30.10.11

Keskinlik VS Dağınıklık



























Style.com, yukarıda gördüğünüz Sophia Loren fotoğrafını kullanmış, sonbahar sezonunun baş akımlarından biri olan 'eyeliner' konusu için. Loren, 'femme fatale'lerin kraliçesi. Ondan daha kadın, daha seksi, daha diva bir şahsiyete zor rastlanır gerçekten de. Ben Loren'in bir fotoğrafını seçecek olsaydım tercihimi alttaki kareden yana kullanırdım. Ancak üstte de fazlasıyla dikkat kesilmemiz gereken bir detay var: Çift kuyruklu eyeliner. Ünlü oyuncunun badem gözleri üstten kıvrılan bir kuyrukla belirginleştirilmiş. Gözün alt çizgisinden muzur bir fettanlıkla yukarı doğru ilerleyen o ikinci çizgi ise makyajı farklılaştırıyor.



Bu kadar net çizgilere sahip, dramatik bir eyeliner uygularken kaş mesafesi ve şekli, gözkapağı genişliği büyük önem taşıyor. Loren'de kaşlar mükemmel kalınlıkta bir yay, gözkapağı ise alabildiğine geniş.


Sıvı eyeliner'la şu cambazlıkları yapabilenleriniz karşısında saygıyla eğiliyorum ancak ben iş eyeliner'a geldiğinde simsiyah farları, ıslak eyeliner fırçasıyla kullanmayı, kalemle kirpik çizgisini boylu boyunca geçmeyi ya da farklı yapıda (krem/jel) bir eyeliner seçmeyi tercih ediyorum.



























Kate Winslet, güzellik anlayışı olarak Loren'in izinden gidiyor. Hatları yuvarlak, makyajı asla deneysel değil. Her zaman kadın olmanın, kadın gibi görünmenin peşinde. Harper's Bazaar'da bir süre önce yayınlanan bu çekiminde de Loren'e selam gönderiyor adeta.



























İtalyan kökleriyle her daim gurur duyan Dolce&Gabbana ikilisi, hem bu kışın hem de önümüzdeki yazın makyajında Loren'in keskin ve kuyruklu eyeliner'ını kullandılar. Gişede büyük bir hayal kırıklığı yaşatan müzikal 'Nine', işte bu kadınlara bir övgü niteliği taşıyordu ve her ne kadar tüm kadın oyuncular Daniel Day-Lewis'in yakışıklılığı altında can vermiş olsa da, saç ve makyaj açısından çok başarılı bir işti...





















Müzikalin en fettanlarından Penelope Cruz 'Nine'da, yine Sophia Loren kırıntılarıyla bezeli bir kadını canlandırıyordu. Cruz'un herkese hitap etmeyen, kusurlu güzelliği beni hep çok etkiliyor. Kendisi eyeliner konusunda en az Loren kadar iddialı. Sanıyorum Latin kökenli ve badem gözlü olmak yetiyor bu iş için...



























Şu ana kadar gördüğümüz tüm kadınlar, eyeliner'ı keskinlik ve netlikle (ve zaman zaman bir kuyrukla) taşımayı seçenler. Fotoğraflarda gözümü alamadığım bu etki, gerçek hayatta fazla teatral gelebiliyor bana. Tercihim dağınık, puslu, göz kalemlerinin ucundaki fırçayla hafifçe yayılmış bir eyeliner'dan yana. Mesela Anne Hathaway'in şu alttaki göz makyajına bir bakın.



















Yine aynı şekilde Rachel Bilson'ın da (altta) göz makyajında da bir serserilik ve dağınıklık var. Sanki bir önceki gece Sophia Loren makyajını yapmış ve dışarı çıkmış. Sonra o makyajla uyumuş, uyanmış ve sonra da rötuş yapmış gibi...


Siyah yerine mürdüm, kahverengi ya da lacivert renkte eyeliner/kalem kullanmak da bu yumuşak etkiyi sağlıyor. Bir tavsiyem de şu olacak. Maskaranızı sürdükten hemen sonra, bir saniye bile geçirmeden, 'smudger' dediğimiz ucu yuvarlakça fırçayla üst ve alt kirpiklerinize dağıtın. O dağınıklığın üzerinden kalemle ya da farla geçin bir tur. Bakalım elde ettiğiniz görüntü hoşunuza gidecek mi?



