30.9.12

'The Extremists': Dior, Gaultier, Owens












































DIY (Do It Yourself): DIOR
Elimize iğneyi ipliği alıp (gerekirse Swarovski kristallerini de ekleyerek) işe koyulmak son birkaç sezondur ortalarda gezinen bir kavram biliyorsunuz. GAP'ten aldığınız klasik bisiklet yakaya kişisel makas darbeleri atmak sayılmıyor. Dior İlkbahar/Yaz 2013 makyajını 'kendin pişir kendin ye' kıvamında uygulamak için şu yolu izleyin: Eminönü'nde bulabileceğiniz parlak parlak taşlardan bolca alın, en az bir kese. Lila, cam göbeği, yeşil turkuaz krem farı (artık Shiseido'dan tutun da Make Up For Ever'a kadar tüm markalarda bu çılgın renkler bulunuyor) tüm göz kapağına yedirdikten ve hatta alt kirpik çizgisinin belli bir kısmına kadar ilerledikten sonra bir soğuk su için. Şimdi bu makyajla nereye gideceksiniz? Kara kara düşünmeye başlayın.


Müzikle makyajı eşleştirin: JEAN PAUL GAULTIER

Haydi hep birlikte oynayalım bu sevimli oyunu. JPG defilesinde Michael Jackson, Madonna, Grace Jones ve Boy George, backstage'deki fotoğrafları süslemekle yetinmedi, modellerin yüzlerine de taşındı. 'Uçlarda gezinenler kulübü'nün saygın üyelerinden Jean Paul Gaultier, bir sergisinde ekmekten elbise yapmış adam ne de olsa. Buna kim şaşıracak? Ben tek bir şeye şaşırdım: Gerçek hayatta da burada da en çok Boy George'un makyajını beğeniyorum.




















































'Kötü saç diye bir şey yoktur, ver oğlum elektriği': RICK OWENS

Bilerek elektriklendirilmiş (hani afro taraklarıyla saçı hareketlendirip kabartırlar böyle, bir keresinde Sex&The City'de Samantha bile yapmıştı, hatırlayacaksınız) saçlar, hele bir de kemikli bir yüzün etrafında dans ediyorsa ortaya kesin hoş bir manzara çıkmıştır. Rick Owens da buna güvenmiş olacak ki modellere Kleopatra'yla dalgasını geçtiğini düşündüğüm bu saçı uygun görmüş. Benim kafa yapım tam tersini gerektirdiğinden (tepe kabarık, yanlar basık) elimden bir şey gelmiyor. Denemek sizlere bedava.




Neden olmasın?


























Şirin Ediger Bayülgen'in Vogue Türkiye'nin internet sitesinde yayınlanan bu fotoğrafları sosyal medyada yerden yere vuruldu. Böyle manikür mü olurmuş, farklı olmak için zırvalamaya gerek yokmuş, bu ne saçma sapan bir işmiş... Ben, çok beğendiğimi burada hepinizin huzurunda belirtmek isterim. Essie Wicked ve Chanel Delight'la, Chanel Frenzy (bu senenin en güzel nötr tonu) ve badana beyazını birbirine çok yakıştırdım. Zorlama mı zorlama. Sonuç: İlginç, güzel, kadının da ellerine yakışmış. Daha ne? Birileri de azıcık zorlasın. Hassas bünyelere Essie'nin yeni sezon renklerinden Head Mistress'ı öneriyorum. Müthiş bir kırmızı. Vişneye şöyle bir göz kırptıktan sonra kızılın sıcak renklerine geri dönüyor hemen. Özellikle kısa tırnakta müthiş duruyor. 'Anne kırmızısı' diyerek hafiften aşağıladığımız klasik ama seksi kırmızının gelebileceği son nokta. Nokta.



