29.8.11
Prada'dan biz yaramaz kadınlara bir hediye
Prada'nın müthiş bir ironi ustası olduğunu hesaba katar ve Miuccia Prada'nın markanın yeni parfümünde de parmağı ve burnu olduğunu unutmazsak, Prada Candy'i 'masum bir şekerleme' olarak nitelendirmekten kaçınırız. Laos ormanlarından benzoin (Prada'nın pek sevdiği bir malzeme), misk ve karamel, notalarda. Léa Seydoux piyanonun başında. Yerlerde yuvarlanmayı hayal ettiği piyano öğretmeni de hemen yanı başında. Üzerinde siyah bir elbise, dudağında kırmızı bir ruj, elbisenin altında şeker pembesi bir külot. Bir anda başlayan çılgın bir Apaçi dansı (Türk pop kültüründeki 'apaçidansı'yla uzaktan yakından ilgisi yok).
Ambalaj tasarımına baktığımızda, her ne kadar pembe rengi görüyor olsak da bu parfümün lolita ruhlu bir kız çocuğuna ait olmadığını kestirebiliyoruz. Şişenin içinde çapkın bir kızıllıkla (bu rengi benzoin'in verdiğinden şüpheleniyorum) bize bakan esans, 'ben bir kadın için yaratıldım ama korkma sür' diyor.
İsim konusunda da bir ironi sezdim: 'Candy'. Hepimizin iştahını kabartan ama yemekten bir şekilde çekindiğimiz o şeker, bir Prada parfümünde sözüm ona sahip olduğu masumiyeti terk etmek zorunda. Evet, karamel var. Ama kadın parfümlerinin en kışkırtıcı notaları misk ve benzoin'in egemenliğini kabullenmiş durumda.
Yani... Çok fena, çok güzel bir şeyle karşı karşıya kalmış olabiliriz!
Reklam filmini ve hatta o reklam filminin nasıl yapıldığını da izleyin.
24.8.11
Beach Bun(ny)
Kim ister pırıl pırıl, parlak ve temiz saçlı olmayı?! Şöyle bir saç dururken... Yazın en güzel yanı, deniz ve güneşin saçta bıraktığı o yarı kirli, yarı dağınık, fazlasıyla seksi doku bence. Kadında da erkekte de bu, böyle. 'Beach hair' (yani plaj saçı) dediğimiz, kuzenim Alison'ın başarıyla modellik yaptığı bu konsept, modelden ziyade dokuyla ilgili. Ben en çok tam tepede topuz yapılmış halini seviyorum. Aradaki renkler güneş ve tuzdan bir ton daha açılmış, denizden arta kalanlar sayesinde her tel yerli yerinde, durması gerektiği noktada duruyor. Bir yandan da saçta kirlilik, serserilik ve kaygısız bir tavır var.
Bu saçı elde etmek için,
PLAJDA:
Denize girin. Çıkın. Asla duş almayın. Saçınıza nemlendirici yağ sürmeyin. Taramayın. Kendi haline bırakın. Günün sonunda, şöyle bir tepeden toplayın.
Not: Balyaj ve röfle gibi işlere kalkışmış olanlar, bu modeli daha iyi taşıyor. Bir de ara renkleriniz bir ton daha açılsın istiyorsanız saçınıza limon sıkın ve sonra güneşe çıkın.
ŞEHİRDE:
Duş alın. Saçınızı havluyla nemli kalana dek hafifçe kurulayın. Ambalajında 'matte paste', 'clay', 'messy hair' gibi kelimelerle karşılaştığınız bir saç ürününü, parmak uçlarınızla saça yedirin. Saçınızı asla fazla bastırmayın. Sağa sola dağılan telleri inatla kafanızın üzerine yapıştırmaya çalışmayın. Aynı The Beatles'ın söylediği gibi: 'Let it be'.
Not: 'Beach Hair' konusu yabana atılacak bir şey değil. Koskoca markaların en çok satan ürünleri, şampuan reklamlarında gördüğümüz o manzaranın (hani kız başını salladığında saçları parlak yıldızlar halinde omzuna dökülür) tam tersini yaratmayı hedefliyor. Siz de deneyin. Yaz bitmeden...