26.10.11

Bu sefer olmuş galiba





Harry Potter'la hayatımıza giren İngiliz aktris Emma Watson'ın seri biter bitmez kendince bir aykırılık yaparak saçlarını kestirmesi ve Pixie ailesine merhaba demesi bence takdir edilecek bir güzellik hareketi olmuştu. Ancak Watson, minyon ve sevimli yüz hatlarına rağmen bu saç modelini bir türlü oturtamamıştı. ELLE UK'in Kasım sayısında kapakta görüyoruz kendisini. Fotoğraflar Rankin'den. Saçlarını biraz uzatan ve şu haliyle bana biraz Winona Ryder'ı hatırlatan Watson, kısa saç kestirmeye niyetlenen kadınların 'kuaför çıktısı'na (hani kuaföre gitmeden önce yaptığınız dosyanın içine iliştirdiğiniz çeşitli dergi sayfaları) yüksek sıralardan giriş yapar gibi geliyor. Saçtaki dore tınılı bakır rengiyle hoş bir tezat yaratan mor, mürdüm, pembe makyaj tonlarını da çok taze buldum. Yanaklarda ise pembe yerine Watson'ın hem cilt hem de saç rengiyle uyumlu, kayısıya dönük bir bronzluk fark ediliyor.





Bugün...

... ellerinizin en çabuk yaşlanan ve yaşlandığını en acımasızca belli eden organınız olduğunu hatırlayın. Onları el kremiyle nemlendirmek yetmez. Yüz için hazırlanmış bir gençlik serumuyla ya da gece kremiyle her gün ellerinizi de ovuşturun. Bundan on sene sonra bu kararınız sizi çok mutlu edecek.

24.10.11

Bir güzellik tekerlemesi: Ilık kahve eşliğinde ilk ilik bakımım































Her şeyden önce Yıldırım geri döndü!


Sonbahar/Kış sezonuna giriyoruz ya… aynı benim gibi saçlarım da depresyonda. Dökülüyorlar. Onların şu halinden biraz da ben sorumluyum. Okurken, yazarken, bir şeyler düşünürken saçlarımla zalimce oynamak gibi bir huya sahibim çünkü. Bugün, bu konu hakkında yine bir yandan onlarla oynayarak düşünüp taşınırken Nalan'dan (güzellik konularına pek meraklı, pek titiz, pek tavsiyesine kulak verilesi bir arkadaşımdan) bir mail geldi. Sormuş bana: İlik bakımı yaptırdın mı? Daha önce başkalarından da duyduğum bu bakım, birden 'iştahımı kabarttı'. Hemen Yıldırım'a bir mesaj, iki soru. 1) Ne zaman dönüyorsun? 2) İlik bakımı yapıyor musun? İki cevabın da tam beklediğim gibi olması üzerine soluğu El İstanbul'da aldım. Bu salonun tüm modernliğiyle pek de uyuşmayan ismi, içerideki tatlı elemanların becerileri sayesinde 'saç şeyhi'ne dönüşmesi bahanesiyle açıklanabilir… (Evet, olmadı bu. Farkındayım.)























Salonun sevdiğim birkaç detayını sizlerle tabii ki paylaşacağım ama önce şu ilik bakımını ince eleyip sık dokuyalım biraz…


Tarif şu: Dananın but kemiğinden çıkan iliği kasaptan alıyorsunuz. İliği kaynatıyorsunuz. Çıkan kokuya tahammül ediyorsunuz. Eriyen ilik, kemikten ayrışıyor. Onu bir buz kalıbına bölüştürüyorsunuz. Her bakımda bir parça kullanmanız yetiyor. Buzluktan çıkardığınız iliği plastik bir kaba koyuyorsunuz. O kabı kaynar su dolu başka bir kaba koyup, iliği sıcakta karıştırarak sıvı hale getiriyorsunuz (altta).









































Saç yapınıza göre seçtiğiniz, protein ya da nem bakımı yapan bir ürünle (El İstanbul Paul Mitchell, Sebastian ve benim çok ama çok sevdiğim Davines ürünlerini kullanıyor) karıştırıyorsunuz (altta). Yıkanmış, ıslak ama kremlenmemiş saça uyguluyorsunuz. Saç uçlarına sürdükten sonra ısıyla saça yediriyorsunuz. Isı, saçın pul tabakasını genişletiyor ve bakımın içeri sızmasına yardımcı oluyor. 20 dakika sıcak sıcak bekledikten sonra bir şampuan seansı bekliyor sizi.






















