29.5.12

Altın oran, siyah mermer, kırmızı ruj*






























Vogue Paris bir güzellik sayısı çıkardı mı, hele bir de kapağa Laetitia Casta'yı taşıdı mı yapacak tek bir şey var: O sayıyı satın almak. Sonra da uzun uzun fotoğraflara bakmak. Mario Testino'nun objektifinden güzel bir kadına bakmak şaşırtıcı değil, kadınların dilinden pek iyi anlayan Mr. Testino, bizi yıllardır güzel imajlarla şımartıyor zaten.


Yukarıda gördüğünüz şu enfes manzarayı afiyetle yemeden önce mutfakta neler olup bittiğine bir bakarsak (Laetitia'nın mermer gibi tenine dikkat dikkat! Kemik yapısına dikkat dikkat! Farla belirginleştirilmiş olsa da özellikle seyrek ve açık renk bırakılmış kalın kaşlarına dikkat dikkat! Ama en çok kıpkırmızı ruj ve çipil göz makyajının birbirine ne kadar yakıştığına dikkat dikkat!) yalnızca L'Oréal makyaj malzemelerinin kullanıldığını görüyoruz. Chanel değil, Benefit değil, La Mer değil, Laura Mercier değil, Giorgio Armani değil, Thierry Mugler değil. Varmak istediğim bir nokta var elbette. Bu çekimde kullanılan makyaj malzemelerinin hepsinin toplam fiyatı, lüks bir markanın tek bir ürününe eşit.


Ve ortaya böylesine estetik, etkileyici, manyetik bir sonuç çıkabiliyor.


Neden olmasın?


Cilt bakımı için aynı şeyi söyleyemem ama iş makyaja geldiğinde doğru uygulama, doğru denge ve doğru kombin, ürünün önüne geçebilir. Yani bendeniz bir ıssız adaya düşecek olsam (hani hepimiz o adaya illa bir kere düşeriz ya...) ve yanıma ya Pat McGrath'i ya da Chanel'in geçmiş/gelecek tüm makyaj koleksiyonlarını alma şansım olsa... Tabii ki Pat'i seçerim. Hindistancevizi kabuğundan eyeliner yapabilecek yetenekte bir ustadan bahsediyoruz!

10dakika'da önerdiğim ürünler, benim kendi banyomun raflarında yer alıyor. Benim kişisel tercihlerim yani... Tabii ki makyaj dünyasında yalnızca Chanel, Sephora, Benefit ya da NARS yok. Yüzlerce başka marka ve bu markaların birbirinden başarılı ürünleri de var. Sizlerle birlikte keşiflere devam ediyorum ben de. Cilt bakımında ekonomik seçenekler arayanları her daim eczanelere yönlendirmeye devam ediyorum. Daha önce Gönül Ergenekon'un bana önerdiği çok iyi ve oldukça da hesaplı bir C vitamini kreminden bahsetmiştim mesela...


Laetitia Casta'nın Vogue Paris Mayıs sayısında yer alan bu iki karesinin (daha başka güzel kareler içinden benim favorilerim) kadınlara ulaşılabilir fiyatta makyaj malzemeleri sunan bir kozmetik devine ait olduğu düşünülürse... İş makyaja geldiğinde her an her şey mümkün.































* Aslında bu post'un başlığı da Soru/Cevap olmalıydı. Sevgili Sibel, bıraktığın yoruma cevabım, işte bu.

28.5.12

Soru/Cevap






























Daha önceki yazılarından birinde yüzüne su değdirmediğini, soda ve tonikle temizlediğini yazmıştın. Peki su değdirmeden cildinin yeterince temizlendiğini hissediyor musun? Ben asla tatmin olamazdım!
Pink Bubbles & Strawberry




Evet. Ne makyaj temizlerken ne de sabahları yüzünü suyla yıkayanlardan değilim. Her gün mutlaka bir kere duş alan bir insan olarak, cildimin yeterince 'su'landığına (ve bu nedenle de kuruduğuna) inanıyorum. Karma/kuru bir cilde sahip olmama rağmen, yağlı ya da karma ciltlere tavsiye edilen tonik ve losyonlardan da uzak durduğumu söylemeliyim.


İlk önce, soda meselesini bir konuşalım. Yüzü sodayla temizlemek son derece faydalı ve bir o kadar da etkili oluyor. Tek sorun, her seferinde yeni bir soda şişesi açmak zorunda kalmak. Yarım gün beklediğinde bile ikinci seans, ilki kadar etkili olamıyor. Birkaç ay Marie Antoinette gibi takıldıktan sonra bu methodu bir kenara bıraktım. Çünkü...



Clarins'in sarı papatya özlü losyon/toniğiyle tanıştım. Bu ürünün sabahları, yüzüme beyaz bir pamuk üzerinde değdiği anın güzelliğini anlatamam! Yazları bazen buzdolabında bekletiyorum, temizlik ve serinlik bir araya geliyor. Dokusu yumuşacık; üzerine serum ya da krem sürmeden önce azıcık bekliyorum, cildim asla kurumuyor.


Bir diğer favorim Herborist Vitality Toner. Köpük şeklindeki bu tonik, cildi canlandıran ve besleyen çiçek özlerinden oluşuyor. Cilde değdiğinde sıvıya dönüşüyor, pamuk kullanmaya gerek yok, parmak uçlarınız yeterli.



