30.11.11

Her kahvenin rengi başkadır


































İçtiğimiz kahvelerin bile rengi farklılık gösterirken göz kapağımızı dolduran mat kahverenginin hep aynı kalmasını bekleyemeyiz ne de olsa... Makyaj çantanıza yeni bir kahverengi far eklediğinizde, kendinizi tekrar ettiğinizi düşünüyorsanız şu yukarıdaki dörtlüye bir göz atın. En sevdiğim mat kahveler, NARS'ta. Hepsi koleksiyonumda. Hepsinin yeri ve etkisi ayrı. Üstten alta doğru sırayla: Bengali, Coconut Grove, New York (pembeye dönük bir kahve ama kahve eninde sonunda) ve Sophia.

Miss Bailey



























Laura Bailey, Nylon dergisini ilk okumaya başladığım yıllarda tarzını en beğendiğim, çekilen fotoğraflarındaki birçok detaya hayran kalıp referans almak üzere defterlerime yapıştırdığım, kimseler yapmazken Londra sokaklarını bisikletle arşınlayan, kimseler giymezken tam dozunda vintage ve Repetto babetler giyen bir isimdi. İngiliz Moda Ödülleri gecesinde çekilen fotoğraftan (altta) anlıyorum ki durum, pek de değişmemiş.


Siz upuzun saçlarını sıradanlıktan uzakta, 'kestirmesi gerekiyormuş' gibi görünmeden taşımayı beceren, hatta ve hatta onu müthiş bir aksesuar, daha da ileri giderek bir imza haline getirebilen kadınlar! Önünüzde saygı ve sevgiyle eğiliyorum. Makaslar sizden uzak dursun.


Not: Laura Bailey'nin en üstteki fotoğrafı, bana Kim Basinger'ın 'Batman' hallerini anımsattı.





28.11.11

Keşke bizim şehrimizde de yapılsa!!!















Şurada okuduğum kadarıyla Sephora NY için tasarlanan bu reklam projelerinden yalnızca üstteki hayata geçebilmiş. MINI ile gerçekleştirdikleri görsel ortaklıkta ise altta gördüğünüz cesur desenler yerine Sephora'nın siyah-beyaz çizgileri tercih edilmiş. Şehrin içinde ortadaki MINI'lerden dolaşsın isterdim ben açıkçası...

Arabayı boşverin de, asıl üstteki fikri çok sevdim. İyi bir ressam ya da illüstratör, binaların yan cephelerinde yer alan o kocaman, göz yoran, korkunç afişler yerine şöyle bir sanat eserine imza atsa daha güzel olmaz mı?


Mesela Sephora İstanbul'da bir bina seçse kendine...


Hmmm???




İki serum arasında kalmak...






















... ıssız bir adaya düşebilecek kişi için tehlikeli bir durum. Çantada iki serum birden taşımaya ne gerek var? Estée Lauder'ın Idealist Pore Minimizing Skin Illuminator serumu, sabah rutinimin vazgeçilmez bir parçası. Yaklaşık altı aydır düzenli olarak kullanıyorum ve çok memnunum. Gözenekleri küçültüyor, ciltteki yağlanmayı düzene sokuyor (bu serumun yaptığını iddia ettiği bir şey değil ama düzenli kullanımda yaşanan bir ekstra), cildin pütürlü dokusunu ipeksi hale getiriyor, aydınlatıyor, ıslak olmayan hoş bir nemlilik görüntüsü yaratıyor. Sabah kullanılması tavsiye ediliyor. Estée, Idealist'in yeni bir versiyonunu piyasaya sürdü kısa süre önce. Bu yeni serumun dokusu biraz daha kremsi ve ışıltılı. Gözenekleri küçültmek dışında ciltteki lekelerle de savaşıyor (güneş ve yaşlılık lekeleri, hassas cildin imzası kırmızılık). Ben orjinal Idealist'i tercih ediyorum. Eğer cildime makyajla sağlanabilecek bir ışıltı kazandırmak istersem (yani cildimin altına değil de üzerine yerleşecek bir pırıltı) bunu gerçekten de makyajla elde etmek isterim. François'cım (N.A.R.S!!!!!) sen beni anladın.


