4.6.12

Bu ruju sürerken ayna kullanmaya gerek yok

























Bugüne kadar makyaj çantam, Clinique'in tek bir koleksiyonuyla ilgilendi: Black Honey. (Bilen bilir, içinde dore tınıları taşıyan harika bir mürdümdür Black Honey. Göz kalemi, ruju, far seti ve çok güzel bir maskarası vardır.) Bir de Bottom Lash Mascara çok ilgimi çekmişti ama nedense Türkiye pazarına giremedi bir türlü...


Geçtiğimiz Sephora çıkartmamda (bu kez alışkanlıklarımı bir kenara bırakıp yeniliklerle tanışma kararı aldım, iyi ki de öyle yapmışım, sizlere bomba gibi ürünler tanıtacağım) şu televizyonda durmadan reklamı dönen, herkesin bahsedip durduğu tombul kalemlere bir şans vereyim dedim.


Oysa ki Chubby Stick, bir dudak kalemi değil. Bir ruj değil. Bir parlatıcı değil. Bir dudak nemlendiricisi değil. Bunların hepsi! Evet, bu hikayeyi biliyorsunuz, ben de farkındayım. NARS, kaç sene önce mat versiyonlarını çıkardı bu tombişlerin, sonra onunla yetinmedi, dudak parlatıcı edasında daha light bir versiyon da sundu bizlere.


Chubby Stick'in en büyük farkı, sürerken bir aynaya ihtiyaç duymamanız. Kremli, yumuşacık bir yapıya sahip. İçeriğindeki mango ve shea yağı sayesinde dudaklarınız nemli kalıyor. Bir de müthiş kalıcı. Sephora'da sadece 8 tonu vardı. Benim dudağıma Whole Lotta Honey oldu bir tek. Richer Raisin ve Graped-Up yoktu. Dudak rengim koyu olduğu için şeftali, çilek ya da böğürtlen gibi yaz kokulu meyve renkleriyle aram pek iyi değil. Whole Lotta Honey, dudağıma sürdüğümde renk gibi durmuyor, dudağım dolgun ve kremsi gözüküyor. E bu numara da hoşuma gitmiyor değil...


Bir de Chubby Stick'i acil durumlarda allık olarak da kullanıyorum. Böylelikle yanaklarımın üzerinde parlak bir etki yaratıyorum.



























'E bir dakika, şöyle güzel bir kırmızı yok mu bu koleksiyonda' diye hayıflandığımı duymuş olacak ki Clinique, 8 yeni renkle beni baştan çıkarmaya hazırlanıyormuş... Hatta belki de ben size bu satırları yazarken yeni Chubby'ler (artık biraz sıkışarak ve itişerek) raflardaki yerini almıştır bile!


Yeni hedeflerimi sizlerle paylaşmak isterim: Two Ton Tomato, Voluptuous Violet ve Bountiful Blush. Chubby Stick'in yalnızca 49 TL. olduğunu da belirtirim. 'Ekonomik' ve 'mükemmel' o kadar uzun zamandır yan yana gelmeyi reddediyordu ki! Şu an ben de kendimi o reklamda uçuşan 'chubby'ler kadar hafif hissediyorum! Dünyada her 15 saniyede bir adet Chubby Stick satılmasına şaşmamak gerek. Touche Éclat'nın tahtına göz dikmiş olabilir mi bu tombul?




































Hmm... Şunu da eklemeden geçmeyeyim. Clinique Türkiye'nin Facebook sayfasına girecek olursanız kendi Chubby renginizi yaratarak bir yarışmaya katılabiliyorsunuz. Yarışma kısmı bence pek önemli değil de 'kendi rengimi yaratabildiğim' her şeye bir fırsat vermeye hazırım! Hadi bakalım, oyun vakti!


Ama önce şu videoları seyredin...


"On The Sunny Side Of The Street"





















Louis Armstrong ve Ella Fitzgerald'ın pek güzel söylediği bu jazz şarkısı, Diane Von Furstenberg'in Sunny Diane parfümünü kokladığımda kulağımda çınladı. Ayrıca Diane'in kendi el yazısıyla yazdığı 'parfüm, temel aksesuardır' cümlesine de yürekten katılıyorum. Geçtiğimiz kış raflardaki yerini alan floral Diane, nedense hak ettiği ilgiyi göremedi. Oysa ki 'güçlü bir kadın nasıl kokmalıdır' sorusuna verilmiş şık bir cevaptı kendisi.