Fotoğraflar: Vogue.com.tr

29.9.12

L.I.L.Y: Linda I Love You







































Parfümün romantik isim seçiminden başlayalım. Stella McCartney, babası Paul'ün (bildiniz siz onu, hani şu her jenerasyonun illa da tanıdığı grubun üyesi) annesi Linda'ya taktığı ismi ikinci parfümüne hediye etmiş: 'Linda seni seviyorum'. İngilizce'nin güzelliklerinden biri de kelime oyunlarına açık oluşu ya, işte lily aynı zamanda McCartney'nin en sevdiği çiçek olan zambağı da temsil ediyor. McCartney'nin ilk parfümü kendi ismini taşıyordu ve yine bahçelerden, yeşillerden çıkıp gelen tazecik gülün hoş ve farklı bir yorumuydu. Etrafımda bu parfümün birden fazla müdavimi yaşıyor. (Deniz n'aber?) Yeşil parfümlere bir doz feminenlik, bir doz seksapel eklemek her tasarımcının yapabileceği bir şey değil...


1) Reklam kampanyasının güzelliği!
Kampanyanın yıldızı Malgosia Bela'da Stella McCartney kırıntıları görüyor musunuz siz de benim gibi? Stella McCartney cephesinde çirkin bir reklam kampanyası görme fırsatımız olmadı henüz. Patlak gözlerini bile bir güzellik ve hoşluk hadisesi haline getirmiş bu kadın, saç-makyaj, kıyafet, görüntü ve duygusuyla dört dörtlük işler çıkarıyor hep.
2) Bu parfüm benim olmalı!
Böylesi arzulu olmak için koklamama da gerek yok. O şişenin masamın üzerinde durmasını istiyorum, yıllarca.
3) En sevdiğim parfümörlerden Jacques Cavallier ve Stella bir araya gelmiş. Koku ne kadar kötü olabilir ki?
Tabii ki olamaz. Trüf, zambak ve meşe yosunu. Pembe ve kara biber. Armut, amber ve paçuli. İştah açıcı değil mi sizce de? Zambağa odunumsu, ormanımsı, seksi ve iddialı yeni bir yorum getirmiş bu ikili.

En koyu ve karanlık kış gününde bile sürseniz bu parfüm aklınıza sırasıyla şunları getirecektir:
- Bir orkidenin açışı
- Bahar sabahının tazeliği
- Yeni başlangıçlar
- İlk öpücük
- Rüzgarda uçuşan saçlar
- Bol beyaz gömlek
- Aşk

E daha ne isteriz?






































26.9.12

Tikkat tikkat! Etrafta alışılmadık güzellikte yeni yüzler var!









































Amra Cerkezovic, Rooney Mara, Linda Evangelista, Michelle Williams gibi kadınların kaderini paylaşan bir isim. Saçlarını kestikten/değiştirdikten sonra görünür olanlardan. Bir alttaki fotoğrafa bakanlarınız, 'aaaaa, Demi Moore'un Ghost'taki hali' diyebilir. Moda haftasını oldukça kalabalık bir ajandayla geçiren bu genç model, bence gelecek vaat eden yüzlerden.

















































































Franziska Müller ise kemikli ve kemerli bir burnun sahip olabileceğiniz en güzel şey olduğunun gerçek bir kanıtı. Ayrık gözleri, yamuk dudakları, Elf kulakları ve uzun, kemikli yüzüyle klasik güzellik kavramına zıt düşen bir Alman. Onu da takibe alınız.





Lip Sync










































İngilizce başlık konusunda can sıktığımın farkındayım ama beni mazur görün. Her ne kadar Türkçe düşünüyor, yazıyor ve konuşuyor olsam da (bilmem kaç sene yurt dışında yaşadım, bunun Türkçe'si nasıl denir ki havasında olanlardan sanmayın beni) bazı söylemler İngilizce'de daha sevimli, daha muzur, daha 'cuk diye yerine oturuyor'.


Üstten alta doğru: Dries Van Noten, Missoni, Prada ve Rochas. Devamı da gelir elbet, henüz Paris'in en başındayız. Pigment, İlkbahar/Yaz 2013 sezonunda altın çağını yaşayacak. Bu renkli toz pudralar, podyum ardındaki makyaj masalarını yıllardır kuşatıyor aslında ama ilk defa bu kadar görünür ve kullanılır oldular. Doğru uygulandığında dudağı dolgunlaştıran ve öne çıkaran pigment'le ne kadar rahat yaşanır bilemiyorum ama bir güzellik çekimi için muhteşem bir ürün.