NARS Makeup Cleansing Oil, yalnızca makyaj çıkarmak için değil, zaman zaman cilt temizliği için de kullandığım ve çok sevdiğim bir başka ürün. İçine argan yağı karıştırıp, bazen yüz peeling'lerimden de bir parça katıp kendimce komik bir karışım yaratıyorum. Reçetesi bana ait bu scrub'ı cildime masajla uyguladıktan, duruladıktan ve elde ettiğim sonucu gördükten sonra karışımın o kadar da komik olmadığına karar veriyorum. Gerçek bir yağ manyağı olduğum için yolculuğa yağ olarak başlayıp losyona dönüşen bu üründen asla vazgeçemeyeceğim sanırım...


E peki Sephora Velvet Hand Scrub'ın burada ne işi var diye soranlarınız olacaktır. Bazen, cildimin çok kuru ve cansız olduğunu hissettiğim zamanlarda bu el peeling'ini yüzüme uyguladığım oluyor. Çok riskli işlere bulaşmadığınız sürece deneme/yanılma yöntemi hepinizin mutlaka yaşaması gereken bir güzellik ödevi. Cildinize hangi karışımın iyi geleceği hiç belli olmaz. En iyi arkadaşınızın çok memnun kaldığı o kremi/losyonu/makyaj temizleyicisini satın almak yerine kendi 'best of'unuzu yaratmaya çalışın.


İyi haftalar 10dakika'cılar!




24.5.12

Kuyruk meselesi







































Esmeray, bir önceki kaş seansımızda şöyle bir cümle kurdu: 'Acaba sana şöyle incecik bir eyeliner mı çeksek kalıcı? Belli belirsiz...' Yok canım... Ne kalıcı eyeliner'ı... Bunu duyduktan hemen bir sonraki saniyede, seneler önce başka bir makyöz tarafından kurulmuş şu cümle geldi aklıma: 'Her daim Türkan Şoray gözleri yapmalısın sen, asla far kullanma. Bir tek eyeliner, maskara ve biraz da allık." Hmmm... E iyi güzel de... Ben eyeliner kullanamıyorum ki!!! Sürmek, çekmek, uzatmak, kuyruk yapmak... Bunların hiçbirini yapamıyorum. Yukarıda gördüğünüz o yoğun, siyahtan da siyah, dikkati şak diye üzerine kitleyen gözlerden biri asla benimki olamıyor!


Solda Clinique'in kuru, pudralı kalemi. Kullandım, çizgisi çok kalın oluyor. Sağda Chanel'in efsanevi likit eyeliner'ı. Denedim, çizgiyi aynı kalınlıkta çekmeyi beceremiyorum, ayrıca eyeliner'ı çektiğim noktayla kirpiklerim arasında illa boş, beyaz bir alan kalıyor. Beni çıldırtıyor. Saatlerce uğraşıp süründükten sonra hemen pamuğa sarılıp, yağlı göz makyaj temizleyicileriyle kanvası sıfırlıyorum. Bence göz makyajımın en güzel hali de o zaten. Kendinden geçmiş, yerle bir olmuş eyeliner.



Mesela bu kız... Şu kız. Karla. Kısacık saçlarını nasıl uzatacak diye (ben de aynı yollardan geçiyorum ya şimdi) takibe aldığım bir insan. Kendi kendine çekmeyi başardığı bu kuyruklu eyeliner'ını çok beğendim. Kaşlar açık renk, dudaklar hafifçe renklendirilmiş, yüzde başka hiçbir şey yok. Modern, iddialı, güzel. Aynanın karşısına geçip ben de denedim. Sonuç: Felaketin fevkinde.










































Aynı Karla gibi makyajını her daim kendisi yapan Marilyn'e dönüp bakalım. Evet ya, Marilyn. Hani şu beyaz elbisesiyle mazgalların üzerinde durmaya özen gösteren, Kennedy ailesini birbirine katan, kız çocuğu sesli kadın. Bildiniz siz onu... Eyeliner'sız tek bir karesine rastladınız mı bugüne kadar? Asıl beceri hem üstten hem de alttan iki minik kuyruk çekerek, göz şeklini iyice bademleştirmek zaten. Böylece gözlerin etrafına minik bir kuş kanadı takmış oluyorsunuz, bakışlarınız yukarı kalkıyor. Seksi, dinç ve genç görünüyorsunuz.














































































Sonra bir de Met Gala fotoğraflarında makyajıyla dikkatimi çeken Mary-Kate Olsen'ın koyu bronz farla yarattığı kuyruk var. Her şeyden önce bu makyajdaki bronz tonlarına bayıldığımı söylemeliyim. Çevre yolunda çiçek satan çingene kızlar, bazen bu halde çıkar karşımıza. Onlarınki güneşte kavrulmaktan ve biraz da hijyen eksikliğinden oluyor ama doğal kahve tonlarının kemikleri belirginleştirip yüzde oyunlar yaratmasına bayılıyorum! O küçük kızların da çok güzel olduğunu düşünüyorum. Sonra da 'ne diyorum ben ya' deyip vicdan azabı duyuyorum. İnsan her yerde mi makyaj görür?!


