7.2.12

Kısa saç mevzusu
































Ben hep kısa saç etrafında dönüp dolaştığım için sizleri de mecbur bırakıyorum, affediniz. Daha önce 10dakika'da acımasızca eleştirdiğim Emma Watson'ın ilk defa güzel bir kısa saçlı fotoğrafını bulunca burada yer vermeden edemedim. Fotoğrafın altında yazanları okuyabiliyor musunuz? Eğer ki göremiyorsanız Watson'ın şunları söylediğini de iletmek isterim:

"Seksi olmak konseptini kafa karıştırıcı ve biraz da utanç verici buluyorum. Röportaj ve çekimlerde beni umutsuzca değiştirmeye çalışıyorlar- saçımı sarıya boyamalıyım, kaşlarımı almalıyım, perçem kestirmeliyim. Sonra bir de kıyafet seçimi var. Herkesin beni mini etekler içinde görmek istediğini biliyorum ama o, ben değilim. Kendimi rahatsız hissediyorum. Bunun Hermione imajını korumaya çalışmakla bir ilgisi yok. Öyle bir şey yapmam. Kişisel düşüncem, o görüntünün hiç de seksi olmadığı. 'Mini eteğim ve dekoltemden fırlayan göğüslerimle buradayım, sahip olduğum her şey karşınızda' demenin nesi seksi? Benim seksi anlayışım; az çoktur. Siz daha azını gösterdikçe insanlar daha fazla merak eder."


Ben de katılıyorum Watson'a ve hemen yakın takibe almanız gerektiğini düşündüğüm bir başka kısa saçlı kadına geçiyorum. Şubat ayında Nylon Dergisi'nin son sayfasında pek güzel bir fotoğrafla yer alan Amira Ahmed (altta), çıkık elmacık kemikleri, sert hatları ve etnik güzelliğiyle bence ileride sık sık rastlayacağımız bir yüz. Benden söylemesi...




Fransız kadınları ve Chanel demişken...






































Eminim içinizde The Coveteur'ü takip edenler vardır. İşte bu harika blog'un konuklarından biri olan Parisli müzisyen Caroline De Maigret, bir önceki yazımda bahsettiğim Fransız kadınlarının, nispeten daha az tanınanlarından... Ve bu 'kendi halinde, az kişi tarafından ayırt edilebilme' durumu, onu daha da Fransız yapıyor! Hem giyimde hem de güzellikte neredeyse Chanel'den başka hiçbir şey kullanmayan De Maigret'nin makyaj malzemeleriyle yapılan çekime de ayrıca hayran kaldığımı söylemeliyim. Özet: Ünlüsü ve ünsüzüyle seviyorum bu kadınları.


Not: Bir önceki yazıya Léa Seydoux ve Lizzie Brocheré'in de eklenmesi gerektiğini belirtmiş All Dergisi Güzellik Editörü Deniz Tokgöz Özdemir. Benim unuttuğum o şahane isimleri de eklenmiş sayın siz.



'Thzzzeee French Womeeeen'















































Sizi bilemem ancak bana dönüp de 'hangi ülkenin kadınları senin güzellik anlayışına en yakın' diye sorsalardı (hani çünkü insanlar birbirlerine her gün böyle sorular sorar ya...) cevabım kesinlikle 'Thzzzeee French Womeeeen' olurdu. Hatta yazıldığı gibi okuyunuz: Ziiiiii Fğğğğenççç Vumeeeeen.

Kusurlu güzelliklerini (Catherine Deneuve ve Carole Bouquet'i listenin dışında tutmakla yükümlüyüm) saklamaktan ziyade sergilemeyi tercih eden bir makyaj alışkanlığını temsil ediyor bu kadınlar. Clémence Poésy, Melanie Laurent, Charlotte Gainsbourg ve aralarına kabul edip etmemekte arada kaldığım Vanessa Paradis gibi kadınların ortak noktası şunlar:

-Hepsi Chanel'in baştacı. Birçoğu markanın farklı senelerdeki güzellik kampanyalarında boy gösterdi zaten.
- Maskara dışında bir şey sürmedikleri yanılgısını vermekte üstlerine yok.
- Makyajları gibi saçları da doğala en yakın halde.
- Ara renkler şampiyonu kabul edilebilirler: Bej, kırık kahve, dumanlı gri, gülkurusu gibi solgunlukları taşımakta ustalar.
- Catherine Deneuve, biraz geriden geldiği için daha cafcaflı hallerde. Cafcafın en doğal, kadınsı ve gösterişli halinde kendisi.
- Evet, hepsi zayıf ve kırılgan... Hmmm... Püfff!