'E madem bu kadar kararlısın, herşeyi de çok biliyorsun, bizi neden oyalıyorsun o zaman' diyecek olursanız...



Bir de Lancome'un ('o'su şapkalı) son harikası Visionnaire (LR 2412 %4) var. Bir çeşit android. Şaka şaka... (hikaye gerçekten de bilim kurgu gibi aslında) Ultra-sofistike Lancome laboratuarında geliştirilmiş, cildin altına yerleşerek onu dönüştürme yetisine sahip bir molekül bu LR 2412. Visionnaire'in Idealist'ten en büyük farkı, kırışıklarla da savaşıyor olması. Bu, cilt serumlarında son moda bir durum. Kırışıklarla savaşırken cildi dışarıdan görülecek şekilde değiştiren (pürüzsüzleştiren, aydınlatan, bu sayede makyaja da harika bir baz olan) ürünler, şu sıralar başrolde. Visionnaire'in sabah-akşam, hassas göz çevresi dahil yüzün her yerine sürülmesini öneriyor Lancome.


Bu serumu çok merak eden ben, listeme ekledim. Son iki aydır geceleri Visionnaire, sabahları Idealist kullanıyorum. Yani Lancome'un bu limon kokulu serumu, Estée Advanced Night Repair'in (hani şu kahverengi, ilaç şişesi kılıklı, güzel ambalajlı, kült serumun) yerini aldı. Sonuç: Her şey yolunda, cildim iyi durumda Houston. Ama acaba:

a) Cildimi ona iyi gelen serumlarla beslediğimi düşünürken aslında yoruyor olabilir miyim?
b) Bu iki seruma yer buldum da Gönül Ergenekon'un mutlaka kullan dediği C vitaminini nereye sıkıştıracağım?
c) Visionnaire sabah akşam kullanılabiliyorsa, bir de üstüne ilk kırışıklıklarla da savaşma gücüne sahipse, Idealist bittiğinde tek seruma geçsem daha hayırlı olmaz mı?

gibi sorular da cevap bekliyor.





























Ha bir de Lancome'un ambalajlarını hiç sevmiyorum. Ancak bu, oldukça yüzeysel problemimin en yüzeysel parçası. Ambalaj hiçbir şeydir, susuzluk her şey! Kararımı henüz vermedim. Sephora alışverişim sırasında Estée Lauder Idealist'in üçüncü şişesini raftan haşince kapma eğiliminde bulunursam düşüneceğim. Eğer siz de Visionnaire'i deneyip beğendiyseniz haber vermek isterim ki serinin losyon ve emulsiyonu (hafif siklet krem) da yolda.

25.11.11

Yeniden hatırlanası bir renk






NARS Duo Eyeshadow Misfit'i bilenleriniz bilir. Aynı (daha sonraları başka markalar tarafından da taklit edilen ama gerçeğine yaklaşılamayan) Rated R gibi François'nın en güzel kombinlerinden biridir. Geçtiğimiz günlerde '15x15'i karıştırırken İsabella Rossellini'nin şu altta gördüğünüz fotoğrafına rastladım ve hemen aynanın karşısına geçtim. Ben Misfit'in koyu yeşiliyle göz altına kalınca bir eyeliner çizgisi çekip, krem rengiyle tüm göz kapağını kaplıyorum. Gözümün içini de koyu yeşil göz kalemiyle dolduruyorum. Yani demek istediğim şu ki Misfit'i ela ya da yeşil gözlere ait sanmayın. Kahverengi gözler için de müthiş bir renk!





