm rengi şişesiyle Sephora mağazalarında da bulabildiğim Féminité Du Bois sayesinde tanışmıştım. Sentetik esansların perde arkasına gizlendiği, kendilerini o kadar da belli etmediği masum bir çağdaydık, dolayısıyla burnum menekşe ve sedir ağacının yanında karşılaştığı o odunsu notalarla sersemlemişti. Bir kadın parfümünde bu erkeksi notaların ne işi vardı? Sonuç kalıcı ve kimseninkine benzemeyen bir esans olunca bu önyargım, yerini derhal takdire bıraktı. Ne zaman sürsem 'sen ne kokuyorsun böyle' sorusu ve çevremdeki erkeklerin beğenisi Féminite Du Bois'yı (ormanın feminenliği, ormandan yükselen feminen koku olarak Türkçe'mize çevrilebilir ismi de) çantamın ve tenimin favorilerinden biri haline getirdi.

Geçtiğimiz sene Shiseido parfümlerinin yaratıcısı Serge Lutens, kokuyu kendi parfüm serisine kattı ve parfümerilerde bulamamaya başladık. Sonra durum yeniden değişti. Esans, hafiflemiş versiyonuyla Lutens'nin Paris'teki muhteşem dükkanında rafa dizildi, orijinal Féminité de biz 'normal' insanların hayatına geri döndü. Ağaç köklerinin kokusu, portakal çiçeği ve menekşeyle karışıp üzerine bir de sandal ve tütsü gibi öğeler eklenince, kendinizi komplike bir sevgiliyle buluyorsunuz. Parfüm ve aşk arasındaki en önemli ortak nokta da sadakati korumanın zorluğu sanıyorum. Bugün Féminité'yi ilk günün şevkiyle kullananlarınız vardır, ancak itiraf edin... Comme Des Garçons Wonderwood, Dior Dolce Vita, Frédéric Malle Noir Epices (tüh, bu da yok ki Türkiye'de) gibi alternatiflere şöyle bir bakmadınız mı? Hmmm?


Yeni nesil parfümcülere (Byredo'nun yaratıcısı Ben Gorham, Frédéric Malle, Annick Goutal, Hennessy konyaklarının veliahdı Kilian Hennessy) ilham veren Serge Lutens'in yarattığı bir makyaj koleksiyonu da mevcut. New York Barneys'de bulunabiliyor. İstanbul'da bulunamıyor. Evet, durumumuz bir döneme göre çok daha iyi (Benefit, CARGO, NARS, Too Faced/ çok yaşa sen Sephora) ama birazdan sizin de minimalist yaklaşımı ve ürün gamıyla iştahınızı kabartacağına emin olduğum şu koleksiyonun nadide parçalarına ulaşmak için neden hala bir uçak biletine ihtiyacımız var?

Olur da New York'a yolunuz düşerse ya da bir tanıdığınız büyük ve yeşil elmadan bir ısırık almaya karar verirse, hemen siparişinizi verin. Fiyatlar biraz yüksek ama düşünün ki makyajın 'Maxmara paltosuyla' karşı karşıyasınız.


WATER LIP COLOR NO:2 SAFRANE

İsmi bile şiir gibi! Saydam jel yapısına rağmen, dudaklarda sulu bir etki ve dinmeyen bir renk coşkusu yaratan bu sıvı rujun, safran rengi turuncuyla kiremit arasında gidip geliyor.

























ANTI-ROUGE EYELINER
Gözün içindeki kırmızı damarları, alt kirpik çizgisinin içine çektikleri beyaz kalemin yardımıyla yok eder makyörler. İşte Lutens, o beyaz kalemi, eyeliner olarak tasarlamış. Öyle bir doku yaratmış ki sürümü kolay olmasına rağmen dağılmıyor, sağa sola bulaşmıyor.























REFILLABLE LIPSTICK / COUVRE FOU

Yeniden doldurulabilir ruj, yanlış anlamadınız. Kırmızının bu alev alev tonu da pek güzel görünüyor. Bana Shu Uemura'nın güdük, minna rujlarını hatırlattı.























SANG BLEU NAIL LACQUER / DARK RED

Renkte herhangi bir mucize yok, ambalajda var. Şık, modern, bir biblo adeta...






