Bir kobay olarak şu detayları da eklemek istiyorum:

- İlik, bir kere kemikten ayrılıp donduruldu mu, kokusunu kaybediyor. Hatta ilikle birleştirdiğiniz bakım güzel kokuyorsa (benimki Sebastian Hydre Deep Moisturizing Treatment'tı) tüm bakım boyunca mis gibi kokular içinde kalıyorsunuz. Bu sebepten El İstanbul'un müşterilerinden Ahu Yağtu, bu bakımı 'iyilik' olarak yeniden vaftiz etmiş.
- Isı olmadan bu bakımın hiçbir anlamı yok. Evde uygulayacaksanız saçınızı yakmadan, eşit derecede yüksek ısı altında tutmanın bir yolunu bulmanız gerekiyor.
- Tek bir seanstan hiçbir fayda sağlayamıyorsunuz. Dört hafta boyunca, haftada bir kere yapılması tavsiye ediliyor. Öte yandan Yıldırım, bunun saç yapısına göre değiştiğini söyledi. Mesela benim gibi kalın ve kuru telli saçlara iki ya da üç seans yetermiş. Daha sonra nem takviyesiyle devam edilse olurmuş.
- Fiyat konusunda bir şey söyleyemiyorum. Her yeniliği hevesle denediğim ve kendimi bu uğurda feda ettiğim (bir de artık müdavim müşteri olduğum) için kıyak geçiyor bana El İstanbullular.
- İlik saf bir protein. Bu bakımın, Brazilian Keratin Treatment'la hiçbir ilgisi ya da benzerliği yok. Yapılandırıcı özelliği var, düzleştirici değil.


Sonuç:
Memnun kaldım. Daha sonra hafifçe inceltilen, şekle sokulan saçlarım parlak parlak kurudu. Normalde yaptıkları gibi tel tel olmadı. Gerçek sonucu birkaç hafta sonra görecekmişim. O zaman sizlere de bildireceğim tabii.



El İstanbul'un en sevdiğim detayı bir barı olması aslında. Üzerinde gazete ve dergiler duruyor. Beklerken (ki benim başıma gelmedi daha hiç, çok mutluyum, randevularına sadık insanlar) orada takılabiliyorsunuz.


Bir diğer güzellik şu: Saç yıkamak için yerinizden kalkmak, kafanızda havlular ve yüzünüzde boyalarla robot gibi hareket ederek rahatsız bir koltuğa ilişmeniz gerekmiyor. Yıkama size geliyor (altta).





















Bir de ayaklarımı dayadığım şu 'tank'lar var yerde (altta). İyi anlaşacağımızı buradan anlamalıydım. Benim de tankım var, El İstanbul'un da!






















Sedat ve Yıldırım, genelde dergi ya da reklam çekimlerinde oluyor. Dolayısıyla randevu almakta, gitmeden aramakta fayda var.

El İstanbul: 0212 257 05 92

Cildiniz için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri...



























... sabahları şu yukarıda gördüğünüz iştah açıcı suyu yalnızca mideye indirmek değil, aynı zamanda cildinizi de onunla temizlemek. Bazılarınız beni şaşırtarak içinde nane, salatalık ve elma olan bu toniği evde her sabah hazırlamayı göze alabilir. Bazılarınız ise (doğal olarak) böyle bir görevi yerine getiremeyeceğini açık ve net olarak biliyordur. Yapmanız gereken Sephora'da Clarins standının yanına usul usul yaklaşmak. En tepede dizilmiş olan toniklerin içinden yeşil renkteki Water Purify One Step Cleanser With Mint Essential Water'ı bulmak. Hemen kasaya koşmak. Sonra evde her sabah ve her akşam bu tonikle yüzünüzü nemlendirici öncesinde güzelce temizlemek. Belli belirsiz nane ve bitki özlerinin mis kokusuyla rahatlamak bir yandan da.


Kuru ciltler için doğru bir seçim olmayabilir. Onlar gül ya da hanımeli gibi çiçeklere yönlenmeliler.


20.10.11

Sizlere söylemek istediğim bir başka şey...

