16.6.11
İşte yaz böyle bir şey olmalı
Şu resimlere bakıp iç geçirmemek mümkün mü? Rüya takımı bir arada: Objektifin ardında Alasdair McLellan, bu fotoğraf sihirbazına poz veren bir adet Freja Beha Erichsen, makyaj malzemelerinin başında da bazılarımızın Stila'dan hatırlayacağı Jeanine Lobell. Lobell, bu günlerde bir başka usta makyörün zamansız boşalan tahtına yerleşmiş vaziyette. Şu yazıda bahsettiğim Kevyn Aucoin'in ismini de verdiği markasının kreatif direktörü oldu kendisi. Natalie Portman, Michelle Williams, Cate Blanchett gibi beğendiğimiz kadınların makyajları kırmızı halıda ondan sorulmakla kalmıyor, bir de dergi çekimlerinde karşımıza çıkıyor Lobell'in harikaları.
Şu dudaklar konusunda merak içindeyim. İçinizi rahatlatır mı bilmem, dergi çekimlerinde poz vermek üzere yapılan makyajla, gece dışarı çıkan bir kadının yapacağı makyaj birbirinden çok farklı iki şey olmak zorundadır. Mesela üstte gördüğünüz şu enfes dudak rengini yakalamak için Lobell, muhtemelen iki ya da üç ton farklı ruju karıştırmakla kalmamış, bir miktar pudra ve fondöten de kullanmıştır kesin... Oysa ki aynı karışım konuşmak, bir şeyler içmek ya da yemek gibi dudak kıpırdatan işlerle uğraşmak zorunda kalan bizleri bir felakete sürükleyebilir.
Geriye taranan ıslak saçlar, bu yaz benim de kaçış yolum. Henüz sıkılmadım. Gelelim alttaki fotoğrafta en iddialı halleriyle karşımıza çıkan 'beyazlatılmış' dudaklara. 'Bleach' sadece saça uygulanan bir işlem değilmiş anlayacağınız...
O etkiyi dudaklarınıza fondöten ya da pudra değdirmeden veya kopkoyu dudak çizgisinin içinde sırıtan açık tonda bir ruj kullanmadan elde etmenin tek yolu, dudak koruyucularından geçiyor. Clarins, Shiseido ya da Lancaster gibi bir markanın koruyucu sticklerinden bir adet edinin. Plajda koruyucu krem, geceleri ruj olarak kullanın. NARS Lip Lacquer'in Chelsea Girls'ü de memnun kaldığım bir alternatif.
Merak edenleriniz için Jeanine Lobell. Derya Tuna'nın kemik yapısı, Donna Karan'ın ruhani ve anaç bakışlarıyla birleşmiş adeta...
Bir ıssız adaya düşseydim...
Alaçatı'ya her ayak basışımda, hayatımı küçültme isteği kaplıyor içimi. Aslında bu kadar hızlı, bu kadar çok, bu kadar eşyalı yaşamamıza gerek yok diyorum kendi kendime. İnanıyorum buna. Hemen ikna oluyorum. Bir bitkisel sabun, bir şişe gül suyu, iyi bir nemlendirici, bir güneş koruyucu, bir maskara, bir parfüm ve bir kırmızı rujla geçer hayat diyorum. Kaç parça etti? 7. Pek de güzel bir sayı. Her gün yürüsem, yüzsem, bisiklet kullansam araba ya da toplu taşıma araçları yerine... Pilates'e de gerek kalmaz.
Peki o halde sorarım size (ama en çok da kendime) neden masamın üstü bu kadar dolu? Yanımda tam tamına 3 makyaj çantası eşya getirdim. Tüm küçülme isteğime karşı hepsini de kullanıyorum. Sanıyorum 'bir ıssız adaya düşseydiniz yanınıza hangi üç makyaj malzemesini alırdınız' sorusunun cevabını hali hazırda vermiş bulundum. Ben geriye sormak istiyorum: 3 çanta dolusu eşya alabilmem mümkün mü acaba?