24.11.11

Perşembe fotoğrafı








































Kuaförler tutturması en zor saç renginin kumral ve kızıl kahve tonları olduğunu söylüyor. Saç ya çok kızıla ya da çok doreye dönermiş. Ayrıca ikinci posta boyaya gidildiğinde aynı rengi (genelde bu tonları boyaları belli bir oranda birbiriyle karıştırarak elde ediyor çoğu) yakalamak başka bir zorlukmuş... Ama işte yakalanabildiğinde de çok güzel sonuçlar çıkıyor ortaya. Hem saçı hem de makyajı çok beğendim. Modelin bakışlarına sıcaklık kazandıran, hafif kızıllaşmış kaşlara da dikkat!

22.11.11

Bir kızın en iyi arkadaşı elmaslar mıdır sahiden?





Mesela 'manikürsüz, bakımsız tırnakların eşlik ettiği bir elmas yüzüğün değeri mi kalır' diye sormak isterim ben, yüksek müsadenizle. Siz en iyisi Sephora'nın Oh My Chérie manikür setini yanınızdan eksik etmeyin. Simsiyah, sade, şık bir kutusu var; görünmesini istemediğinizde görünmüyor; çantadan çıkarmayı tercih ettiğinizde ise puan topluyor. Bir de törpüsü puantiye! Oh la la!


20.11.11

İlgi çekici bazı güzellik haberleri


























Haberden ziyade bir öneriyle başlıyorum, Vogue Paris'in Kasım sayısını almayan kalmasın. Öyle iştah açıcı güzellik fotoğraflarıyla dolu ki Arizona Muse'lu şu kapak, yanlarında sıfır kalıyor.



























Tasarımcıların ve bloggerların pek sevdiği aktris Elisa Sednaoui, Roberto Cavalli'nin yeni parfümünün yüzü olacakmış. Kendisini deriler içinde çöllerde hayal ettim reklam kampanyasında, boynundan bir yılan sarkıyor. Cavalli dediğin öyle bir şey değil mi sonuçta?

























Isabel Marant'dan sonraki en cool Parizyen Vanessa Bruno, Biotherm'le el ele vermiş ve L'Eau isminde, temiz çamaşır ve misk koktuğundan şüphelendiğim bir 'parfüm/kolonya'ya imza atmış. Bruno'nun bir dermokozmetik markasıyla güçlerini birleştirmesi çok hoşuma gitti. Böyle bir tasarımcı ortaklığı Nuxe ya da Darphin gibi markalara da yakışır bence.

























Marni'nin çirkin ama karizmatik (ve bu anlamda bana hep Miuccia Prada'yı hatırlatan) tasarımcısı Consuelo Castiglioni de moda evinin ilk parfümü için kolları sıvamış. Marni'den hanım hanımcık bir şeyler beklemiyoruz elbette...






















Tüm mavi yolculuklarımı bikini ve mayolarıyla donatmak istediğim Eres, oje konusuna el atmış. Bir mayo markasının yapabileceği en hoş sürprizlerden biri! Tahminimce oje renkleri koleksiyondan seçilmiş. Ben olsam turuncu bikinimle ortadaki ojeyi sürmek isterdim. Tesadüf bu ya, Chanel'in önümüzdeki yaz için hazırladığı oje koleksiyonuyla benzeşen bir renk paleti var Eres'te. Chanel, biraz daha pastel takılmış. April, May ve June'un içinden favorim April.
























Mr. Tom Ford makyaj koleksiyonuyla bomba gibi düştü yine sahalara. Ancak benim tüm dikkatim Private Blend parfüm serisinin en yeni üyesi Jasmine Rouge'da. Kakule, adaçayı, tarçın, zencefil ve karabiber gibi benim çok sevdiğim baharatlı notaların eşlik ettiği yasemin, girişini bergamut ve mandalinayla yapıyor. Kırmızı şişesiyle göz dolduran parfümü kokladığımda hayal kırıklığı yaşamaktan biraz korkuyorum açıkçası. Ne de olsa Tom Ford bir Frederic Malle, Annick Goutal ya da Ben Gorham olamaz.
