Ne diyorduk? Evet, farla yaratılan sahte eyeliner etkisi... Bu arada fark ettiyseniz üst kirpik çizgisinde tam kıvamında kalınlıkta bir sıvı eyeliner yerini almış zaten. Sadece kuyruk bronz farla yapılmış. Şimdi izninizle ben bunu bir deneyip geleceğim... O et rengi dudaklar için de Chanel ruj koleksiyonumdan uygun bir renk seçeceğim.



19.5.12

Marc Jacobs'tan Dot dot dot* !






































Marc Jacobs, yeni parfümü Dot için kaideleri yine bozmamış ve senelerdir Hansel edasında yürüdüğü o çiçekli böcekli yola bakıp 'benim kelebeklerim nerede' diye soruvermiş kendine. Formül hep aynı: Ultra-sevimli, kitsch sayılabilecek, biblo kıvamında bir şişe; parfümü temsil edecek dudaksız, koca gözlü, ergen ve sıfır makyajlı bir yüz (bu kez Avustralyalı model Codie Young); çiçek ve meyve esanslı 'tazecikkörpecik' bir dünya. İyi hoş da. Sıkıldık (mı) biraz...


Parfüm pek tabii ki vücut losyonu, duş jeli gibi oyuncaklarıyla birlikte geliyor. Jacobs dünyasında her kız, çocuk evinin pembe banyosundaki tüm rafları doldurabilmeli...


Kırmızı şişe (puantiye ismini ve esprisini çok tatlı bulduğumu itiraf edeyim hemen şuracıkta) sebepsiz yere değil. Dot, açılışını orman meyveleriyle yapıyor. Pitaya meyvesi, kırmızıları takip ediyor. Bu baloncuklu, meyve kokulu açılıştan sonra devreye Marc'ın kıymetlileri giriyor: Hanımeli, yasemin ve portakal çiçeği. Benim ilgimi çeken grup dip notlar oldu. Hindistan cevizi suyu (yummy), vanilya, odun ve misk. Dolgun hatlı şişesine ve şu formülüne bakarak Dot'un bir tık daha seksi, flörtöz ve davetkar olduğunu tahmin ediyorum.


Jacobs esans ailesinin bugüne kadar ilgimi çeken tek bir üyesi oldu: Erkekler için yaratılan ama tanıdığım birçok kadının da severek kullandığı Bang.





























* Hatırladınız mı? 'Mamma Mia' da Sophie, annesinin günlüğünü, babasının kim olduğunu bulabilmek amacıyla en yakın arkadaşına okuyordu hani... Annesi çapkınlıklarını anlatırken son noktaya geldiğinde ne yaptık diyordu? Dot dot dot! Nokta nokta nokta...

My Dior






Aslen Dior mücevherlerini tanıtmak amacıyla Steven Meisel tarafından çekilmiş olsa da saç ve makyaj adına keyifli şeyler de görmek mümkün bu reklam filminde. Başrolde Raquel Zimmermann. Saç Guido'ya makyaj ise Pat McGrath'a ait.

Dersimiz: Cannes 101






































Diane Kruger'in elbise seçimindeki ağırbaşlılığı, saç ve makyajına da yansımıştı dün gece gerçekleşen açılışta. E tabii, jüri üyesi olmanın getirdiği doğal bir görsel sorumluluktu bu. Kendisine topuzu çok yakıştırıyorum, bu olgun chignon da hiç sırıtmamış, tek omuzlu elbiseyi güzelce dengelemiş.

Kruger'in makyajındaki en önemli unsur, elmacık kemiklerini ve (kahverengi tonlarındaki doğal ama bir o kadar da etkili) göz makyajını ortaya çıkaran o ışıltı. Aydınlatıcı konusunda hassasım. Hepsini denedim, denemeye de devam ediyorum. Hiçbiri NARS Copacabana'nın yanına bile yaklaşamıyor. The Multiple stick versiyonunu da senelerce severek kullandım ama krem versiyonun biz kadınlara en büyük armağan olduğunu düşünüyorum. Dudak çizgisinin hemen üzerine, kaş kemiğinin hemen altına, elmacık kemiklerinin üzerine... Burnun üzerine ince bir çizgi halinde... Makyaj çantamdan asla çıkarmam, sizlere de hemen bir adet edinmenizi şiddetle tavsiye ederim. 


























Dumanlı göz makyajı deyince akla hemen siyah, granit ve gümüş rengi gelir Türkiye'de. Oysa ki kahverengi ve tonları, cildin doğal renk skalasında mevcut olduğundan (bronzlaşınca ne renge dönüyor teniniz?) çok daha modern bir etki yaratıyor. Too Faced'in Natural At Night makyaj paletinde, Kruger'in göz makyajına sahip olmak için kullanmanız gereken kahve, mor ve bronz gibi tonlar bir arada. Mavi gözler için kahvenin hakiye ve yeşile çalan tonları da ideal. Siyah gözlüler koyu kahve, mor ve lacivertlere yönelebilir. Yeşiller, mürdüm ve kırmızı barındıran kahvelerden yana kullanmalı tercihini...


