CHANEL ILLUSION D'OMBRE METALİK FARLAR TEK KELİMEYLE MUHTEŞEM!!!
Peter Phillips'in önünde bir kere daha saygıyla eğiliyorum. Ben bu kadar güzel bir doku, bu kadar etkileyici renkte bir krem far kullanmadım daha önce. 86 numaralı Ebloui'yi stoklamak niyetindeyim. 81 numaralı Fantasme, 82 numaralı Emerveillé ve 83 numaralı Illusoire de listemde. Sizlere bu farlardan daha önce bahsetmiştim zaten ama kendim de denedikten sonra bir kere daha yazmak istiyorum: Gerçekten de bulaşmayan, akmayan, rengini istediğiniz kadar yoğunlaştırabildiğiniz, birbirleriyle karıştırınca süper sonuçlar elde ettiğiniz bir far koleksiyonu Illusion D'ombre. Eyeliner fırçasını azıcık ıslatarak eyeliner haline de getirebilirsiniz rahatlıkla.

ŞİDDETLE TAVSİYE EDİYORUM!


Ilusion D'ombre'u Makyöz Lisa Eldridge'in İngiliz aksanıyla dinlemek ve uygulamayı kendisinin Chanel'lenmiş, kusursuz cildinde görmek için burayı tıklayınız.


Şunlara bir de yakından göz atalım





















G-Spot, The Multiple (Maui'ye benzettim ben biraz. Orgasm'ın ardından yeni bir seksüel referans.)






















Miss Liberty, The Highlighting Blush (Nico'nun biraz daha şeftaliye kaçanı.)




























Ponderosa, The Cream Eyeshadow
(Mink. Kahverengiye bir doz gri. Favorilerimden.)
























Arabian Nights, The Trio Eyeshadow (Bu paletin simli ve kopkoyu görüntüsüne aldanmamak, mutlaka denemek lazım.)



NARS 2011/2012 HOLIDAY COLLECTION

19.10.11

Eyvah kuaförüm evleniyor/Yasmin Le Bon'un meçleri


























Bu hafta sonu hayatımdaki iki kişi evleniyor. Bir tanesi, (kendisi de güzel meçlere sahip) biricik arkadaşım Deniz, diğeri de kuaförüm Yıldırım. Deniz'inki içimi katıksız bir mutlulukla dolduruyor. Açık ve net. Yıldırım ise 25 Ekim tarihine kadar ulaşım dışı olacak. Belki çok bencilce ama biraz üzüldüğümü ve endişelendiğimi itiraf etmek zorundayım...


Her günümü kuaförde geçiren birisi olmadığım halde (kısa saçlarım uzayınca da bu durum değişmeyecek, doğal kıvırcık saç kadar sevdiğim bir şey yok) Yıldırım'ın 10 günlük yokluğu dengemi bozdu. Biz kadınlar komiğiz gerçekten de. Başka birine güvenemem. Daha önceki yazılarımda okuduğunuz kuaförlere benzemiyor Yıldırım. El İstanbul'u belki Harper's Bazaar'da okumuşsunuzdur geçtiğimiz aylarda. Sedat, Yıldırım ve Erol harika bir iş çıkarıyorlar bence. Dergi camiasıyla alakalı olanlarınız Sedat Temur ismini daha önce duymuştur zaten...


Mesela saçlarımın doğal rengiyle uyumlu balyajın mat karamel olduğunu ('Albeni' rengi olarak adlandırıyor bunu da) bana ilk söyleyen Yıldırım oldu. İçinde turuncu ya da bakır tonların bulunmaması gerektiğini... Cildim soğuk olduğu için saç rengimin asla küllü olmaması gerektiğini... Ayrıca saçın en ucuna parmaklarıyla platine dönük bir sarı atıyor, belli belirsiz... Bu da aradaki renklerin iyice ortaya çıkmasını sağlıyor.


İşte böyle şeyler yüzünden Yıldırım'ın evliliği beni mutluluk ve hüzün arasında bir yerlerde bırakıyor. Neyse ki 25'ine az kaldı.


Gelelim Yasmin Le Bon'a. 10dakika'da kendisine daha önce yer vermişliğim olabilir. Linda Evangelista/Helena Christensen/Christy Turlington döneminde benim en beğendiğim alternatif güzellikteki kadınlardan biriydi. Geçen gün sayfalar arasında gezinirken harikulade balyajlara sahip olduğu bir parti fotoğrafına rastladım. Şu altta gördüğünüz fotoğraflardaki saça sahipti yine ama kıyafeti çok daha güzel olduğu için etkisi daha büyüktü...





