Ancak makyaj koleksiyonundaki şu ürünü satın alan kimsenin hayal kırıklığı yaşayacağını sanmıyorum: Sculpting Kit. Gerçek elmacık kemiklerini belirginleştirmek ya da sahtelerini yaratmak için. Mr. Ford'un makyaj fırçaları da şimdiden tüm makyörlerin sitelerinde övgüler almakta. Aydınlık/karanlık oyununu pek seven ben, hem bu ürünü hem de fırçaları ilk fırsatta denemek niyetindeyim.





























İyi haftalar 10dakika'cılar!

18.11.11

Bir yılbaşı koleksiyonu





















Hatırlanması gereken şeylerden biri de geçtiğimiz haftalarda katıldığım Sephora lansmanıydı. Yılbaşı koleksiyonunun bizlere tanıtıldığı bu buluşma, Mest'te gerçekleşti. Atıştırmalıklar lezizdi, güzellik ve başka şeyler hakkında sohbet için tüm güzellik editörleri hazır ve nazırdı, karıştıracak/keşfedecek bir sürü ürün vardı. Yani... güzel bir gündü.
























Yukarıdan bakıldığında bana kanatlarını açmış, rengarenk bir makyaj uçağını andıran bu obje, Sephora Make-up Studio Palette. Yakından bakıldığında daha da etkileyici olduğunu, kişide o minik yuvarlaklardaki her rengi aynı anda sürme isteği yarattığını söylemeliyim. 149,90 TL.'ye (yani 150 TL.'den 10 kuruş eksik) satın alabileceğiniz bu paletin, güzel bir yılbaşı hediyesi olduğunu düşünüyorum.























Tabii ki NARS masasının önünde saatlerimi geçirdim yine. Günün genel manzaraları, altta gördüğünüz şekildeydi.






























Bu minik kutup ayılarının hepsini birden o masadan alıp çantama doldurmak ve eve götürmek istedim.























Bugüne kadar gördüğüm en ciddi kıyafetli DJ, bu lansmandaydı.






















Benefit köşesi, yine pek güzeldi. Rana (Karamercan), her zamanki gibi çok tatlıydı ve kafasındaki o aksesuarla bir Benefit meleğini andırıyordu. Bir de kendisi flaş patladığında dahi güzel çıkmayı beceriyor fotoğraflarda, o da mı Benefit yüzünden?! Markanın makyaj setlerinden ve yeni allığından, ilerleyen günlerde bahsedeceğim.



























Mest mutfağındaki hoş kızlar da bu güzellik karnavalına uyum sağlayarak makyaj yapmıştı. Yani etraf bakımlı kadınlarla çevriliydi.






















Gözde'nin istem dışı flaş yüzünden aslında olduğundan daha açık renk çıkmış olan bu kırmızı ruju, tüm editörlerin merakını cezbetti. NARS Velvet Matte Lip Pencil 'Cruella' ve Pure Matte Lipstick 'Mascate'ın bir karışımı olduğu ortaya çıkınca herkes rahatladı.






















Yeni sephora makyaj koleksiyonunun ismi Oh My Chérie. Makyaj çantalarının üzerinde yer alan bu kadın Carmen Electra ve Denise Richards'ın kızı olsa gerek...






















Dumanlı göz makyajı yaparken hangi farı hangi noktaya isabet ettirmek gerektiğini bir türlü anlayamayanlara Oh My Chérie'nin şu makyaj paletlerini tavsiye ediyorum. Tam bir Smokey Make-up for Dummies örneği. Ve bunda utanacak, alınacak hiçbir şey yok. İş makyaja geldiğinde hepimiz birer 'dummy' olabiliriz.





Bence koleksiyonun en eğlenceli parçalarından biri şu altta gördüğünüz lolipop dudak parlatıcıları. Bu tip 'kız işi' şeylerden en hoşlanmayan arkadaşınız için bile sevimli bir hediye olabilir. Eğer ki yılbaşı gecesini bir evde kutlamaya niyetleniyorsanız, oradaki tüm kızlar için birer tane alabilirsiniz.






