Tilda Swinton'un klasik bir güzellik olmadığı aşikar. Güzel olup olmadığı da tartışılır. Ancak kusursuz bir cilde, o cilt rengiyle uyumlu hafif pembeye çalan bir sarışınlığa ve kendine güvene sahip. Bu da kırmızı halı üzerinde gerekli etkiyi yaratmaya yetiyor. Pembe altın rengindeki elbisesini, sıfır makyaj illüzyonuyla birleştirmiş. Ama siz 10dakika'cılar çok iyi bilirsiniz ki sıfır makyaj demek, katman katman belirginleştirilmiş ve çok iyi yapılmış bir ten makyajı demektir. Gözler çıplak. Kaşsız, kirpiksiz, çipil, klasik Swinton görüntüsü. Cilt, kremsi ve parlak, yarı şeffaf bir fondöten ya da renkli nemlendiriciyle örtülmüş.








































İşte burada bir dakikalık mola veriyor ve Self Tan hadisesini sorguluyoruz. Swinton'ın makyajında bronzlaştırıcı jelin, fondötenle karıştırıldığını düşünüyorum ben. Bu da doğal bir etki yaratmak ve ciltte herhangi bir lekelenmenin oluşmaması için ideal yöntem. Elinizin üzerinde fondöteninizi, fındık büyüklüğünde krem aydınlatıcınızı (NARS Copacabana) ve Vita Liberata'nın Tinted Self Tan jelini karıştırın. İyice karıştığından emin olduğunuzda yüzünüze eşit şekilde dağıtın. Bronzlaştırıcı jelden dolayı parmaklarınızla değil, bir süngerle ya da fırçayla yüzünüze uygulayın.







































Elde ettiğiniz ilk kat bronzluğun ardından sıra, yüzde boyut yaratmaya geliyor. Benefit'in Sun Beam Golden Bronze Complexion Highlighter'ı ve iyi bir bronzlaştırıcı pudraya ihtiyacınız var. Bronzlaştırıcı pudrayla alnın hemen üzerini, elmacık kemiklerinin altından şakaklara uzanan iki çizgiyi, burnun iki kenarını geçtikten sonra aydınlanması gereken noktaları Sun Beam'le parlatacaksınız. Böylelikle bronzluk yüzünüzde bir kalıp gibi görünmeyecek. Bronzluk demişken boyun bölgesine dikkat! Bembeyaz kalmamalı. Bir sonraki adım, dudakları hafifçe renklendirmek. Eğer gerekiyorsa NARS Exhibit-A gibi içinde kırmızı ya da portakal rengi barındıran bir allıkla yanaklarınızın tam üzerindeki çıkıklığa dokunabilirsiniz. Bronz tonda bir ten makyajıyla pembe allık kullanmak, yapabileceğiniz en alaturka ve gereksiz müdahale olur.































Eva Herzigova. 'Bir süpermodelden ne kadar kötü bir performans bekleyebiliriz ki' deyip kendimizi kandırmayalım. Ne modeller ne elbiseler ne kötü makyajlar gördük şu kırmızı halının üzerinde... Herzigova, vintage esintili, işlemeli ve aplikeli elbisesinin gösterişini saçı ve makyajıyla ustaca dengelemiş. Bu kadar oyuncaklı bir elbiseyi giyip teatral havayı saç ve makyajınızda devam ettirmezseniz bir şeyler havada kalabilir. Oysa ki Marilyn Monroe'nun ikonik saç modelini ıslak bir şekilde taşımak, bu saçı da klasik ama modern bir makyajla birleştirmek, şu fotoğrafta göründüğü gibi harikalar yaratabilir.







































Islak ya da ıslak görüntülü saç, geçtiğimiz sezon hayatımıza girdi. Uzun bir süre de çıkmayacak gibi görünüyor. Şu an saç uzatmaya çalışan bendenizin de sürekli uyguladığı bir kaçamak kendisi. Nasıl mı? Saçlarınız ıslakken onları elinizle istediğiniz şekle soktuktan sonra (geriye mi tarayacaksınız, yandan mı ayıracaksınız) en sevdiğiniz saç maskenizle (evet, evet... hani şu banyoda sürüp sonra duruladığınız maskeniz) saç bakım yağınızı elinizde karıştırıp saçınıza uygulayacaksınız. Maske, tutuculuk sağlayacak, jöle görevi görecek. Saç bakım yağı ise saçınızın katılaşmasını engelleyecek, yumuşak ama formda kalmasını sağlayacak. Olur da nemli havanın azizliğine uğradığınız bir gece geçiriyorsanız (siz deyin düğün ben diyeyim mezuniyet) o halde arada sırada banyoya koşturup saçlarınızı ıslatabilir ya da benim yaptığım gibi yanınıza el kremi ya da vazelin alabilirsiniz.


Herzigova'nın göz makyajı eyeliner ve maskaradan ibaretmiş gibi görünse de, bu tarz bir göz makyajı uygularken bir baz farla bütünlüğü sağlamak ve göz kapağı üzerinde homojen bir etki yaratmak şart. Sephora'nın uçuk lilası, Eva gibi mavi gözlüler için ideal.
























