Parfüm benim için zaman zaman fazlasıyla kişisel ve özel bir konu haline gelebiliyor. Sonra da bu kadar güzel bir şeyi daha fazla insanla paylaşmadığım için suçluluk duyuyorum. O yüzden bir seferliğine buraya buyrunuz.
Çok beğendiğim bir başka makyaj da...
Arkadaşım Ceylan Atınç'a ait. Kendisi kalın kaşlarını, dolgun dudaklarını ve 'ceylan' gözlerini fazla meşgul etmeden, doğallığa teslim eder genelde. Yani gündüz saatlerinde Cey Cey'in makyaj hali şu yukarıda gördüğünüz şekildedir. Geceleri kendisini bordo ruj ve oje ikilisiyle ya da daha belirgin çekilmiş, kalın, siyah eyeliner'la görmüşlüğüm oldu. Ancak Ceylan'ı asla çok makyajlı görmedim. Bugüne kadar yaptığı en akıllıca güzellik hareketinin ise saçlarını kestirmek ve kaşlarını almamak olduğunu düşünüyorum.
Peki esas şu meseleye gelelim. Ben, bu fotoğrafı hangi blogdan aldım? Blogosferin cool kraliçesi Garancé Dore'un blog'undan! Anlaşılan o da bu görüntüyü çok beğenmiş. Gurur duydum!
Yazı için şurayı tıklayınız. Ceylan'ın blog'u için de şurayı tıklayacaksınız. Buyrun size birbirinden güzel Pazartesi gecesi tıktık'ları!
Fetiş: Rengi kıpkırmızı
Konum fetiş. Aslında bu yazıyı Tom Ford'un yazması gerekirdi. Ne de olsa kendisi, moda- ve şimdilerde güzellik dünyasının- en fetişist kampanyalarına imza atıyor. 2000 yılında Steven Meisel'le kafa kafaya verip zamanın balıketi ikonası Sophie Dahl'ı (bir insan nasıl bu kadar beyaz olabilir?!?) simsiyah saten çarşafların üzerine yatırdı ve beş harfli kelimeye yeni bir anlam kazandırdı. İngilizler fazla vakit kaybetmeden kampanya hakkında 730 şikayette bulundu. Opium için hamamda poz veren Karen Elson (o kampanyada parfümü içmeye mi çalışıyor yoksa kendi üzerine dökmeye mi, hala anlamış değilim) ve fazlasıyla sıradan bir iş çıkaran aktris Emily Blunt'a rağmen bugün, Opium dendiğinde akla ilk gelen görüntü yasaklanan reklam kampanyasına ait.
Bu yazıyı yazarken Glenmorangie şişesine uzaktan bakmakla yetinmeyip kendime bir adet sek viski ısmarladığımı itiraf etmek isterim, bu vesileyle hepinizin yeni yılını da kutlarım. Şerefinize. Ne diyorduk? Evet, eğer ki fetiş konusunda birileriyle konuşmaya ihtiyacım olsaydı ilk çağıracağım kişi Tom Ford olurdu. Onun hemen yanına 'Lolita' gibi, şık ve ıstıraplı kurgusuyla pek çoğumuzun fetişi haline gelen bir roman yazdığı için Nabokov'u, devamında bu romanı benim sek viskim tadında beyaz perdeye yansıtan Adrian Lyne'i, büyük ustaya ve 'orjinale' saygıdan Stanley Kubrick'i, yasaklanan erotik kitabı sebebiyle Madonna'yı, -fetişin bünye tarafından kabulü için okkalı bir özgüven ve kendini kabulleniş gerektiğini düşündüğümden olsa gerek- Gabrielle Chanel'i, Zeki Müren'i ve bir de masada çıkabilecek her türlü atışmayı tek bir cümlesiyle sonlandırması için Freud'u koyardım. Şarkı listemde tesadüf bu ya, 'Sexual Revolution' isimli eserini yanık sesiyle icra eden Macy Grey'i de ekleyiverirdim son anda. Helmut Newton'sız fetiş mi olurmuş diye de geçirirdim içimden.