Şu alttaki fotoğrafa da bir bakınız lütfen. Saçla oynandığı ve rengi açıldığı halde ne kadar doğal bir görüntü! Saç dibinde koyu kestane yatan bir kadın olarak Le Bon, doğru kuaföre gitmiş ve doğru tonda açtırmış saçlarını.



























Sonra bir de Kim Kardashian'ı hatırlatan şu fotoğrafı var ki (Officiel'de yer alan bir moda çekiminden) tüm abartısına rağmen, bence bu da hiç fena değil. Sadece bu kadar platin tonlara gidildiğinde, yalnızca uçlarda bile olsalar, ya çok bronz ya da çok beyaz olmak gerekiyor bence. Arada kalan tüm cilt renkleri için yanlış bir seçim olabilir bu saç...



























İşte böyle bir takım düşünceler geçiyor kafamdan. Elektrik mavisi farlar da günün hediyesi olsun.



17.10.11

Ten kokusu


























Biz şöyle deriz: "Prada'nın yeni kokusunu sürdüm", "Gucci Rush'a geri döndüm", "Clinique Happy'den vazgeçemem", "Ne sürdün? Bu, bir şeye benziyor... Şeye benziyor... Dior Dolce Vita!". Erkekler şöyle der: "Çok güzel kokuyorsun", "Eski sevgilimin parfümü bu", "Annem de bu kokuyu kullanırdı", "Vanilyalı bir şeyin yok mu?". Bir kadın, markanın prestijini, onu ait kılacağı yaşam tarzını, diğer kadınlardan ayrıcalıklı olma hissini satın almak ister. Bir erkekse bir duyguyu, bir esansı, seksi bir ipucunu... Yani kafasındaki 'kadın figürü'ne (bu anne, eski kız arkadaş, platonik aşk yaşadığı bir iş arkadaşı olabilir) giden yolu arar bir parfümde. İş parfüme geldiğinde erkekler, net tavırlarını sürdürürken bizden daha duygusal olmayı başarabilir.


Her ne kadar sıcak, yoğun, odunsu ve baharatlı kokular seksi adledilse de, en seksi kokular tene gizlenenlerdir. İşte bir erkek tarafından arzulanmak, hemcinsleri tarafından ise özenilmek isteyen o kadın için toplu ortamlarda kimsenin başını ağrıtmadan ve midesini bulandırmadan (bakınız ülkemizde fenomen yaratan Thierry Mugler Angel) seksi ve farklı olmanın yolu, şu parfümlerden geçiyor olabilir.


Chanel No 5 Eau Premiére
'As if it were the first time' diyor Chanel. Sanki ilk defaymış gibi... Her şeyden önce şuraya tıklayarak görsel ve müzikal bir ziyafet çekin kendinize, zira marka, Claude Debussy'den Clair de Lune'ün farklı yorumlarıyla özdeşleştiriyor Eau Premiére'in notalarını. Açılış sabah tazeliğiyle yapılıyor, parfümün kalbinde gül ve yasemin (Chanel'in gül ve yaseminini diğer markalardan daha sakin, daha tensel bulmuşumdur ben hep) ve en altta gizlenen, parfüme kadifemsi bir doku katan otlar ve ylang-ylang. Formül basit, uygulama şahane. En sevdiğim kış parfümlerinden Coco'da olduğu gibi, Mademoiselle'in pek sevdiği bir sıcaklık söz konusu Eau Premiére'de de.
























Cartier Baiser Volé
Cartier, ejderin öpücüğünün ardından 'çalınmış' bir öpücükle devam ediyor parfüm yolculuğuna. Şık bir çakmağı andıran ambalajın erkeksiliğine ve sadeliğine aldırmayın, zambak üzerine kurulu bu koku, özellikle Narciso Rodriguez'in imza parfümünü kullanmış olanlarınızı pek sevindirecek. Açılışı üzerine yağmur düşmüş, yeşil zambak yapraklarıyla yapsa da ten üzerinde bekledikçe pudralaşıyor, o temizliğin yerini seksi bir sıcaklık alıyor. Daha önce sayısız hit'e imza atmış Melanie Laurent'ın eseri.





