Dudaklarda ruj yerine parlatıcı kullanarak bir yaz tazeliği yakalamış Herzigova. Mat rujların dramatik etkisi tartışılmaz ancak doğru parlatıcı, dudaklarınızı olduğundan dolgun, dişlerinizi olduğundan beyaz, teninizi olduğundan saydam gösterebilir. Chanel Rouge Allure Extrait De Gloss, muhteşem bir parlatıcı. Favori renklerim nötr tonlardaki Impertinence ve Insouciance. Herzigova'nın çilek rengi dudaklarını ise Excés ya da Émoi'dan bir kat sürerek elde edebilirsiniz.



16.5.12

Bir melek gibi kokmak...?!?!

























Başlığa bakacak olursanız Thierry Mugler'in efsanevi kokusu Angel ile ilgili kuşkular ve önyargılar içinde yaşadığımı anlarsınız. Bir kere bir parfümün mavi renkte olmasını asla anlayamıyorum. Nedir bu? İlahi bir iksir mi? Çocukları kandırmak için renklendirilmiş ve tatlandırılmış bir öksürük şurubu mu? Gökten düşen bir yıldız parçası mı? Ve hatta yıldız suyu mu?!? Thierry Mugler'e göre gökten düşen bir yıldız Angel. Öyle bir yıldız ki onu süren kadını göklere çıkarıyor, uzaya götürüp getiriyor, bambaşka bir dünyanın kapılarını açmakla kalmıyor, süren kişiyi o bambaşka dünyanın prensesi yapıyor.


Hmmm...


Oysa 1992 yılında piyasaya sürülen, tatlı notalar ve vanilya üzerine inşa edilmiş ballı kaymaklı bir esanstan ibaret Angel (the original), benim için 'Ali'ler Reina'da masa açtırmış, gidelim miiiieeeee' diyen kızların kokusuydu. Sizi uyarmıştım, önyargılıyım. Sanki 92 yılında gizli bir operasyon başlatıldı ve tüm dünya başkentlerinin sokaklarına biz gece uyurken Angel püskürtüldü! Her yer buram buram vanilya, hindistan cevizi, orkide, şeker, gül, amber, bitter çikolata ve karamel kokmaya başladı. Yediğim yemeğin bile Angel koktuğundan şüphe duyduğum zamanları net olarak hatırlıyorum! Boşuna değil, Angel, 2007 yılında Fifi Hall Of Fame Ödülü'nün sahibi oldu.



En tepede gördüğünüz ambalaj, 1998 yılında piyasaya sürülen Innocent'a ait. Oryantal vanilya olarak tanımlanan, Laurent Bruyere tarafından tasarlanan bu hafif esans, tüm Angel önyargılarımı yerle bir eden kokudur işte. Açılışını mandalina, portakal ve bergamutla yapar, ortada frenk üzümü, badem ve orman meyveleriyle devam eder, en dipte amber, misk ve pralinle yoğunlaşır. Orjinal Angel'a göre daha taze, daha meyveli, doğal ten kokusuna daha yakın bir yerlerde durur. Reklam kampanyası ise Thierry Mugler'in bilim kurgu merakına kurban gitmekten kaçamamıştır...



Şimdi bu kadar konuştum konuştum konuştum (yazdım yazdım yazdım) ve itiraf ediyorum: Banyomda bir koca şişe Innocent duruyor. Serin ve rüzgarlı havalarda (mesela bugün) sıkıyorum ve sonuçtan çok memnun kalıyorum.





























Bu arada şu konuyu da paragraflardan birine sıkıştırmak lazım geliyor: Angel'ın erkekler üzerindeki etkisi. 'En seksi koku nedir' anketlerinde hâlâ ilk üçte bu mavi parfüm. Ben, doksanlı yıllardan bugüne erkeklerin hayatına giren kadınların birinin illa ki Angel kullanmış olmasına bağlasam da bu durumu, olfaktif gerçekler öyle söylemiyor. Pralin, şeker, vanilya, amber, paçuli gibi notaları, erkeklerin beyninde yanıp sönen neon tabelalar gibi düşünün: 'SEKS!... SEKS!... SEKS!'.





























İşte hem bu seksi havayı sürdürebilmek hem de modern zamanın sadelik ve netlik tutkusundan geri kalmamak için Mugler ailesi, Angel Eau de Toilette'i çıkardı şapkasından geçtiğimiz sene. Ünlü burun Amandine Maret, her ne kadar gurme öğeleri dışarıda bırakmasa da şeker ve şerbetten ziyade pudraya sarıldı. Bergamut ve pembe biber, pralin ve orman meyveleri, en dipte yine aynı seksi formül, paçuli, sedir, vanilya ve beyaz misk. Parfümü ilk kokladığımda Angel'dan ziyade Innocent'a yakın bir şeyler buldum. Daha genç, daha taze, daha modern bir şeyler... Parfüm kulübüme birden fazla Angel sokmaya prensip olarak karşıyım, o yüzden Innocent'la rüzgarlı günlerde yola devam.
























Angel Eau de Toilette'in yüzü Eva Mendes oldu, hatta parfümün reklamında şarkı bile söyledi. Orjinal Angel'ın yüzü Naomi Watts'dan bayrağı devraldı yani. Bakın hatta şurada kardeş kardeş sarılmışlar... Angel'ın ilk reklamı o kadar eski ve kötü ki neredeyse kitsch sınıfından makbul sayılabilir. Eva Mendes'li versiyon ise uzay aracı yerine hızlı trene terfi etmiş.