Aynı orjinal Diane gibi sadece Sephora mağazalarında satılan bu yeni yaz versiyonunda, başroldeki frangipani çiçeğinin yanına mandalina ve taze turunçgiller gelmiş. Odunsu notalar, parfümün aquatic kimliği sayesinde yön değiştirmiş. Elizabeth Arden'in Sunflower'ını kullanmış ve şimdilerde özlüyor olanların Sunny Diane'e bir şans vermesini tavsiye ediyorum. Parfümü bir tablo olarak gözünüzde canlandırsanız, şöyle kocaman bir ayçiçeği tarlası düşleyebilirsiniz. Misk, parfümün kalbinde kalmaya devam ediyor. Sıcacık bir yaz gününde, deniz kenarına sürüklenmiş bir ağaç kabuğunun, mandalina ve frangipani ile sarılmış olduğunu da hayal edebilirsiniz Sunny Diane'in kimliğini anlayabilmek için...


Şişe, değişmemiş. Yazlık elbiseni giymiş sadece. Bir dönem çok sevdiğim Clinique Happy gibi, Sunny Diane'i de uzun uzun içime çektim ve kış boyunca etrafımı ikinci deri gibi saran odunsu baharatlara bir mola mı versem diye düşündüm.







Güzellik benim gücümdür (ve biraz da lanetimdir)




















Klasik bir masalın olabilecek en hoş ve estetik uyarlamalarından biriyle karşı karşıyayız. Eğer ki kardan beyaz teni, gül kırmızısı dudakları ve geceden siyah saçlarıyla mutlu mutlu gülümseyen saftirik Snow White'ın farklı bir yanıyla tanışmak ilginizi çekiyorsa vizyonda olan 'Snow White and The Huntsman'ı hemen görmelisiniz. Kristen Stewart'ın saç boyası konusunda sinemasever arkadaşım Deniz Tokgöz'le fikir birliğindeydik: Filmin başında kahverengi pırıltılar taşıyan, sonlarına doğru (prensesin içindeki savaşçı ruh kendini gösterdikçe) mavi siyaha dönen saçlar, öyle ya da böyle akmış boya görüntüsünden öteye gidemiyordu. Stewart'ın doğal güzelliğine söyleyecek söz yok, en yakın çekimlerde bile hem doğal hem kusursuz olmakta zorlanmıyor.











'Öyleyse burada neden bir tane bile fotoğrafı yok' dediğinizi duyar gibiyim. Charlize Theron'un olağanüstü kostümler ve harika bir oyunculukla taçlandırdığı şeytan kraliçe Ravenna varken kim bakar Pamuk Prenses'e? Kötülerin meraklı gözlere iyilerden daha güzel görünmesi kuralı, bu masalda da bozulmuyor ve kendimizi Ravenna'nın müthiş saç ve makyaj manzaralarında kaybediyoruz. Makyaj, film ekibindeki en kalabalık grubu oluşturuyor. Yaralar, yaşlılık, kötülüğün getirdiği çirkinleşme filan gibi masalsı dersleri, bizlere birinci sınıf görüntülerle öğretmenin ötesinde, Kraliçe Ravenna'nın moodboard'lara yapıştırılası karelerinden de onlar sorumlu. Theron, Dior'un yüzü olduğu için malzemeler de bu ünlü Fransız etiketini taşıyor olabilir.






























'Beauty is my power'ı (güzellik gücümdür), kraliçenin her cümlesinde bir alt metin olarak duyuyoruz film boyunca. Gücünü güzelliğinden alan her kadın gibi o da bu korkunç baskının esiri olmuş vaziyette. Aynasının önünde geçirdiği her saniye (orada fazlasıyla oyalanıyor) bir endişe kaynağı. Ravenna, kalın ve boğuk sesiyle 'mirror, mirror on the wall, who is fairest of them all' (ayna ayna söyle bana, kim en güzel bu dünyada) sorusunu her sorduğunda bu güzelliğin bir bedeli olduğunu/olacağını biz de kestirebiliyoruz.






















Süt banyosu efsanesi de masalda kendine son derece estetik bir yer buluyor. Charlize Theron'un tam kıvamında dolgun ve gösterişli, heykelsi silueti, güzel yüzüyle birlikte koyu ve kıvamlı bir süt tabakasının altında kayboluyor. (O sahnede süt banyosuna kendim de girebilmek istedim, ne yalan söyleyeyim... 'Şimdi cildi nasıl nemleniyordur, banyo sonrası nasıl ışıl ışıl parlayacak, acaba bu sütün içine başka neler konabilir' diye düşündüm.) Güzellik konusundaki takıntılarımız, güvensizliklerimiz, çok yukarılara konmuş hedeflerimiz de birer birer dökülüyor omuzlarımıza. Her ne kadar Ravenna'nın baş düşmanı yaşlılık ve zaman olsa da, muhteşem güzelliğine leke sürecek diğer etkenlerin de onu kolaylıkla bunalıma sokacağının farkındayız. Kraliçenin aynasında kendimize bakıyoruz biraz da...

Güzelliğimizi kabullenmeye ve sahip olduğumuzu sevmeye çalışarak...