12.10.10
Burnumuzun direğini (sil baştan) inşa eden kokular
Eğer Chanel'in dünyanın en güzel erkek kokularından biri için hazırladığı yalın, metal, soğuk ve köşeli şişeyi elinize alır, şişenin kapağını açar ve gözlerinizi kapayıp Platinum Egoiste'in esansını içinize çekerseniz bu parfümü bir erkeğin değil bir 'adam'ın üzerinde hayal ederken bulursunuz kendinizi. 1993'te Chanel'in efsanevi burnu Jacques Polge tarafından yaratılan Platinum Egoiste, açılışını lavanta ve biberiye ile yapar, araya da nerolinin turunçumsu ezgilerini yerleştirir. Yeni yıkanmış beyaz bir gömlekten yükselen keskin ve taze bir kokudur ilk duyduğunuz. Bir saniye sonra adaçayı, sardunya ve galbanum'un tütsülenmiş, dumanlı kokusu sarar etrafı. Beyaz gömleğin, henüz yeni giyilmiş olduğunu bilseniz de kolalanmış yakasını açmaktan kendinizi alamazsınız. Sizi saran tüm o baharat ve otlar, rahatlatıcı ve yumuşacık hissettirebilir ama tehlike çanlarının çalmaya başladığı aşikardır. O çanları da kulaklarınız değil burnunuz duyar. Platinum Egoiste, tüm kartlarını masanın üzerine koyduğunda, sizin için kaçış yoktur artık. Eli çok güçlüdür. Amber, yosun, vetiver, sedir ve sandal! Sizi şekerle değil, ormanın derinliklerinden, ağaçların köklerinden çıkan bir kokuyla uyuşturur Platinum. Beyaz gömlek, sahibini çoktan terk etmiştir bile! Ve bunu da kendi kendine yapmamıştır elbet. Sizin parfüme yenik düşmüş parmaklarınız çıkarmıştır onu. Platinum Egoiste erkeği de bu senaryoyu savaşmadan sevişerek kabullenmiş ama gelecekte sizi bu zayıf noktanızla 'şah mat' etmeyeceği garantisini vermemiştir. Asla da vermeyecektir.
Benim için Chanel Platinum Egoiste, böyle bir koku. Yıllar geçse de eskimeyecek. Burnumu şişesine her dayadığımda aklım hep böyle 'carnal', 'kırmızı', 'ateşli' bir yerlere gidecek. Parfümün o şık ve sade şişesine inat! Gelmiş geçmiş en seksi koku bu!.....
Derken...
Uzun, upuzun bir aradan sonra Chanel, Bleu de Chanel'i sürdü piyasaya. Yine Jacques Polge. Reklam kampanyasında Gaspard Ulliel. Reklam filminin yönetmen koltuğunda Martin Scorsese. Lacivert, derin, içi görünmeyen bir şişe. Tehlikeli, hem de çok tehlikeli bir kombin! Reklam filminde, kendinden beklenmeyeni yapan, şaşırmaktan ve şaşırtmaktan zevk alan bir adamla karşılaşıyoruz. Bu hal ve tavır, Chanel koku ailesini yakından takip edenleri 'şaşırtmıyor'.
Ama o koku! O esans! Burun deliklerinden içeri girip tüm vücudu teslim alan o esans! Platinum Egoiste'i odunsu bir misk olarak tanımlayabiliriz ama Bleu de Chanel, labdanum, muskat, zencefil, sandal, nane, yasemin, vetiver, tütsü ve pembe biber gibi ölümcül bir karışımla, 'odunsu' tarifini baştan yaratıyor. Soğuk ama sıcak. Ağırbaşlı ama muzur. Sakin ama tehlikeli. Çok çok çok tehlikeli bu sefer. Gülümseyerek öldüren cinsten. Platinum Egoiste'te bir gömlekten bahsediyordum ya, bu kokuyu içinize çektiğinizde detaylarla uğraşmaya vaktiniz kalmıyor. Beyaz gömlek, beyaz çarşafa dönüşüyor.
Herkese yakışacak bir koku değil. Jacques Polge, zor kokuların adamı zaten. 15 yaşında bir ergenin üzerinde tahammül edilemez Chanel'in son bombasına. Bir Hugo Boss, bir Armani He, bir Davidoff Cool Water değil. Görmüş geçirmiş, deneyimlemiş, tehlikelere atılmaya hem vakti hem de imkanı olan, kendine güvenen bir erkek bu. Bana öyle geldi ki Bleu de Chanel, sadece tehlikeli erkeklere hitap etmekle kalmıyor, erkeklerin en tehlikeli yaşına hitap ediyor aynı zamanda. Ben diyeyim 40'lar, siz çekin aşağı olsun 30'lar...
Merak edip kendi tenimde de denedim. Bazı erkek kokuları kadınlara da yakışıyor çünkü. Ama Bleu, biz kadınlar için... Nasıl desem... Fazla 'erkek'si. Fazla seksist. Fazla seksi!
No comments:
Post a Comment