Öyle görünüyor ki önümüzdeki yaz dudaklarımızı tek bir ruj darbesiyle sokaklara çıkarmak yetmeyecek. Tam takım hazır olacağız: Dudak kalemi, ruj ve parlatıcı. Bu üçünü bir arada kullanan eskilerden kim kaldı?

Not: Dudak kalemiyle dudaklarınızın etrafına (içi mutlaka doldurulacak) bir çerçeve çizerken abartma sanatından uzak durmayın. Dudak çizginizin azıcık dışına taşmayı deneyin, dudağınızı içeri doğru boyamayın. Ama tabii her abartma sanatında olduğu gibi bunu da dozunda tutmaya özen gösterin.

İlk izlenim: Givenchy Noir Couture Mascara


































Givenchy'nin bugüne kadar en memnun kaldığım ürünü: Minik bir bombayı andıran fırçasıyla Phenomen'Eyes Mascara. Bu yüzden Noir Couture'ü de büyük heyecanla bekliyordum. Son Sephora turumda (sadece Sephora'da bulabiliyorsunuz kendisini) çantaya indirdim ve şimdi de sizler için masanın üzerine koydum. 'E kirpiğine koysaydın daha iyi olmaz mıydı' diyeceksiniz, haklısınız. Oraya da koydum. Çok memnun kaldım. Oturdum, sizlere bu yazıyı yazdım. Diğer tüm Givenchy ürünleri gibi yine Liv Tyler'ın yüzü olduğu bu maskara dört farklı görevi birden edinmiş tek kişilik bir orkestra adeta. Kirpiklere hacim kazandırıyor, onların kıvrılmasını sağlıyor, en minik kirpiğin bile metrelerce uzamasına yardımcı oluyor ve bir yandan da kirpiklerinize bakım yapıyor. Tüm bunları yapıyor mu? Kirpik bakımı hakkında konuşmak için biraz erken, kullanmaya geçtiğimiz hafta başladım. Ama dörtte üçü cepte. Kirpiklerimin rengi siyahtan da siyah olduğu için ben 1 numaralı Black Satin'i kullandım. Diğer renk de sarışın, kumral ve kızıllar için ideal olabileceğini düşündüğüm 2 numaralı Brown Satin.


Tek bir topun yerini üç toplu yeni bir fırçanın aldığını fark etmişsinizdir. Markanın Lash Booster Expert Complex'iyle (kirpikleri besleyen ve dolgunlaştıran bir bakım kompleksi) güçlendirilmiş maskaranın dokusu kremsi ve doygun. Kirpiğe sürüldüğü ilk katta bile büyük fark yaratıyor. Givenchy, düşünceli bir harekette bulunarak her ambalajın içine bir de normal fırça yerleştirmiş. Klasikten vazgeçmiyorsanız 'topitop' fırçanızı bir kenara koyabilir ve annenizin yolundan gidebilirsiniz. Ancak ben Liv Tyler'ın ve benim yolumdan giderek bu maskarayı tasarlandığı şekilde kullanmanızı tavsiye ediyorum.


Not: Fırçanın 3 topçuğunu sizlere göstermekten aciz fotoğraflar çektim. En son resimde maskaranın gölgesini takip edenler esas şekli görebilir. Şu videoyu da seyretmemezlik etmeyin, Liv Tyler güzelliğinin doruğunda.



(Bana göre) Milano'nun yıldızı: Dolce&Gabbana







































Saç ve makyajı elbiseler olmadan yansıtmak istemediğim bir defileyle karşılaştığımda 'tav olduğumu' bilirim. Muhtemelen bu yazıyı yazdıktan sonra 50'lerin, 60'ların Sicilya'sını araştırmaya koyulacağım. Domenico Dolce ve Stefano Gabbana'nın köklerine, doğdukları şehre adadıkları İlkbahar/Yaz 2013 koleksiyonu, ikili ile ilgili sıkça söylenen bir cümleyi doğruluyor: "Dolce&Gabbana, kadın ruhundan anlıyor." Her ne kadar kendimi modern, temiz, sade bir şeyleri beğenirken, daha da önemlisi onlarla bütünleştiğimi hissederken hayal etsem de kanımın kaynamasına engel olamıyorum. Bir sezon önce elbiselere asılan o kırmızı biberler, içimde dolanıyor. Ben, bir kadınım ve bu görünüm benim olmalı!!!














































