Karl Lagerfeld konusunu yarın irdeleyeceğim. Karleidoscope isimli bir parfüm yaratmış Sephora için. Ancak yurtdışındaki tüm Sephora'larda çoktan satışa çıkmış minik Karl'lar ve kar küreleri neden Türkiye'deki koleksiyona dahil edilmemiş... orasını anlayamadım. Oysa ki 'karl' küresini çalışma masasının üzerine koymak isteyecek arkadaşlarım iki elin yirmi parmağını geçiyor. Neden yaptın bunu Sephora? Neden?! Neden?!


Hep orada duruyor ama biz inatla unutmayı tercih ediyoruz: C vitamini




Asla geç kalınmaması gereken randevularla, genel kontrol amaçlı onlarca tahlil ve farklı doktorlardan aldığım binlerce öğütle geçen bir günün ardından, başka neyle ilgili yazabilirdim ki? Ancak benim sizlere yazının sonunda vereceğim öğüt, annenizin 'ceketinin önünü kapa' ya da sevgilinizin 'kahvaltını etmeden mi gidiyorsun' deyişinden biraz farklı olacak. Çünkü konumuz C vitamini.


Gönül Ergenekon, dün yaptıklarım içinde en estetik, en hafifsiklet ve bu yüzden de benim için en dikkatle dinlenesi ziyaretti. Kendisini senede en az iki kere mutlaka görür, cildimde (vücudum benlerle kaplı olduğu için) olup bitenleri bir gösteririm. Cilt bakımına meraklı olmak ve ürünleri takip edip düzenli kullanmak başka, bir profesyonelden bu konuda yardım almak bambaşka.


Seansımız sırasında banyomda stoklanmış kremler sanki hiç var olmamış gibi sordum: "31 yaşında olduğuma göre artık yaşlanma karşıtı bir şeyler kullanmaya başlayabilir miyim? Mesela Estée Advanced Night Repair ya da Strivectin gibi?" Cevap: "Azar azar kullanabilirsin tabii ama neden C vitamini takviyesi yapmıyorsun?"


Hmmm... Neden yapmıyorum? Neden yapmıyoruz? Siz yapıyor musunuz?


C vitamini, en güçlü antioksidanlardan biri. Cildi, aynı bir bardak portakal suyunun vücudu hastalıklardan koruduğu gibi dış etkenlerden koruyor. Cildin güzelleşmesi için içeriden alınan C vitamini yeterli gelmeyebiliyor. Dıştan takviye lazım. Cilt gençleşiyor, dokusu ipeksi kıvama geliyor. Kolajen üretimi sağlanıyor, cilt elastik yapısını kaybetmiyor. Yani müthiş bir anti-aging, yaşlanma karşıtı malzeme. 'Yaşlanma karşıtı' tanımı, 30'lu basamakları tırmanmaya başlamışlarımız için çok önemli, cilt bakımı ödevimiz adeta.


Bugünden itibaren, cildim için düzenli olarak C vitamini kullanmaya başlıyorum. Cilt bakımı rutinime serum ve nemlendirici krem olarak ekledim kendisini. Clarins'in C vitamini takviyeli, seneler içinde güzellik ödüllerini teker teker toplamış, artık kült seviyeye terfi etmiş bir serisi var: Daily Energizer. İnternette yaptığım araştırmalar, 'eğer C vitaminli bir cilt ürünü renkliyse, sarı ya da turuncu tonlardaysa onu satın almayın, C vitamininin renk vermesi için havayla temas etmiş olması gerekiyor. Bu gerçekleştiğinde de tüm etkisini kaybediyor' diyor. Oysa ki Clarins'in bu serisinden çok memnun kalmış insanlar tanıyorum.