Fetiş: Bir obje, bir hal, bir tavır ya da vücudun bir bölümünün insanda uyandırdığı seksüel istekten ya da belki tatminden ibaret aslında. Kendine has, komik bir ironisi de var. Kolejli kız üniforması giymiş Japon kızlar, Amerikan erkeklerinin fetiş listesinde üst sıralarda yer alırken, kendilerini Japon erkekleri için arzu edilir kıvama getirmeye çalışan Japon kızlar, estetik üzerine estetikle gözlerini ve göğüslerini büyütmeye, tenlerini koyulaştırmaya, geniş çene kemiklerini daraltmaya çalışıyor. Sevgili Freud, sana soruyorum. Yani kendimizde olmayanın peşindeyiz. Hep aynı mesele. Bir de tabii sen 'erkekler annelerinde, kızlarsa babalarında gördüğü çeşitli objeleri bir çeşit yumuşak başlı fetişe dönüştürür' diyebilirsin. Bana göre beşi içinde en fazla fetişist tını taşıyan duyu, koku: Kibrit kokusu, isli puslu, tütsülenmiş, odunsu parfüm kokusu, bir yaz akşamında tenden yükselen tuz kokusu, L'Oréal Elnett saç spreyi kokusu. Sonra işitme: Kalın, buğulu ve karakterli ses. Sonra görme: Gözlük, konuşurken sağa sola hareket eden ve kendini neredeyse kelimelerden daha iyi ifade eden eller, İtalyan emlakçısı saçı… Sonra dokunma, sonra tat. Ama beni bırakalım da güzellik dünyasına çevirelim yüzümüzü.
Gelmiş geçmiş en köklü fetişlerde kırmızıya rastlarız hep. Kırmızı ojeli ayaklar, peçeteye karalanmış telefon numarasının hemen yanında duran kırmızı ruj izi, bir restoranda o ruju uzun uzun, kimseye aldırmadan tazeleyen kadın… Mr. Ford, Private Blend ruj kampanyasında Lara Stone'un (kıpkırmızı) dudaklarının ve tırnaklarının hemen yanına yine kendisinin meşhur ettiği, artık ünlü ve seks sembolü model, Jon Kortaharena'yı yerleştirmişti. Kadraj daracık, dudaklar dolgun, cilt pürüzsüz. Hoşgeldin fetiş. Siz bu yazıyı okurken bir reklam kampanyası daha şikayetlere kurban gitmiş ve kaldırılmış olacak. Marc Jacobs'ın son kokusu Oh, Lola! Dakota Fanning'in bacakları arasında tuttuğu parfüm şişesi, İngilizler'in pek hoşuna gitmeyen bir şeyler ima etmiş olsa gerek… Açık konuşmak yerine ima etmek, tabii ki çok daha kışkırtıcı ve tehlikeli. Bu yüzden Helmut Newton'ın 'Portraits' kitabında Catherine Deneuve'ü tartan eteği, kırmızı bebe yaka bluzu, bluzuna uyumlu ruju ve bize bakmayan*, kalem çekilmiş gözleriyle görüyoruz. *Kendisine silah çekmiş o adama bakıyor çünkü. Tüm o sansürsüz çıplaklığın ve erotizmin arasında seçilmiş kapak fotoğrafı, pek edepli.
2012'de kendiniz için satın alabileceğiniz en 'sözüm ona edepli' parçalara geçelim hemen. Shu Uemura'dan takma kirpik, Illamasqua'nın Theatre Of The Nameless koleksiyonundan herhangi bir malzeme (hazır siteyi tıklamışken alter ego galerisini de ziyaret edin ve hatta yolunuz Londra'ya düşecekse kendinize bir makyaj kursu ısmarlayın), NARS G-Spot Multiple (pembenin tonunu hayal gücünüze bırakıyorum) ve Dior Velvet Eyes Multi-Wear Adhesive Eyeliner Patches (yapışkanlı eyeliner=pratik fetiş) listenize girsin. Parfüm konusunu unuttum sanmayın, koku fetişlerimin baş müfettişi! Agent Provocateur'ün klasik esansından sıkılanlarınız Byredo markasıyla beni benden alan Ben Gorham'ın, Inez van Lamsweerde & Vinoodh Matadin eşliğinde, artistik ve oldukça fetişist ikilinin favori fotoğraflarından birini referans alarak yarattığı 'Kirsten, 1996' isimli parfümün peşine düşebilir. Into The Gloss'ta okuduğuma göre bu parfüm, fotoğrafçı duo'nun arkadaşlarına 'sanat eseri' tadında bir hediyesi olacakmış, satılmayacakmış. Alın size yeni yılın ilk fetiş hedefi! Bakalım ele geçirebilecek misiniz?
Gerçek hedefimiz ise (başarmış olanlarınız yine parfümün peşine düşebilir) kadınlığımız/erkekliğimiz/doğamızla barışmak ve onu paşa gönlümüzün istediği her yerde özgürce sergilemek olmalı. Opium kampanyasında mücevher ve stiletto dışında bir şey giymeyen Sophie Dahl da bize katılıyor, merak etmeyin. Kendisi şöyle demiş: "O fotoğrafı çok güzel buluyorum… Kadınlara karşı bir hareket olarak algılandı, oysa ki kadının gücünü simgeliyordu."
Not: Yazı ve görseller XOXO Aralık sayısında yer almıştır.