15.5.12

En iyi arkadaşın ya bir makyöz olsun ya da süpermodel...
























Akıllı model kendi makyajını kendi yapar ya da bir başka modelden yardım alır. Şu fotoğrafın çekildiği 1990 senesinde Pat McGrath, Peter Philips, Charlotte Tilbury, Aaron De Mey gibi isimler neredeymiş acaba? Yine aynı sene '10.000 Dolar'dan aşağısı için yataktan çıkmam' özlü sözüyle süpermodeller tarihçesinde önemli bir yer edinen Linda Evangelista, iş eline makyaj fırçasını almaya geldiğinde daha özverili olduğunu kanıtlıyor. Dün A&D Facebook sayfamız için fotoğraf ararken bulduğum bu kare, çok hoşuma gitti. Burada paylaşayım dedim.

Chanel Resort 2013






























Style.com, Chanel Resort 2013 için 'Sosyalist Fransa' yakıştırmasında bulunadursun, Peter Philips'in yönetimindeki güzellik ordusunun eksantrik burjuva takıldığını düşündüm ben. Lagerfeld'in Chanel'e katmaktan usanmadığı Rock/Pop ezgiler, sanki şöyle bağırıyor: 'Amedeus Amedei'. Belki de beni etkileyen varlığını hiç saklama gereği duymadan, modellerin kafasında ulu orta salınan peruklardır... Tüm göz kapağını (ve aslında yüzün geri kalanını da) hakimiyeti altına alan pembeyi, ekstrem tazelikte bir iddia olarak kabul ediyorum ve arttırıyorum. Elmacık kemiklerinin hemen altına bir Chanel beni yerleştirerek, halktan sıyrılıp aristokrasiye sığınabiliriz. Ne de olsa onlardan her çılgınlığı beklemek mümkün...

Bu makyajın da birebir uygulananlardan değil, ilham verenlerden olacağı kanısındayım. Bakınız hemen alta: Louise Brooks'un bizlere en büyük hediyesi saç modeli. Eğer ki içinizde bu modeli hakkıyla taşıyabilecekler varsa hiç durmayın, en yakın kuaför iskemlesine yerleşin. Pembe far da operasyonu takip edebilir. Neden olmasın?






























Soru/Cevap































Bugünden itibaren yorum bölümüne bıraktığınız sorulara koskoca birer post ayıracağım, böylelikle daha fazla fikir alışverişinde bulunabileceğiz. Qvave'nin sorusuyla başlıyoruz:


"Nars concealer kullandığını söylemişsin, ben de bu aralar yeni bir concealer arayışı içindeyim. Tabii kullandığına göre onu tavsiye edersin herhalde ama yorumlarını rica etsem? Şimdiden teşekkürler."


#1 NARS Concealer

NARS'ın formülü ve ambalajı bir süre önce yenilenen kapatıcısı, gerçekten de favorim. Custard renginin beşinci stick'ini bitirmek üzereyim. Kapatıcıyı zaman zaman fondöten ya da renkli nemlendirici yerine kullanan biri olarak bu ürünün tam dozunda kremli ve kaygan yapısına tav oluyorum her seferinde. E vitamini açısından zengin, cildime iyi geldiğini de düşünüyorum o yüzden. Renk skalası çok geniş. Her cilt tonundaki kişinin kendine uygun bir renk bulması kuvvetle muhtemel. Ambalajı küçük, ince ve çok şık. Bu da onu benim favori kapatıcım yapıyor.



#2 Benefit ERASE paste
Benefit'in bu minik kavanozunu da bir dönem kullandım ve çok memnun kaldım. Ciltteki kızarıkları ve minik kusurları kapatıyor elbette ama Erase Paste'in en önemli mahareti göz altındaki morlukları ustaca örtmesi. Pembe-turanj bazlı, ilk bakışta pek de doğal görünmeyen renginin sebebi de bu. Göz altındaki morlukların üzerine sürdüğünüzde bu rengin doğallaştığını ve yüzünüzde kaybolup gittiğini göreceksiniz. Neredeyse ıslak sayılabilecek bir yapıya sahip. Göz çevreniz yağlıysa bu kapatıcı size göre değil. Bir alttaki alternatifi değerlendirmeniz daha yerinde olur. Erase paste, üç farklı tonda bulunuyor. Göz altı bölgesine sürterek değil, minik parmak darbeleriyle hafifçe vurarak sürmenizde fayda var.




























#3 Benefit Boi-ing Industrial-Strength Concealer

Hmmm, evet. İlk duyduğumda beni de çok etkilemişti bu 'endüstriyel güç' tanımı. Hayalimde kafasında kırmızı bir kasket olan, Super Mario kılıklı bir kahraman belirmişti. Tüm kusurları ve gölgeleri kapatan. Boi-ing, sarı tonlarında bir kapatıcı. Bu sebeple yüzün tamamı için kullanılacaksa daha doğru bir seçim olabilir. Yapısı Erase paste'e göre biraz daha katı, parmak uçlarında hafifçe ısıtmak, biraz yumuşatmak gerekebiliyor. Sivilcelerin üzerine sürüldüğünde yağlanmıyor ama kurutmuyor da. Tüm gün sizin onu bıraktığınız noktada bekliyor (kırmızı kasketiyle). Benefit, biz kadınlara bir kıyak yaparak bu kapatıcının renk skalasını üçten beşe çıkardı. Benim rengim halen medium 2.



