Estée Lauder Sensuous Nude

2008'de piyasaya sürülen Sensuous'un bir başka versiyonu. Öncelikle bu parfüm, çok yakında Sephora raflarında bulunabilecek. Geçen gün mağazaya gittiğimde tester'lar teşrif etmişti, hemen denedim. Yasemin çiçeği, hindistan cevizi, misk ve bal, her ne kadar parfümü yaz aylarına yakıştırmamızı sağlayacak olsa da, rüzgarlı bir kış gününde bu kokunun kaşmir bir kazaktan buram buram yükseldiğini de hayal edebiliyoruz. Ne çok tatlı, ne çok çiçeksi ne de çok odunsu. Güzel bir dengesi var.






















Donna Karan Cashmere Mist Luxe

Kaşmir kazak deyince Donna Karan'ın bu klasiğini ziyaret etmeden gitmek olmaz. Amerikalıların 'comfort' anlayışına en kadınsı parfüm yorumları kendisinden gelmiştir hep. Cashmere Mist, diğer tüm oryantal-odunsu parfümler gibi sabırlı yaklaşmayı gerektiren bir koku. Misk, sandal, vanilya, amber, güderi (hmm, evet yanlış okumadınız) gibi notalara sahip. Özündeki paçuli ve sedir, tende ağır basarsa maskülen bir yapıya dönme ihtimali de var. Çok az kadına yakışan ancak yakıştığında kendinden asla vazgeçirmeyen bir esans. Kaşmir kazağın teni sarmalaması gibi, sıcak, kaliteli, sade ama çok etkili bir parfüm. Ve gerçek bir kış parfümü olduğunu da unutmamak gerek.





























Burberry Body
Adı üzerinde, vücut gibi, ten gibi kokan bir başka parfüm. Christopher Bailey, Burberry'nin dinamik duruşuna bir doz seksapel eklemiş. İlk sıkışta piyasadaki diğer birçok parfüme benzediğini düşüneceğiniz Body, bir Burberry trençkotu edasında klasiklerinizden biri olmaya aday. Özellikle öne çıkan bir notası olmamasına rağmen, karışımın dozu, her tende farklılık gösteriyor olması, her yaşta kadın tarafından rahatlıkla kullanılabilmesi onu bir 'bestseller' yapıyor. Parfümün reklam kampanyası için 'seks' kelimesinin karşısına vesikalık fotoğrafını yerleştirebilecek bir model seçmiş Bailey: Rosie Huntington-Whiteley. Ben farklı bir kadın görmeyi tercih ederdim açıkçası. Kampanyayı Mario Testino çekmiş. Çalan şarkının sözlerinde de söylediği gibi 'yumuşak, kadınsı, sakin' bir parfüm. Biri size sarıldığında ya da rüzgar estiğinde kendini fark ettirecek cinsten... Sanki duştan yeni çıkmışsınız da temiz temiz sabun yerine hafif baharatlı bir şeylerle yıkanmayı tercih etmişsiniz...


























Bunlar da günün bonusları:



16.10.11

Pazar pazar bir başka soru





Kirsten Dunst'ın tüm kusurlarına rağmen (lütfen, dürüst olalım... çok geniş bir alın, küçük ve ayrık gözler, ayrık dişler, geniş bir yüze dağılmış mini mini parçacıklar) bu kadar güzel görünmesinin ve neredeyse her makyajı bu kadar iyi taşımasının sebebi nedir?

a) fazlasıyla güzel bir cilt yapısı
b) o kusurların ta kendisi
c) yüzüne yakışan makyajları yapmakta ısrar etmesi
d) sarışın olması
e) bilemiyorum

13.10.11

Cilt bakımı iksirleriniz Benefit tarafından özenle hazırlanır































Benefit, müthiş ambalajları ve mizah duygusu yüzünden özellikle Türk kadınları tarafından yanlış anlaşılan bir marka. Bizde bir ürün altın rengi harflerle süslenmemiş ya da eczacı mantığıyla paketlenmemişse, ciddiye alınmakta zorlanıyor. Oysa ki makyaj dünyasına muhteşem ürünler sunmuş, yeni doku ve uygulama yöntemleriyle bizleri pes etmeden buluşturmaya devam etmiş bir marka Benefit Cosmetics. Hello Flawless SPF 15 pudrası ve You Rebel renkli nemlendirici kremi olmadan tek bir adım atmadığım marka.