MAKE UP BASE / QUANT A SOI

Cildi makyaja hazırlayan bu baz, aynı zamanda kapatıcı özelliği de taşıyor. Serge Lutens, ambalaj tasarımının klasik ve modern olmasını istemiş. Sonuç hiç fena değil, ne dersiniz?






















NOT: Serge Lutens parfümlerinde Eau de Parfum ve Eau de Toilette'in yanı sıra, ünlü burun tarafından yaratılmış Eau Timide'e (çekingen esans) de rastlanıyor. Bu çok sevdiğim detayı sizlerle paylaşmak istedim. Bir de Shiseido parfümlerinin yaratıcısı Serge Lutens ancak makyaj koleksiyonu başka bir muhteşem ismin, Dick Page'in vizyonunu taşıyor.

Sisli puslu Milano'dan etkileyici (ve bolca renkli) görünümler


























Aslında Milano makyaj günlükleri için biraz daha beklemekti niyetim. Ne de olsa Dolce & Gabbana, henüz yürek hoplatan, femme fatale kadınını podyumda yürütmedi daha...  Onu da önümüzdeki günlerde paylaşırım sizlerle. Sonbahar/Kış 2011- 2012 kışı için Milano podyumları bakır, bronz ve şeftalinin hakimiyeti altına girmiş. Göz ve dudak arasında bir seçim yapmak şart, sofistike ve Kuzeyli İtalyanlar öyle yaptılar yıllarca. Biz kimiz ki bu kuralı bozuyoruz?

Burberry Prorsum'la başlıyoruz. Markanın kendi makyaj koleksiyonuyla da vurguladığı 'doğal güzellik' bu sezon da başrolde (üstteki fotoğraflar). Makyajda minimalizm, çok cesur, evet. Bu sadelikten özellikle de bu sıralar çok sıkıldığımı itiraf etmek zorundayım. Önümüzde renkleriyle baş döndüren bir yaz sezonu olduğu içindir belki de...


Gelelim Roberto Cavalli'nin beni çok etkileyen kömürlü ve bakırlı makyajına... Bence en iddialı ve en güzel görünümlerden biri. Cavalli kadını, deri pantolonlarla Art Nouveau esintilerini birleştirerek şık bir savaşçı edasında süzüldüğü podyumda, bu bakışlarla uzak mesafeden de herkesi hipnotize edebilmiştir diye tahmin ediyorum. Fred Farrugia, dumanlı göz makyajı için iki renge ihtiyacımız olduğunu söylemişti: bakır ve granit. İşte burada da bu söylemin harika bir örneğiyle karşı karşıyayız.






Bir başka bakır tanrıça da Fendi defilesinde bekliyor bizi. Bakırı derinleştirmek ve etkisini arttırmak için Chanel'in baş makyörü Peter Philips, baz olarak patlıcan moru kullanmış. Karl Lagerfeld'in 'gözlere odaklanın' emri üzerine üç farklı görünüm yaratmış: bakır, kurşun ve mor. Chanel'in önümüzdeki sezon piyasaya çıkaracağı Clair göz kalemiyle (içinde bir doz sarılık barındıran, beyaz kadar çiğ durmayan açık bir fildişi) gözlerin içine, bu ağır göz makyajının bakışlardan çalmaması için, ince bir çizgi çekilmiş. Etki, yoğun. Kaşlara kadar çıkan far, gözleri adeta bir maske gibi sarıyor.



























Ferre'de tüm koyu renkleri bir kenara bırakıp bebek pembesiyle masumiyete dönüyoruz. Ancak grafik etkili siyah eyeliner, 60'ları hatırlatırcasına çapkın çapkın göz kırpıyor. Kuyruklu eyeliner, makyörlerin dönüp dolaşıp geri geldiği bir kürkçü dükkanı gibi. Bir klasik... bir klişe... etkisi garantili. Ortadaki resimde gördüğünüz modelin ismi Suvi Koponen. Belki de kemik yapısı yüzündendir, bende taptaze bir Heidi Klum etkisi yarattı. Bir alttaki muazzam elmacık kemiklerine de dikkat! İşte öyle bir yüz beni kıskançlık krizine sokabilir!




