H-A-I-R!!!!!!!!!!!
Patrick Demarchelier objektifinden, 'Hippi Yeah!'. Vogue Germany, Mayıs 2010. İşte ben saç diye buna derim.
23.8.11
Bunları da almak gerekecek şimdi
Fashion Night Out, yaklaşıyor. Geçen sene İstanbul'da ilk defa düzenlenen ve bence gayet de başarılı olan bu gecenin tekrarıyla ilgili başka haberlerim de olacak ama ilk önce Chanel'in 8 Eylül'de satışa çıkacak olan Blue Denim oje setine bakalım şöyle bir...
Blue Rebel, Coco Blue ve Blue Boy. Marka, Coco ve Boy'un aşkına ithaf ettiği ürünlerle iyi bir satış başarısı yakalamış olacak ki bu romantik stratejisine devam ediyor. Blue Coco ve Blue Boy'u aynı tırnakta birleştirerek siz de bu aşka katkıda bulunabilirsiniz belki...
22.8.11
Bir makyaj günlüğü/Vogue Paris feat. YSL
Vogue Paris'in Yves Saint Laurent'ın makyaj sihirbazı Lloyd Simmonds ile gerçekleştirdiği seanslar, makyaj müptelalarının tüylerini diken diken ettirecek cinsten. Üç bölümden oluşuyor. Hans Feurer (Almancanın kendine has, kaba saba kelimelerini ve seslerini çıkartarak... siz deyin George Michael'ın 'Outside' klibi, ben diyeyim daha da cesur bir şey) objektifin ardında. Jourdan Dunn ve Natasha Poly önünde.
Şu yukarıda gördüğünüz metalik, krem farlar, yeni sezonda hayati önem taşıyor. Geçtiğimiz hafta Chanel'inkilerle tanıştırmıştım sizleri. İşte bunlar da YSL versiyonları. Açıkçası makyajın sokak çocuğu olarak tabir edebileceğimiz M.A.C, bu işi hem krem hem de pigment formda yıllardır yapıyor. Yani onlar şu heyecana kıs kıs gülüyor olabilir...
Natasha Poly, olağanüstü kemik yapısı ve zarif hatlarıyla, Parizyen bir tavuskuşu rolünde. O göz makyajını yapıp bankaya gitmek istiyorum mesela...
Jourdan Dunn'ın modelliğini yaptığı bu tüm göz kapağını baştan aşağı kaplayan makyaj da, aynı metalik farlar gibi yeni sezon kanunu. Yapmayan kalmasın. Göz kapağı mesafesi geniş olunca daha da iddialı bir hale geliyor tabii. Yalnız stylist burada biraz gaza gelmiş ve göz kapağındaki karalığı ve örtüyü başa da taşımış. Merak edenleriniz için Jourdan'ın üzerinde bir YSL smokini var bu karede.
Her şey kağıdı boyayarak başlıyor profesyonellerin dünyasında.
Kağıttan gerçeğe başarılı bir uyarlama olduğunu düşünüyorum, ne dersiniz?
Vogue Paris demişken Eylül kapağını süsleyen Charlotte Casiraghi'nin makyajına bir bakmadan olmaz. Bu kapağı çok beğendim. Charlotte, her daim 'su-sabun-toka' halleriyle çıkıyordu karşımıza. Onlar da çok güzel ama böylesine teatral ve etkileyici bir makyajla, bir sürgün prensesine dönüşmüş. Belki de annesi ve teyzesinin yaramazlıklarına gönderme yapılıyordur şu makyajla... Mario Testino çekmiş. Aksanlı bir 'Oh la la!' demek düşer bizlere.
Videoları izlemek için şurayı tıklayın.
18.8.11
Litrelerce içebilirim (e zaten içiyorum da)
Birkaç gündür bardak bardak içiyorum. Salatalıklı su. Salatalık öyle bir şey ki hemen tadını ve kokusunu bırakıyor. Cildimde de bir rahatlama ve nem hissi taşıdığımı sizlerle paylaşmasam olmaz.