Dolayısıyla cilt bakımına el attığını duyduğumda havalara zıpladım ve sizleri şimdi tanıştıracağım ürünlerle ilk buluştuğum günden beri bu seriyi müthiş bir memnuniyetle kullanıyorum. Serinin amacı cildin sahip olduğu nemi gözle görülür kılmak, cildin nemini kaybetmemesini sağlamak ve cildin nem kaynaklarına katkıda bulunmak. Yani her şey nem ve aydınlık üzerine! Yaşasın!

B.right! cilt bakım serisini hazırlarken, ambalaj konusunda hevesimi kursağımda bırakmamış yine Benefit ailesi. Bu ürünleri banyomda her görüşümde keyfim yerine geliyor ve Hermione Granger'ı saygıyla anıyorum.
































İşe (cilt bakımı sırasında ilerleyerek) temizleyicilerden başlayalım. Foamingly Clean Facial Wash (altta solda), ıslandığında köpüğe dönüşen, bence biraz fazla parfümlü ama yine de mis kokan, temel bir temizlik elemanı. Özellikle hassas ciltlere şiddetle tavsiye ediyorum, tahriş etmeden arındırıyor.

Remove-It Makeup Remover (altta sağda), yağ içermeyen bir göz makyaj temizleyicisi. Tüm gam içinde beni en az mutlu eden ürün bu oldu. Belki de bir Bi-Facil manyağı olduğum içindir, bilemiyorum...































Gelelim en sevdiğim bölüme. Ara kat. Yani temizleyici ve nemlendirici krem arasında kalan bölüm, cilde geçilen cila. Moisture Prep Toning Lotion (altta solda) gerçek bir cilt iksiri. İçeriğindeki e vitamini, aloe vera, botanik özler ve erkeç sakalıyla (cilt bakımında kullanılan bir bitki için pek talihsiz bir isim, evet, kabul ediyorum) cildin üzerindeki tortuyu temizliyor, hem de hassas ciltleri yatıştırıyor. Ultra Radiance Facial Re-Hydrating Mist ise (altta sağda) benim favorilerimden biri haline geldi bile! Her an her yerde yüzüme sıkmaktan çekinmediğim bu nemlendirici sprey, buram buram salatalık ve aloe vera kokuyor! Müthiş!

































Ağır toplara geçiyoruz. Tabii ki serinin en kuvvetli bombaları yüz ve göz için hazırlanan nemlendirici kremler. Emulsion kelimesine, bu seride rastladığıma çok memnun oldum çünkü her ne kadar gece kreminde yağlanarak nemlenmekten hoşlansam da sabah sürdüğüm kremin, karma cildim dolayısıyla emulsion şeklinde olmasını tercih ediyorum.


Triple Performing Facial Emulsion SPF 15 (altta en solda), yağ içermiyor. Şu an Benefit'in sitesinde 'en çok satanlar'dan biri. Nedenini anlayabiliyorum. Bu sözüm ona hafif nemlendirici, adeta bir nem bombası! Benefit, 'siz nemsiz kaldığınızı fark etmeyebilirsiniz ama cildiniz her zaman farkındadır' diyor. Çok doğru diyor. Geceleri ise Total Moisture Facial Cream'i (altta büyük kavanoz) kullanıyorum. Daha yoğun, daha kremsi bir yapısı var, mango yağının katkısı büyük. Kuru cilde sahip olanlar hem gündüz hem gece kullanabilir. It's Potent Eye Cream (altta küçük kavanoz) de kapış kapış gidiyormuş şu sıralar Sephora raflarından. Göz çevresindeki morluklarla savaşıyor, elastik yapıya katkıda bulunuyor, şişlikleri indiriyor, dış etkenlere karşı en hassas bölge olan göz çevresini korumaya alıyor. Yani it's potent! Elma ve malta eriği özü, doğadan sizlere Benefit'in hediyesi.






























B.right! serisi, benim için geçici bir heves olmayacağa benziyor. Tüm serinin içinde üç ürün seçmem gerekse Hydrating Mist, Facial Emulsion ve göz kreminden yana kullanırım oyumu. Bir de Refined Finish Facial Polish var henüz deneyemediğim. Onun da çok başarılı bir yüz peeling'i olduğundan şüpheleniyorum. Cilt bakım perisi! Sen cüzdanıma sahip çık!