Gucci... Gucci'deki karamel farı, koyu frambuaz dudakları ve rimelle teker teker ayrılmış kirpikleri oldukça demode buldum. Bu görüntüyü biliyoruz, bir yerlerden (mesela 90'lardan?) hatırlıyoruz, hep cebimizde. Çıkartmak da istemiyoruz bence. Ne dersiniz? At kuyruğu, aynı New York Moda Haftası'nda olduğu gibi Milano'yu da etkisi altına almış. Gucci'de beğendiğim tek şey, bu derli toplu saç oldu.



























Jil, jil, jil, jil, sander. Hazırlık aşamasının sonuçtan daha güzel göründüğünü düşünüyorum. Yine Peter Philips kumandasında gerçekleşen bir güzellik operasyonu... Turkuaz eyeliner ve kırmızı ruj. Mavi gözlülerde daha doğal bir etki yaratan bu mönü biz esmerlerde 80'leri hatırlatabilir... Hmmm...




























Saç Guido Palau'ya makyaj Pat McGrath'e emanet. Söz konusu isimler sektörün en ağır taşları, tasarım atölyesinin başında da Miuccia Prada gibi bir vizyoner olunca, şeftali tonlarıyla vurgulanan çocuksu masumiyeti göz ardı etmemek lazım. Aynı Lagerfeld gibi Miuccia'da bakışların ruhun aynası olduğunun farkında ancak o, 'gözlerde ağır bir makyaj istemiyorum, hafiflik ve uçuculuk peşindeyim' deyince sonuç... altta gördüğünüz gibi. Yanaklarda ise gül pembesine rastlıyoruz. Ne kadar da orjinal...



























Versace'nin iddiasızlığı da şaşırtıcı. Son derece sade bir manzara bekliyor bizi. Soğukta kızarmış yanaklar ve dudaklar, gözleri büyüten beyaz kalem, pembenin tonları, klasik bir ışık ve gölge oyunu... isabeli Fontana'nın (en alttaki büyük foto) etkileyici güzelliği de daha fazlasına ihtiyaç duymuyor zaten.


Bir soru


























Aşağıdaki toplu taşıma araçlarından hangisi Mart'ta kapılarını açacacak yepyeni Sephora mağazasının önünden geçecektir?

a) Otobüs
b) Metro
c) Tramvay
d) Fayton

26.2.11

Lila/Lavanta/Leylak/





















Pastel tonlardaki oje alışverişim sonrası dayanamadım. Kış, kar, yağmur çamur demeden leylak rengiyle donattım tırnaklarımı. Hala bir türlü kurtulamadığım siyahlar ve kahverengilerle yaşamaktan pek mutlu değil bu lilacık... Ayrıca dün Dani arkadaşımın 'ya bu tırnağındaki renk Tipex'e benziyor biraz' yorumunu da sineye çekmek zorunda kaldı. Ben arkasındayım. Let's Dance bu bahar benimle tüm manikür seanslarına gelecek. Öte yandan yaz sezonunun ana renklerinden biri olduğu için belki çabuk sıkılırım kendisinden. Şu yukarıda gördüğünüz dekora gelince... her şey sizler için benim liladaşlarım!

25.2.11

Oh!


























Ünlü makyöz Charlotte Tilbury, Lara Stone'un yüzü için 'bir makyözün sahip olabileceği en güzel kanvas' diyormuş. Boşuna demiyormuş... Calvin Klein defilesinde, podyumda yürümeye bir kala, objektiflere kırık gülümsemesini ve ayrık dişlerini lütfetmiş kendisi. Milano günlükleri pek yakında...

24.2.11

Şu sıralar çok sevdiğim bir karışım























NARS Manhunt Sheer Red ve Chanel Precision Lip Definer No:37 Framboise. Chanel'in kalemi, adı üzerinde frambuaz rengi. Kan dolaşımı harikulade işleyen, etli ve taze bir dudak rengi yani... Manhunt, içinde yoğun pembe barındıran, şeffaf yapıda bir ruj. NARS'ın 'sheer', bu şeffaf dokulu, rujlarının 'Yardımcı Kadın Oyuncu' ödülünü kucaklamasını rica ediyorum sayın Oscar. Bunu bir düşünür müydün?