#4 Estée Lauder Double Wear Stay-In-Place Flawless Wear Concealer SPF 10
Henüz Estée dünyasında bir ürün, şöyle basit, iki kelimelik bir isimle vaftiz edilmedi. Her Duty Free ya da kozmetik alışverişi listesinde mutlaka ikinci satıra taşar Estée ürünleri. Amerikan aklı bir ürünün işlevi neyse onu isminde mutlaka zikretmesini gerektiriyor. Biraz bu sebeple olsa gerek... Ne diyorduk? Evet. Annem sayesinde denemişliğim oldu bu kapatıcıyı. Zaten tipine bakarak daha kadın, daha olgun havalarda olduğunu görebilirsiniz. Ben, çok sevdim. Dokusu sıvıdan kadifeye dönüşüyor, kaç kat sürerseniz etkisini o kadar arttırabiliyorsunuz. Çabuk bitmiyor, rahatsız edici bir esansa sahip değil. Hem yüz hem de göz altı için güzel bir seçim.



































#5 Yves Saint Laurent Touche Éclat

Her marka tarafından taklit edilmiş bir ürünün orjinali, aslı. Touche Éclat'yı bir kapatıcıdan ziyade bir aydınlatıcı gibi gördüm hep. Yüzümde bir anda beliren bir sivilceyi bu ürünle kapatmayı asla aklımdan geçirmedim. Gün bitmeye yakın, aynaya bakıp yorgun göz altlarıyla ve gölgelerle karşılaştığımda ise çantamdan çıkardığım ilk şey hep o oldu.
Türkiye'de en buğday tenli kadının bile göz altlarını pembe beyaza boyadığını ve çirkin bir Bülent Ersoy manzarası yarattığını görünce, YSL harekete geçti. Bu efsanevi kapatıcının farklı tonlarını da piyasaya sürdü. Bugün yedi farklı tonuyla esmerlerin de (doğal cilt renginin bir ton açığındaki) doğru rengi bulması mümkün. Gücünü ve etkisini inkar edemeyiz ancak her ne kadar bugün kapatıcılar konusundaki bu post'ta kendine yer bulmuş olsa da Touche Éclat, daha ziyade bir aydınlatıcıdır.



































Hatta yine YSL ailesinden ödünç aldığım şu tabloya bakarak yüzünüzde hangi bölgelerin aydınlanması gerektiğini, yani aydınlık 'touche'leri nerelere uygulamanız gerektiğini görebilirsiniz. Ayrıca hepinize hatırlatmayı borç bilirim: Kapatıcı alışverişine çıktığınızda olur da cilt tipinizle çok uyumlu bir ürün bulursanız (umuyorum bunlardan biri sizin için o ürün olacaktır) iki rengini satın alın. Kendi cilt renginizden bir ton açık ve iki ton koyu. Böylelikle gölgelendirme işlemini de daha doğal bir etki yaratacak kapatıcıyla halledebilirsiniz.




14.5.12

Teşekkürler ALL!

Benimle şuradan okuyabileceğiniz keyifli röportajı yapan Kübra'ya teşekkürü borç bilirim.

10.5.12

Ustaya saygı
























































Kadınları kısa saçla, çılgınlık ve şıklığın buluştuğu o harika yerle, gelmiş geçmiş en asimetrik 'bob'larla tanıştıran Vidal Sassoon, hayata gözlerini yumdu. Kendisini saygıyla anmak için Sassoon marka bir saç kurutma makinesi satın alabilir ya da sadece şu videoyu izleyip hangi saçın size daha çok yakışacağını hayal edebilirsiniz. You are the king of 'bob' Vidal!



6.5.12

Bahar tazeliği: 2 kelimelik bir mucize!



































Yani Rachel Bilson ve Kate Bosworth'un sergilediği şey... Bu 'bahar tazeliği' gelmiş geçmiş en büyük güzellik klişelerinden biridir. Her klişe gibi o da belli bir sebepten dolayı klişeleşmiştir ve elde etmesi pek zordur. Mart ayının ikinci yarısından başlayarak ciddi bir adaptasyon dönemine giren cilt, ısı değişimi, hormonlar, bahar alerjileri, beslenme, duygusal buhranlar gibi türlü sebepten nasibini alıp kabarır, lekelenir, yağlanır ya da ekstra kururken, makyaj yapmanın da keyfi kalmamıştır...


Bir kere size aşağıda listeleyeceğim sakin ve tatlı bahar ürünlerine (henüz geç kalmadınız, bence haziran da bahardan sayılır, Chanel bile öyle düşünüyor) göz atmadan önce dermatoloğunuzdan randevunuzu alacak, cildinizi profesyonel temizliğe teslim edeceksiniz. Ayrıca bol bol su içeceksiniz. İçtiğiniz her bardak suyun sizi daha aydınlık, daha parlak, daha nemli bir cilde kavuşturduğunu aklınızda tutacaksınız.


Bir de eğer başarabiliyorsanız cildinize, vücudunuza ve saçlarınıza karşı toleranslı oluverin, aynı takımda olursanız işler kolaylaşır...