Fular ya da eşarp cinsi aksesuarlarla aramın iyi olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Onları saça sabitleme sanatını bir türlü anlayamadığımdan, sürekli kaygan zeminde kaldıklarından, bugüne kadar iki kere buluşma şansımız oldu. Tesadüfe bakın ki üzerimde bu tarz bir şeyler vardı iki seferde de. Ve gerçekten çok iyi hissediyordum! Dolayısıyla Guido Palau'nun (göz rengine uyumlu eşarp detayına dikkat dikkat) Sicilyalı kadınların büyük beceriyle kafalarına sarıverdiğini hayal ettiğim şu eşarplarla yaptığı topuza bayıldım.




















































































































Kullanılan tüm makyaj malzemeleri Dolce&Gabbana koleksiyonuna ait. Pat McGrath, Sole, Mocha, Apricot isimli allıkları ve The Makeup Luminous Liquid Foundation'ı kullanmış mesela. Modellerin yüzünde gördüğümüz o sıcacık ışığı yaratırken gözünü Richard Avedon'un 50'lerde çektiği siyah/beyaz bir fotoğrafa dikmiş. Kuyruklu eyeliner konusunda çoğu makyörün söylediği şeyi tekrar ediyor McGrath: "Önce kalemle çizginizi çekin, üzerinden sıvı eyeliner'la geçin." Dudakların doğal rengine fazla müdahale edilmemiş. Kaşlar da doğal yine. Böylesi doğal bir sonuç elde etmek için kaşınızı doğal tonundan iki renk açık bir farla doldurmanız daha iyi olacaktır. Kaş kalemleri en ustaca kullanıldıkları zamanlarda bile kendilerini fark ettiriyor.


Bu koleksiyonu görür görmez kendimi tutamayarak Facebook'a da yazmış bulundum: Haydi hemen bir sonraki yaz gelsin. Kendimizi Sicilya'nın arnavut kaldırımlarına atalım. Gün ortası elimizde Campari'lerle sokaklarda dolaşalım, dans edelim. Öyle bir hayatımız, öyle bir yazımız olsun. Dream on, 10dakika'cılar!














































































Abre Los Ojos






































Tom Cruise ve Penelopé Cruz'un aşklarını (Cru'ların çarpışması) filizlendiren 'Vanilla Sky', Almadovar'ın 'Abre Los Ojos'unun ikinci versiyonuydu diyebiliriz. İki film de aynı replikle başlıyordu: 'Aç gözlerini!'. İşte Milano'daki bazı makyaj manzaraları bana hemen bu güçlü cümleyi hatırlattı. Pat McGrath (Versace, Gucci) ve Tom Pecheux (Marni) gibi ustaların fırça darbeleriyle çarpıcı bir derinlik kazanan gözler, en doğal hareketleriyle bile bizleri etkilemeyi başarıyor. Hatta içimizden şöyle bir cümle geçiriyoruz: "Acaba modeller gözlerini hiç açmasalar mı?" Gucci'de Pat McGrath, her sezon illa ki belirginleştirdiği kaşları bir kenara bırakmış ve göze badem şekli veren bronz bir makyajı tercih etmiş. Style.com'a 'burası Milano, artık sade olmamıza gerek yok, istediğimiz kadar abartabiliriz' demiş. Bu makyajın doğallığı kaşların kendi halinde taranmasından, herhangi bir takviyeye maruz kalmamasından geliyor. Etkisi ise takma kirpiklerden... Gözün dışındaki yumuşak bronzluk, gözün içini ve kirpik diplerini saran siyahlıkla dengelenmiş. Her sezon, her gün uygulanabilecek kadınsı ama modern bir görünüş.

















































































Tom Pecheux, 'tazelik', 'nem', 'pembelik' ve 'romantizm' diyor ve asla romantik yerlerde dolanmayan Consuelo Castiglioni'nin desenlerini bu doğal görünümle birleştiriyor. Kaşlar yine doğal ve açık renk. Göz kapaklarının ve dudakların üzerinde ilkbahar sabahını andıran bir pembelik var. Cilt ekstra nemli. Yine Style.com'da okuduğuma göre Pecheux, bu nemi artık imzası haline gelen şu karışımla sağlamış: Estée Lauder DayWear Advanced Multi-Protection Anti-Oxidant Creme ve Idealist Even Skintone Illuminator bir araya geliyor, MAC Studio Sculpt Foundation ise son katı oluşturuyor. Göz kapaklarındaki parlaklık, alta allık üste ise Elizabeth Arden 8 Hour Cream kullanarak da elde edilebilir.

















































