17.8.11
'Good On Paper'?
'Kağıt üzerinde iyi' olan bir şey hayata uygulandığında o kadar da iyi sonuçlar vermeyebilir. Kadınların genelde karşı cinsi kibarca aşağılamak için kullandığı bu tarifi ben, ilk önce kağıt üzerinde sonra da gözümde denediğim Jumbo Eyeliner'lar için kullanamayacağım. Yumuşacıklar, kalıcılar ve renkleri muhteşem! Bakır, mor ve turkuaza özellikle dikkat!
Waterproof (yani suya dayanıklı) oldukları için göz makyajınızı temizlerken yağlı bir makyaj çıkartıcı kullanmanız iyi olur. Lancome Bi-Facil ve Chanel Gentle Bi-Phase Eye Makeup Remover'ın göz zedelemeden, kirpik dökmeden silemeyeceği bir makyaj karşıma çıkmadı henüz.
İster düz ve keskin bir hat çizerek eyeliner şeklinde kullanın, isterseniz smudger fırçayla makyajı kirpik diplerinden göz kapağına doğru hafifçe dağıtarak dumanlı gözler yaratın.
16.8.11
Üzerimden esen yeşil rüzgar
'Last Night'ta Joanna'nın özlemle kokladığı şu parfüm, Vetiver by Guerlain olmasın sakın? Geçen gece filmin tam bu sahnesine denk geldim. Sonra benim masamın üzerinde de yer edinmiş olan Vetiver'i aynı Keira Knightley gibi içime çekerek kokladım. Bunu yaparken, zaman zaman dayanamayıp neden bu erkek parfümünden üzerime bir fıs sıktığımı ve Eleanor Nancy Macpherson'ın (Bayan Vücut, evet) neden senelerce Vetiver kullandığını anlamış bulundum.
Vetiver, şu notalardan oluşan yeşil bir karışım: Portakal, bergamut, limon, neroli, karabiber, karanfil, vetiver, sedir, tütün, tonka çekirdeği. İlk sıktığınızda serin ve erkeksi, daha sonrasında içindeki baharatlar kendini göstermeye başlıyor ve parfüm, aseksüel bir kimlik kazanıyor.
Jean Paul Guerlain, Vetiver'in kadın hayranlarını bir dönem fark etmiş ve Vetiver Pour Elle'i yaratmış. Bu koku Guerlain'in ışıklar şehrinde, 'Şanzelize'deki muhteşem parfüm butiğinde bulunabiliyor. Şişesi biraz Shalimar'ı andırıyor (üstteki minnacık fotoğrafta görebilirsiniz). Taze yasemin, zambak, hanımeli, portakal çiçeği ve misk, dişi Vetiver'e eklenen notalar. Sonuç: Uniseks bir parfüm. CK One ya da Be gibi...
Balmain'in çimen kokulu Vent Vert'i için yaratılan şu üstteki afiş de sizlere Salı hediyem olsun.
Bir soru: Erkek parfümü sürdüğümüzde tüm erkeklerin iltifat etmesinin ardındaki sebep nedir sizce? Kendilerini kokladıklarını mı düşünüyorlar ya da aramızdaki 'mesafe'nin daraldığını... Ne zaman Vetiver sürsem kadınlar sus pus oluyor, erkekler güzel kelimeler konusunda cömertleşiyor.
12.8.11
10.8.11
Ombre a la Blogger
Hanneli Mustaparta'nın uçları bir ton açılmış saçları, Ombre'nin istenirse böyle güzel yapılabileceğini kanıtlıyor. Bir diğer çok sevdiğim versiyon da Backyard Bill'in Amanda Merten fotoğrafında görülüyor (altta). Bana upuzun saçlarını başka kimsenin yapamayacağı bir uçarılık ve modernlikte taşıyan arkadaşım Yasemin Genç'i hatırlattı bu maxi ombre. Bir kere daha anlamış bulunuyorum ki kendine yeni bir saç modeli ya da rengi arayanlar Hollywood yıldızlarına değil bilgisayar başında parmak tıklatan blogger'lara ve onların seçtiği 'sıradan' insanlara bakmalı.