C vitamini takviyesi için uğrayabileceğiniz güvenilir duraklardan biri de eczaneler. Dermokozmetik ürünler içinde, her türlü fiyat aralığında C vitaminine ulaşmak mümkün. Serum ve kremlerin çoğu C vitamini dışında Hyaluronik asit açısından da zengin, asidin nem tutuculuğu sebebiyle bu kombin, cildimiz için daha da avantajlı.


Her sabah portakal suyunuzu içmeden önce cildinize de bir bardak içirdiğinizden emin olun 10dakika'cılar. Sigaradan uzak durun. Kahve ve çayı azaltın. Bol bol su için. Ha bir de cilt temizliğinize özen gösterin, makyajla asla uyumayın. Haftada en az bir kere peeling yapın. Güneşten korunun. Tüm bunları düzenli olarak yaparsanız, 35 yaş sonrası (yani ikinci yarıda) cildinizin de size iyi baktığını göreceksiniz.


Sevgilerimle,
Anneniz








Çift cila


























Yves Saint Laurent, aynı Chanel ve Dior gibi eksantrik moda hallerini güzellik dünyasına en iyi yansıtan markalardan biri. Haliyle... Ne de olsa bu markalar, Clarins, Guerlain ve Sisley gibi kozmetik devlerinden bu anlamda kilometrelerce önde gidiyor. YSL denince benim aklıma muhteşem bir logo, Monsieur'nün kendisi, Lou Lou de la Falaise ve tüm bunların sonucunda Le Smoking gelir. 2011/2012 Holiday koleksiyonları birer birer arz-ı endam etmeye başladı. İşte YSL, kült Tuxedo'yu çift cila sürülen, biri mat diğeri parlak, French manikür için üretilmiş oje setine isim olarak vermiş. Ne iyi etmiş. Makyaj koleksiyonunun kampanyasına pek o kadar bayılmadığım için kendi favorilerimi sizlere dayatmaya karar verdim. Claudia Schiffer ve Kate Moss, yakın geçmişimizden en hoş smokin görüntüleriyle karşınızda.





























Gelelim ürünün kendisine. O da altta. Resimde fark pek anlaşılmıyor ancak ojelerin biri mat ve hafif pütürlü bir görüntüye sahip. Diğeri ise alabildiğine parlak. Tırnakta nasıl durduğu konusunun sizler için hayati önem taşıdığını bildiğimden, ama kendi tırnaklarımı feda edemediğimden (ojeler elimde olsaydı yapardım, inanın) sanal bir yardım aldım.







































Tırnaklar biraz daha kısa olsaydı çok daha mutlu olacaktım. Çoğu Türk kadınının aksine, yeni yeni ısındığım French manikürü kısa tırnağa yakıştırıyorum. Üstteki görselin yanında fazlasıyla klasik kalan tırnaklarımda, Essie Au Natural ve kırık beyazla yapılmış bir FM yer alıyor mesela şu an. Ama YSL dakikam gelip çattığında bu mat/parlak oyunu da zevkle oynayacağımı biliyorum.


Adieu!

13.11.11

Gerçek bir Benefit klasiği





















Bu, bu, bu... Nedir bu? Benefit'in yarattığı ilk Benetint! İşte böyle detaylara, tarihçesine saygılı markalara bayılıyorum! Ne yazık ki çok geç haberim oldu bu hoşluktan. Jean ve Jane Ford, 27 Eylül'de açılan ilk NY Benefit mağazası şerefine bu şişeyi San Francisco'dan taşımış. Peki ya şunları biliyor muydunuz? Benetint, 1977 yılında bir dansçının göğüs uçlarını renklendirmesi amacıyla yaratılmış. Ardından, 80'li yıllarda Kevyn Aucoin'in makyaj çantasına girmiş. Sonrası malum... Modeller, editörler, aktrisler ve biz. Benetint'in Sephora raflarında yer alan, modern şişesi de pek tatlı ancak bu eczacı tavırlı vintage tint, beni kendine hayran bıraktı.