Cool ve seksi Versace kızının göz kapaklarını dolu görmek, bizleri şaşırtmıyor. Tüm bu makyajlarda en çok dikkatimi çeken detay, kaş ve göz makyajı arasındaki denge oldu. Eğer yine Pat McGrath'in maharetli ellerinden çıkan bu makyajda kaşlar da ağır bir şekilde boyanmış olsaydı, makyaj modernliğini kaybedecekti. Göz kapaklarınızda far yerine renkli pigmentler kullanmak gerekiyor. En alta koyu bir espresso kahvesi. Göz kapağının ortasına bronz ve yağ yeşili arasında gidip gelen bir pigment'i fırça yardımıyla yediriyoruz. Allık yerine ise elmacık kemiklerini belirginleştiren doğal gölgeleri tercih ediyoruz. Guido Palau, saç konusunda Donatella'nın sözünden çıkmamış. Yapılı gibi durmayan ama aslında yapılı olan, sanki kuaförden çıktıktan sonra bir süre rüzgar yemiş izlenimi veren bu saç modeli, sanıyorum çoğumuzun varmak istediği yeri temsil ediyor.





22.9.12

Yazar çizer...






























Eğer bu blog'u uzun süredir takip edenlerdenseniz, kaş konusundaki (haydi takıntı demeyelim de...) 'hassasiyet'imin farkına varmışsınızdır. Esmeray Yıldırım'la tanıştıktan sonra bu konuda ne kadar yüksek bir çıta atladığımı da sizlere ballandıra ballandıra anlatmıştım. Kaşlarımın iki çizgi kalınlaşmış olduğu haberini, davullarla zurnalarla tüm yurda duyurduktan sonra kozmetik kırtasiyesinin bir numaralı ürünü kaş kalemleriyle halen yaşamakta olduğum ateşli ilişkiye değinmek isterim.


Giorgio Armani Brow Defining Pencil 2'ye bir alternatif arayıp duruyordum. Bir yandan da Givenchy'nin her zaman en doğal sonucu veren kalemi Powdery Eyebrow Pencil'in 1 numarası ile flört halindeydim. Bir tane ararken iki farklı amaca hizmet eden iki farklı kalem bulmayayım mı?! Chanel Sculpting Eyebrow Pencil'in 40 numaralı tonu Brun Cendré, (bildiğiniz küllü kahve işte) kaşlarımı dramatik şekilde ortaya çıkarıp göz makyajıyla hiç uğraşmak istemediğim günler için ideal. Kaşlarınız siyah değilse ama her kahverenginin içinde de kızıllık görmekten sıkıldıysanız bu kalem, sizin için de biçilmiş kaftan. YSL Eyebrow Pencil'in 2 numarası, solgun bir sütlü çikolata rengi. İçinde minimum kızıllık barındırıyor, bakışlara hoş bir sıcaklık kazandırıyor, özellikle de gözleriniz güneşte bal rengine dönen kahve tonlarındaysa. Sephora'nın kaş fırçası da çantamdan ayırmadığım başka bir malzeme. Saçımı taramam ama kaşımı affetmem hesabı... Siz de kaşlarınızı taramadan boyamayın ve almayın derim. Önce herkes güzelce yerleşsin, oyuna daha sonra başlarsınız. Chanel'in ten rengindeki Intense Eye Pencil 69 Clair'ini de kaşlarımın hemen altına sürüyorum, böylece bakışlarım aydınlanıyor. Makyörlerin her fırsatta hatırlattığı bu akıllı hileyi ben de tavsiye ediyorum, minnacık bir ten rengi çizginin her şeyi ne kadar değiştirdiğine inanamayacaksınız.