Benefit B.Right! cilt bakım ürünleri için Sephora'ya uğramanız gerekiyor.


Şimdi izninizle yüzüme iki üç fıs Ultra Radiance Hydrating Mist sıkıp evden çıkacağım.

12.10.11

Bebelere şeker





























Daha önce sizlere şu yazımda bahsettiğim Prada Candy için François Berthoud'un maharetli ellerinden çıkma illüstrasyonları göndermiş bana Deniz Tokgöz arkadaşım. Bu adamın moda ve güzellik dünyası için yaptığı bir ton başka güzel iş de var. Eğer ki gözünüz güzel bir şeyler görme peşindeyse, bu kasvetlimsi ama serin ve Amerikalıların deyimiyle 'crisp' günde Google'ın karşısına geçiniz ve 'search'e basınız. Çekinmeyiniz.


Saç ve makyaj konusunda iştah kabartan bir dizi: Pan Am





















60'larda geçen, Amerika'nın (bir vakit) en prestijli havayollarından biri olan Pan Am'in pilot ve hosteslerinin yaşamlarını anlatan bu yeni dizide kostümlerin güzelliği kimseyi şaşırtmazdı herhalde. Ancak saç ve makyaj konusunda bizi çok keyifli sürprizler bekliyor her bölümde. Kusurlarıyla öne çıkan bir güzelliği her zaman tercih ettiğimdendir belki de, yeni tanışmaya başladığım karakterler içinde favorim, Colette. Ağır kaküllü küt saçları, pürüzsüz ve fondötensiz görünen (ama aslında öyle değil tabii) tenine çok yakışan pembe yanakları ve 60'ların simgesi eyeliner'ıyla en kusurlu ve en hoş hostes bence o. Üçüncü bölümde yaptığı şu topuza da (üstte) bayıldım!

Laura (altta), işte o benim pek de hoşlanmadığım klasik Amerikan güzeli. Sarı saçlar, mavi gözler, yuvarlak bir yüz yapısı. Kendisinin makyajı her bölümde aynı. Hani sanki böyle uyanıyormuş gibi...























Öte yandan kız kardeşi Kate, gerek yaşam tarzı gerekse saç ve makyaj seçimlerinde daha dinamik, daha cesur tavırlar sergiliyor. Yani tabii bir kadın, hele de bir Pan Am hostesi görsel anlamda ne kadar cesur olabilirse... Aynı 'Mad Man'de olduğu gibi 'Pan Am'de de rol onlara ait: Kadınlığını asla unutmayan kadınlar. Bu, her ne kadar bir sınırlama gibi algılansa da, o dönemlerin estetiğine fazlasıyla katkıda bulunmuş bence.

Hmmm... Ne diyordum, Kate'in saç ve makyajı. Kendisi dişlek, kızıl saçlı, kız kardeşinin güzelliğinin gölgesinde. Mavi ve yeşil gözlülere siyah yerine bakır ya da kahverengi eyeliner'ı tavsiye ediyorum her zaman. Kate de bu tavsiyemin kanıtı olsun. Bir de bir alt karedeki o anneanne rengi ojelere dikkat!























Bridget Pierce de gizemli, kemerli burunlu, oldukça hoş bir karakter (altta). Mesela kemerli burnu, ona çok yakışıyor bence. Hani sanki o burun, okka gibi olsaydı bu kız bu kadar hoş görünmezdi. O, biraz daha dağınık havalarda. Brigitte Bardot'nun telif hakkına sahip olduğu, tepesi bombeli, yarım at kuyruğunda görüyoruz kendisini. Tabii ki eyeliner'ını sürmeyi unutmamış.





















Bir de Maggie var. Christina Ricci'nin canlandırdığı bu karaktere tahammül edemediğim için burada yer vermedim. Ancak siz, merakınıza yenilerek hemen şuraya bakabilirsiniz. Ricci, 'Mermaids'den sonra büyümeyi bıraksaydı keşke, o devasa gözlerini kocaman açarak beni korkutmasaydı bu dizide. Kafasının vücuduna göre üç beden büyük olduğunu söylemiş miydim? Kusurlu güzellik, evet, tamam da... Daha sempatik versiyonlarını rica edeceğim...