Saç rengiyle oynamaya karar verip balyaj/röfle gibi işlemlere girişenlere minik bir tavsiyem olacak: Kuaförünüz işlemi bitirdiğinde aradaki renklerin fazla açık ya da koyu olduğundan şüphelenebilirsiniz. Hele ki o güne kadar tek renk, doğal saçlarla yaşadıysanız... İyi bir kuaföre gittiyseniz ve size biraz beklemenizi söylüyorsa, onu dinleyin. Kendinize biraz alışma süresi tanıyın. Bir hafta geçti ve hala mutsuz musunuz? O zaman koltuğa yeniden oturma zamanı.
Yapraklar düşmeden şu ürünlerden bazıları makyaj çantama düşebilir
Bir kere daha Mariacarla Boscono. Bu kez, NARS'ta çıkıyor karşıma. Ne güzel. Pek doğru bir ikili. Sonbahar makyaj koleksiyonlarına baktığımda mavinin ne kadar baskın olduğunu fark ettim; elektrik mavisi, dumanlı mavi, lacivert, morcivert, gümüş mavi... her tonu mevcut.

Gülkurusu ve boz kahverengiyi bir araya getiren Grand Palais ikili farı (en üstte) almak isterim. Bana yakışmaz ama ben yine de isterim. Yeşil ve bal renkli gözlere şiddetle tavsiye edilir. Bu durumda ben de kırmızı dudak kozumu kullanır ve markanın tam kıvamında mat rujlarından Mascate'ı edinirim. İçinde dore tonları barındıran bu sıcak kırmızı (üstte), kocaman bir beyaz kazağa çok yakışırdı... bir de Galion ojeyi (altta) rica edecektim, evet.
Chanel'in Illusion D'Ombre koleksiyonu da pek iştah kabartıcı. Yalnız kampanyayı pek beğenmediğimi söylemek zorundayım ki kendisine burada yer dahi vermedim. Şu altta gördüğünüz tüm metalik farları edinmek ve makyaj masamın üzerinde kuleler yapmak isterim ama. Üst soldan başlayarak: Fantasme, Emerveillé, Epatant, Illusoire, Ebloui ve Mirifique. İlk ikimde haki ve şeftali var sanırım...
Ojelere daha önce de yer vermiştim 10dakika'da. Onları sürmek konusunda ne kadar istekliyim bilemiyorum. Sanki şişede tırnakta durduğundan daha güzel duruyorlar. Soldan sağa: Quartz, Graphite ve Peridot.
Rose écrin allık (altta), şimdiden makyözlerin listesinde üst sıralara tırmandı bile. Doğal ve serin bir yanak pembesi.
Dörtlü far paleti Prélude, gerçek bir klasik. Hani şu bir kere alıp iki sene kullanacağınız Chanel farlardan.
Bu yaz her zamankinden daha uzun vakit geçirdiğim Guerlain standını da Ecrin 4 Couleurs, dörtlü farların dokuz farklı rengi süsleyecekmiş. Les Violets, Les Bleus, Les Verts, Les Bois De Rose, Les Gris, Les Fumes, Les Cuirs, Les Perles ve Les Noirs.
Lancome, o'su şapkalı, Daria Werbowy ve Elettra Rossellini Wiedemann (evet bir zamanın Lancome güzeli İsabella Rossellini'nin kızı) ile Aaron De Mey'in önderliğinde Parizyen kadını simgeleyen bir koleksiyonla karşımızda. Sofistike ve kadınsı duruşa bir diyeceğim yok da... Daria Werbowy'nin ne kadar muhteşem bir beauty modeli olduğunu düşününce şu kampanyayı biraz zayıf buldum. Daria, gerçek bir gazel. Onu vahşi ve doğal halinde bırakmak lazım sanki... bakınız bir alttaki fotoğrafa...
Hani illa 'fotoşop'lu ve ultra-kadınsı bir şey olacaktı... o zaman Tom Ford cinsinden cesur adımlar atılsaydı. Lara Stone'lu kampanyasında her zamanki kendisi de kıyıdan köşeden kadraja girmeyi başarmış. Öte yandan eğer bu kampanyada Tom Ford imzasını en tepede görmeseydik bile kime ait olduğunu tahmin edebilirdik. Lancome'unkini biraz arada derede buldum açıkçası.