Marc Jacobs'ın İlkbahar/Yaz 2013 defilesinde karşımıza çıkan iki renk kaşı da denedim hemen. Kaşımın alt bölgesine koyu renkli Chanel'le, üste ise açık renk YSL ile haşin çizgiler çektim. Bir gün sokakta öyle karşılaşır mıyız bilmiyorum ama aynaya bakınca gördüğüm şey hoş ve değişik geldi. Yaz kızım kereviz: "Makyaj bir oyundur/Her şey kabuldür."

19.9.12

'Hair Storm'










































Kendinizi rüzgarlı ve serin bir sonbahar gününde hayal edin. Kalın örgü trikonuzun önünü kapatıp kapatmamak konusunda kararsızsınız. Biraz üşüyorsunuz ama zaten üşümeyi özlemişsiniz. Her ne kadar kıyafetiniz konusunda özenli bir gününüzde olsanız da sizi karşıdan gören biri sadece saçlarınıza odaklanabiliyor. O saçlar serbest, rüzgara teslim olmuş, etrafındaki her şeye dokunuyor. Sizi onlar yönetiyor. Kabarık, havadar, görkemli, müthiş parlaklıkta saçlar. Yazın ıslak ve yapışık stillerinden kurtulmuş, özgürlüğünü ilan etmiş, aslan yelelerini kıskandıran saçlar... İşte ben saç konusunda şu aralar böyle bir yerlerdeyim. Ve bu yüzden bir vakit POP'ta Solve Sundsbo'nun objektifine yansıyan bu kareleri gözümün önünde tutmak niyetindeyim. Hatta bir tanesini iğneleyip asmış bulunmaktayım.












































Tesadüfe bakın ki saçsal hislerimin kabarmaya başladığı bir tarihte kendimi Happily Ever After'da Ayşe Kucuroğlu'nun hazırladığı 'pembe' temalı, (pembe eklerler vardı, öyle söyleyeyim) bir masada Ceylan Çapa'nın yanıbaşında otururken buluyorum. Senelerdir severek kullandığım, Türkiye'deki tüm kuaförlerin size tereddütsüz tavsiye edeceği Kérastase, yeni serisi Cristalliste'yi tanıtıyor. Amaç, boya görmemiş uzun saçların varabileceği en parlak noktayı bulmak, onlara doğal bir ışık kazandırmak. Sağlıklı saçın görüntüsü başka hiçbir şeye benzemez, biliyoruz bunu. Serinin sırrı: Sıvı Işık Kompleksi. İçeriğindeki yeni nesil temizleyiciler (saç arındıkça parlaklaşıyor, sirkeyle filan durulamak da o yüzden) ve ekolojik bakım maddeleriyle özellikle ince telli uzun saçlara sahip olanlarınızın derhal edinmesi gereken bir seri Cristalliste. Yağlı saç kökleri ve hassaslaşmış saç uçlarına yönelik bir seri... Ceylan Çapa'nın upuzun, ipeksi saçlarını seyrederken bir anda asileşiyorum. E peki bu durum bana ne yarar sağlayacak? Saçlarım kalın telli, kıvırcık. Saç derim hassas ama yağlı değil, aksine kuru. 'Şampuanı bir kenara bırakır, bakım yağını kullanırım' tesellileriyle avunurken kalın telli saçlar için de bir şampuan bulunduğunu öğreniyorum. Pek seviniyorum! Hiçbir şeyden eksik kalmak istemem.


















































































İki haftadır kullanıyorum Cristalliste'yi. Saçlarımda yazdan kalma açık renkler olmasına rağmen, şampuan-bakım kremi- serum üçlüsü yumuşacık ve parlak bir sonuç verdi. Saçıma ekstra hiçbir şekillendirici sürmeme gerek kalmadı. Lumiére Liquide serum, bugüne kadar kullandığım en etkili ürünlerden biri. Yağ dokusunu sevmeyenler ya da ağır bulanlar için de müthiş bir alternatif. Parmak uçlarınıza aldığınız serum, su bazlı sanki. Hafif ve harika kokuyor! Cristalliste serisi sizlerle tanışmak için banyomun beyaz fayanslarını terk etti, parkelere yerleşti ve bu flu pozu verdi. Önermesi benden, denemesi sizden. Bu hafta sonu bırakın saçlarınız özgürce uçuşsun, kabardıkça kabarsın! Sonrasını hep beraber düşüneceğiz.