Aynaya, dizilere ve kışa bakış/ Sonuç: Üşümüş dudak
















Diziler bölümünden başlayalım. 'How to make it in America'nın ikinci sezonu, hareketli senaryosu ve hip New York dakikaları dışında güzellik referanslarıyla da dikkatimi cezbediyor. Rachel karakterine pek yakışan Lake Bell'in kalın dudakları ve kocaman ağzı (ister istemez) başrolde. 32 diş durumu yüzünden değil. Neden? Çünkü 'soğukta üşümüş de hafifçe morarmış' etkili rujunu çok beğendim. Sonra bir de ne göreyim? Bir diğer favorim 'Downton Abbey'nin İngiliz asilzadesi Mary de aynı vaziyette. O da üşümüş. O da 'plum' ve 'violet'lenmiş.

















Dergi döneminde Bobbi Brown'un makyaj workshop'una katılmıştım. Altın tınılı pespembe bir Barbie rujunu doğallıkla taşıyan sarışın makyöz, pembelerden uzak durmamı tavsiye etmişti. İstersem kırmızı ruj sürebileceğimi ama dudak rengim koyu olduğundan hem doğal hem etkili bir görüntü için isminde 'plum' geçen, mor ya da gül kurusuna bakan renklere yönelmem gerektiğini de eklemişti hemen. Bunu neden yazıyorum? Çünkü geçen gün aynanın karşısına sadece NARS Jungle Red'lenmiş (tehlikeli bir kırmızı, kıpkırmızı) dudaklarımla geçmeme rağmen tüm görüntüyü fazla ve yersiz buldum. Öte yandan bir ruj sürmek de istiyordum... Drama drama drama!


Keşke şu rujlardan birini edinmiş olsaydım dedim. Edineceğim. Çok yakında... (sinemalarda ve benim aynamda)



Chanel Rouge Coco Hydrating Creme Lip Colour/Ballet Russe

'Coco&Igor'u hatırlattı tabii hemen bu renk bana...
























Estée Lauder Pure Color Long Lasting Lipstick/Wild Violet
İçindeki pırıltılar, bu tip soğuk renklerin yanlış tende yaratabileceği beton etkisini yumuşatıyor.

























NARS Pure Matte Lipstick/Volga

Dikkat dikkat! Rouge Noir'dan biraz daha yumuşak ama aynı derecede dominant bir renk.

























Shiseido The Makeup Sheer Gloss Lipstick/S9 Tint Berry

İşte bu da bir üstteki rujun ve ambalajda göründüğünün tam tersi. Dudakta şeffaflaşıyor, yumuşuyor, hafifçe renklendiriyor.

























YSL Rouge Personnel Multi Finish Lipstick/Irresistible Violet
Listemin bir numarası. Dudağımda denediğimde hayal kırıklığı yaşayabilirim gerçi...























Illamasqua Sheer Lipstick/Underworld

Ne yazık ki Türkiye'de bulamıyoruz bu markayı. Siz yine de bu ruju google'layın. Rengine bir de öyle bakın.





















Tom Ford Private Blend Lipstick/Violet Fatale

Tom Ford, bu rujun yeni parfümü Violet Blonde'un yüzü Lara Stone tarafından sürülmesini özellikle istemiş. Sonuca bakacak olursak (altta) bu rengi sarışınlara bırakmak gerektiğini düşünebiliriz...























Mor tonları konusunda bir aydınlanma yaşadığım şu dönemde, Fred Farrugia'nın şu ikili farını da pek takdir eder oldum. Yılbaşı koleksiyonundan Aubergine. Gerçekten de patlıcanın soymaya kıyamadığımız kabuğunun o muhteşem rengine yakın bir yerlerde...









Bütün bu renklere yer verip bugüne kadar satın aldığım en pratik, tenime en yakışan şu ürünü atlayamam.

Bobbi Brown Pot Rouge For Lips and Cheeks/Velvet Plum

Beni seneler önce bu tonlarla tanıştıran makyöze sevgilerimle!