Evden çıkmak üzere serin bir duş alıp, bol nemlendirici sürüp, kirpik kıvırıcımla (daha fazlasına tahammül edemiyor cildim bu sıcakta) biraz vakit geçirecek olan ben, sonbahar koleksiyonlarını daha detaylı şekilde inceleyeceğim elbette.
Görüşmek üzere 10dakika'cılar!
8.8.11
Zıt kutuplar birbirini çeker (sonra ne yapar diye sordunuz mu hiç?)
Aslında sizlere şimdi tanıtacağım bu iki zıt kutup bir araya gelmek istemiyor. Estée Lauder'nin Sensuous macerasının son bölümünde nazikçe bir kayanın üzerine tüneyen İsabeli Fontana ile Givenchy'nin karanlık çiçeği rolündeki Mariacarla Boscono'nun ne kadar iyi anlaşabileceği konusunda şüphelerim var... öte yandan en keyifli arkadaşlıklar (sadece aşk için söylenen bir şey değil bu yani) böyle karışımlardan çıkmıyor mu?
Estée Lauder'nin şişe ve ambalaj tasarımı konusunda pek talihsiz bir marka olduğunu düşünüyorum. Aynı şeyi Lancome için de düşünmüşümdür hep. Sensuous Nude, biber, hindistancevizi, sandal ağacı ve bal notalarıyla 'mis gibi bir ten kokusu' yaratmanın peşinde. Kullananı çepeçevre saran, fakat yapay parfüm havası estirmeyen bir esans. Hani sanki siz zaten öyle kokuyormuşsunuz gibi...
Riccardo Tisci'nin önderliğinde yaratılan Dahlia Noir ise ismini hayali bir çiçekten (ve gerçek bir cinayet öyküsünden, bknz Black Dahlia) alıyor. Givenchy'nin ilham perisi Mariacarla Boscono, üzerinde simsiyah ve incecik bir şifonla objektife ölüm perisi edasında bakışlar atıyor. Seksi, gizemli ve oldukça tehlikeli bir kadın yaratılmış.
Hanginiz Dahlia Noir'ın 'bir ilkbahar günü' gibi kokmasını bekleyebilir?! Koku 'pudralı çiçek' olarak tanımlanmış. Oysa benim burnuma oryantal tınılar geldi daha ziyade. Pembe biber, mimosa, gül, zambak, paçuli, sandal, vanilya ve tabii ki tonka, bu kara çiçeğin notalarını oluşturuyor.
Şişe, maskülen. Sade ve zamansız. O maskülenliğin içini dolduran pembe sıvı, bence harika bir kontrast yaratmış. Kalkanlarının, dikenlerinin altında, zarif ve kırılgan bir ruh barındıran Givenchy kadınına ithaf edilmiş.
Son olarak sizleri Mariacarla Boscono'nun geçmiş senelerden kalma şu Givenchy pozuyla başbaşa bırakıyorum. Dahlia Noir'ın tohumları bence o zaman atılmış.
5.8.11
Anne ruju
Estée Lauder Signature Lipstick'in halen raflardaki yerini alabiliyor olmasına çok seviniyorum. Bence bazı şeyler hep orada durmalı. Mesela Chanel No:5 parfüm, mesela Bebak Acı Badem Sütü, mesela Elizabeth Arden 8 Hour Cream, mesela Vaseline Lip Therapy... bu liste uzar da uzar.
Şu kendinden tırtıklı dore ambalajı ne zaman görsem aklıma çocukluğum gelir. Annemin masasından bu rujun fuşya rengini araklar, gözlerime de mavi ve yeşil tonlarda farlar sürerdim. Neyse ki bu alışkanlığım 80'lerle birlikte tarihe karıştı.