Şimdi... Gelelim en sevdiğim bahar ürünlerine!




Yes To Carrots Leave-In Conditioner
Keratin, havuç ve argan yağı bir araya gelir, hem de durulanmayan, saçta kalan bir nemlendiriciye dönüşürse... İşte ben bu duruma çok sevinirim. Çok kuru ve kıvırcık saçlara sahip bir insan olarak bu ürünü çantamdan çıkarmam, gün boyunca saçlarımı kuru hissettiğim her an, adeta el kremi kullanırcasına tazeler dururum.




























NARS Liberté Blush:
NARS'ın sezon allığı yanık bir kayısı rengi. Rachel ve Kate'in fotoğrafında görünen 'al yanaklar' pembe tonlarıyla yakalanmaya çalışılırsa itici bir Barbie bebek etkisi elde etmek olası. O yüzden kırmızı/kiremit bazlı bronz tonlar her daim favorim. Göze koyu görünen NARS allıklarına mutlaka bir şans vermeli ve fırçayla (doğru uygulayarak) yüzünüzde denemelisiniz. Dokuları o kadar yumuşak ki, hiçbir renk sizi zorlamayacak. Exhibit A bile!






















Too Faced Natural Face Natural Radiance Face Palette:
Adı üzerinde. Natural Radiance: Doğal Parlaklık. 'Ben her daim bu tonlarda takılırım, disco renkleriyle işim olmaz, sağlıklı bir ten yaratmak istiyorum' diyorsanız benim çok geç keşfettiğim bu markanın şu paleti tam size göre.



























Benefit Ultra-Plush Lip Gloss Coralista:
Benefit, kült allıklarıyla takım dudak parlatıcılarını piyasaya sürdüğünden beri merak içindeydim. Favorim Coralista'nın parlatıcısını denedim, beğendim, çantaya attım. Hafif, yapışmayan, tazelemesi kolay (Lancôme Juicy Tubes ambalajı), rengi doğal bir ürün. Dudakları olduğundan dolgun gösteriyor ama 'zeytinyağlı fasulye yiyip ağzını silmemiş kız' etiketinden çok uzakta duruyor.





























Nails Inc. oje:
Bahar ve yaz aylarında 'çıplak' ya da 'ıslak' tırnak etkisi yaratan ten renklerinden yana kullanıyorum tercihimi. Sephora'nın yeni üyelerinden Nails Inc., her ne kadar çılgın renkleriyle tanınıyor olsa da benim gözüm pastellerde. Basil Street (hemen altta), gerçek bir ten rengi. Elizabeth Street ise biraz daha pembe ve prenses.

























Erborian BB Cremé Au Ginseng 3-In-1:
Bir ürünün ambalajında '3 etki bir arada', 'bebek cildi' gibi iddialı söylemler okuduğumda kuşkulanıyorum. Ne de olsa içinde yaşadığımız dönem her konu hakkında kuşkulara sürüklüyor bizi. Erborian'ın Ginseng gece kremini çok sevdiğim için bu ürüne de önyargısız yaklaştım. İyi ki de öyle yapmışım. Nemlendiriyor, renklendiriyor, hafif bronzlaştırıyor. SPF da cepte!






































Sephora Ultimate Moisture Serum:
Sephora'nın özellikle vücut bakımında çok iddialı olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir gerçek var ki vücut bakımı daha rahat risk alabildiğimiz, sonsuz denemede bulunabileceğimiz, serbest bir alan. İş yüzümüz olduğunda yapılan bir hatanın telafisi çok daha zor. Bu serumla ilgili çekinceler yaşadığımı itiraf ediyorum. Kullandıktan sonra ise memnun kaldım. Cilt bakımı rutinime girer mi? Biraz daha zamana ihtiyacım var. Fondöten kullananlar, 'taze bir görüntü' için, bu tarz nem serumlarını fondötenleriyle karıştırabilir.




























Herborist Re-Energizing Toner:
'Enerji yenileyici'. İşte bu da her defasında beni tavlamayı başaran bir vaat. Herborist'in çiçek özlü toniği köpük şeklinde. Elinize bir tutam sıkıp avuçlarınızı bir araya getirdiğinizde sıvıya dönüşüyor. Hissi ve kokusu yerinde. Sprey yapıda olmadığı için makyajlıyken tazelemek mümkün değil ama sabah/akşam kullanım için çok güzel bir ürün.








































Size su içmenin faydalarından bahsetmişken, hemen yerimden kalkıyorum ve bir bardak dolduruyorum. Şerefe!

1.5.12

'Love is Life, Life is Love' diyor Diane
































Bir harf değişseydi ve biz doksanlarda yaşıyor olsaydık ben de 'na na nana na' demek isterdim... Diane Von Furstenberg'in sümbülteber kokulu, femme fatale parfümü Diane'in bu kofresini çok ama çok sevdim. 14 Şubat'ı göstermiyor ya takvimler, ondan sevdim. Zamansız, hiç gerek yokken sevgi ve kırmızı kalp dolu, mis kokulu bir sürpriz yapmak isteyen sevgili, Sephora'nın yolunu tutsun.

Not: Bana nedense Susan Sarandon'ı hatırlatan bu parfümü çok beğeniyorum ama kendime hiç yakıştıramıyorum, tüh!