Signature Lipstick, dokusu ve kokusuyla gerçek bir ruj. Öyle hafif parlak, yarı saydam filan değil. Bildiğiniz, klasik, dudağa sürünce kendini gerçekten belli eden bir ruj. Anne ruju işte! Ben 34 numaralı rengi seçtim, Copper Coral. Kiremit rengine göz kırpan bir mercan. Çok hoşuma gitti.
Estée Lauder demişken kendisinin şu fotoğrafına da yer vermeden geçemeyeceğim. Tam bir 'American Beauty': Sarışın, bakımlı, yaşı geçkince. Eminim yaz günlerinde buram buram Azurée kokuyordur, akşamları ise Cinnabar.
4.8.11
Bronzé (Aynı Beyoncé gibi, evet...)
Gwyneth Paltrow'un şu yukarıda gördüğünüz W kapağında bu kadar hoş görünmesinin ve 'Tanrıça Gwyneth' olarak lanse edilmesinin en büyük sebeplerinden biri de doğru gölgelendirmeyla yapılmış olan muhteşem bronz makyajı. Güneşe çıkan şanslılardan mısınız yoksa İstanbul'un surları arasında sıkışıp kalanlardan mı, orasını bilemeyeceğim. Tek bildiğim aylardan Ağustos olduğu ve sağlıklı bronzlaşma ya da o bronzluğu yasa dışı yollarla elde etme konusunun uzunca bir süre daha gündemimizde olacağı...
Şu maddelere dikkat ediniz lütfen:
- Yazın cildiniz denize girmeseniz bile daha kuru olacaktır. Karma ciltler için yaratılmış fondöten ya da pudralar cildi kurutabilir, pütür pütür yapabilir. Gelin tercihinizi daha önce de hakkında methiyeler düzdüğüm Benefit You Rebel renkli nemlendiriciden yana kullanın.
- Bronz rengi sağlamak içinse bu nemlendiricinin içine bir fındık kabuğu büyüklüğünde jel otobronzan karıştırabilirsiniz. Hedefiniz doğal bir görünümse her türlü sim ve sedeften uzak durmanız gerekiyor. Otobronzanın leke bırakmayan bir cins olmasına dikkat edin, iki doku iyice karışmadan yüzünüze sürmeyin. Eşit dağıtmanız da oldukça mühim.
- Guerlain Terracotta Men bronzlaştırıcı pudradan daha önce de bahsetmiştim sizlere. Erkekler için tasarlandığından en ufak bir parlaklık içermiyor. Cildi turanj tonlarına bürümeden, pis bir kahverengi de yapmadan tam kıvamında bir güneş yanığı rengine bürüyor. Pudranızı ambalajından çıkan kendi Kabuki fırçasıyla da kullanabilirsiniz, birazdan aşağıda tanıtacağım Sephora'nın (bugüne kadar en başarılı ürünlerinden) fırçalarıyla da...
- Şakaklarınıza doğru, saç diplerine ve kaş kemiğinden başlayarak burnun iki yanına sürdüğünüz pudranın ardından, yanaklarınızı azıcık pembeleştirmeyi tercih edebilirsiniz. Bu işi yaparken balonlu ciklet pembelerinden uzak durmakta ve daha beyaz tenliyken belki de kullanmaya cesaret edemeyeceğiniz gülkurusu ya da solgun pembelere bir şans vermekte fayda var. Pembenin bu soğuk tonu ya da çikolataya kaçan vişne renkleri sizi ambalajdayken korkutsa da teninizin üzerinde sevindirecek. Mesela Fred Farrugia'nın şu üstte gördüğünüz allığı gibi (Blush 11)
- Fırça, doğru dozu yakalamanız için şart. Söz konusu bronzlaştırıcı toz pudra olduğunda parmak işlerinden hemen vazgeçmelisiniz. Eğer ki Fred Farrugia'nın krem bronzer'ını kullanmıyorsanız tabii... Sephora'nın Professionnel serisinde iki fırçayı çok seviyorum. Fırçalarımı iki ayda bir değiştirdiğim için (birkaç şımarıklığım dışında) pahalı ürünler yerine bunları tercih ettiğimi söylemeliyim. Powder Brush XL no:49 (altta) ve üstte gördüğünüz Mineral Powder Noir.