31.5.11
Super (super super super) foot scrub!!!
Benden de üç 'süper', üç ekstra süper, Sephora Super Foot Scrub için geliyor. Bir geline düğün hediyesi mi arıyorsunuz? İşte buldunuz! Altın kesesinin (hahha!) içine bir adet şu ayak peeling'inden koyun, bakın ne kadar mutlu olacak, gecenin sonunda yüksek topukları çıkarıp ayaklarını bu kendinden masaj aletli peeling'le ovuşturduğunda ve ürünün içeriğindeki yüksek mentol sayesinde ayakları ferahladığında sizi ne kadar daha çok sevecek!
Benim için yerden azıcık yükselmek bile, sonraki saatlerde duyacağım bir sızı ve rahatsızlığın habercisi. Dolayısıyla bugüne kadar Super Foot Scrub'ı keşfetme şansım olmadığı için bayağı hayıflanıyorum ve hatta homurdanıyorum (beni yaşlı ve aksi kadınların çıkardığı homurdanma sesleriyle hayal edin, eski bir koltuğun üzerinde otururken).
İşte şu yukarıda gördüğünüz (böyle bakınca biraz ürkütücü) başlık sayesinde ayaklarınız güzel bir masaj seansı da yaşamış oluyor.
Yeah ladies! Work those (mother f...ing) heels!!! Artık korkmanıza gerek yok. En yüksek topuğu giyin, eve döndüğünüzde kendinize '10 dakika' ayırın ve ayaklarınıza rahat bir nefes aldırın!
30.5.11
Benefit Cosmetics Turkey
Ara boy (Oh boy!!!!)
'Firkete dönemi'm hayırlı uğurlu olsun. İşte geldik o çileli zamanlara! Saç uzatma dönemi. Bu öyle bir dönem ki aslında altı ay sürmesi beklenirken (benim gibi sabırsız ve soluğu her an kuaför koltuğunda alabilen birinin isteksiz ve kontrolsüz çabaları sayesinde) iki seneyi bulabiliyor. Gri bir dönem yani...
Bir şekilsizlik abidesi olarak dolaşmak ve asla benim istediğim yönde ve orantıda uzamayan, inatçı, gür ve çok kalın telli saçlarımı her an her saniye bir yerlere tıkıştırmak zorunda kalmak... sinir bozucu tabii. Şöyle hepsini topluca geriye atıyorum, 'hoşgeldin John Travolta, Sandra Dee de burada, haydi siz dans edin' demek geliyor içimden aynadaki görüntüme bakınca. Ya da tümünü kaküllerim varmışçasına öne tarıyorum, o da ne?! 'Aç şu gözlerini, saklama yüzünü' diyor arkadaşlarım.
Mesela Halle Berry... Ne yapmıştı o? Saç cinsimiz benziyor. Onunki daha ince telli ama olsun... kıvırcık ya... önemli olan o. Kendisinin kısadan uzuna giden, her daim güzel (ama rüküş) hikayesine şöyle bir göz atalım hep birlikte.
Şu anki saçları aynen şu üstteki gibi ve bence ona çok yakışıyor. Uzatmasın. Seneler önce yine kısacık kestirdiği bir dönemde uzatmak istemiş ve şöyle bir yol izlemişti.
İşte ben de şu üstteki fotoğrafa yakın bir yerlerdeyim... Ve alttaki resme bakınca (ulaşmak istediğim nokta) bir kere daha fark ediyorum ki daha çok yolum var.
Mesela asla şöyle olmak istemiyorum!
Bir başka kısa (ama düz) saçlı ünlü insanımız Carey Mulligan. Ben onun da saçlarını uzatmasından yana değilim açıkçası ama tabii kendi bilir. İnanılmaz bir hızda uzayan saçları (kaynak mı yaptırıyor bu starlarımız acaba, eğer öyle bir durum yoksa L.A civarında saçlarını hangi suyla yıkıyorlarsa ben de ondan bir galon rica ediyorum) ara boy dönemini pek güzel atlatıyor.
Yazının başında bir firkete illüstrasyonuna yer vermem boşuna değil. Firkete, şu sıralar en önemli aksesuarım. 550 adet firketem olmadan şuradan şuraya kımıldamam. Carey Mulligan gibi görünür firketeli modeller yapmak ya da Audrey Tautou'nun gizli firkete modeliyle saçlarımı sahte topuzlara bürümekten başka şansım yok çünkü.
Gelelim bir başka 'ara boy' kraliçesine. Victoria Beckham, şu dönemleri geride bıraktı ve kulak hizasındaki saçları bir kız çocuğuna hamile kalınca mucizevi şekilde omzunu bile geçiverdi. Tek günde. İşte hamilelik böyle bir şey... hormonların gücü adına!! (Bu söylediğim gerçek olsaydı hemen hamile kalırdım.) Kaynak yaptırmadan önceki dönemlerde, alın teriyle uzattığı saçlarını, önce bol jöleli ve ıslak kullandı. Daha sonra fönlü, kaküllü ve 'a la Parizyen'.
Bu sezon her yerde karşımıza çıkan ıslak plaj saçı, benim gibi ara boy sendromu yaşayanlar için de güzel bir kaçamak. Islak görünümü sağlamak için jöle kullandığımız günler çok geride kaldı. Şimdi saça aynı zamanda bakım yapan ve onu besleyen yağları tercih ediyoruz. (XOXO'nun yeni sayısında yağ konusunu ele aldım, önümüzdeki haftalarda okuyabilirsiniz.) Rihanna da porno yıldızı aksesuarı, kırmızı peruğunu kafasına iliştirmeden önce şöyle bir yerlerdeydi (alttaki foto) ve bence oralar aslında hiç de fena bir yerler değildi...
Ah Meg Ryan'ın şu saçları! Benim için bunlar 'Kezban saçı' sayılır. O kadar uzun görünüyorlar gözüme!
Sürekli hile (kaynak, saç eklettirme, saç köklerini Tantric masajlarla çekiştirerek uzatma) yapan Hollywood yıldızlarını bir kenara bırakayım ve gerçek dünyanın güzel insanlarına şöyle bir bakayım bari... The Glamourai'ın yazarı, mücevher tasarımcısı ve blogger Kelly Framel da kısa saçlılardan. O da şu sıralar ara boylarda geziniyor ancak dümdüz saçlı olmanın avantajlarından şiddetle faydalanıyor kendisi.
Framel'ın yukarıdaki fotoğrafı, uzun saç kandırmacası hakkında çok şey söylüyor bize. Önler uzun olduğu sürece, arkanın ne durumda olduğu önemli değil. Hatta önler uzun olduğunda, özellikle benim gibi dalgalı ya da kıvırcık saçlar söz konusu olduğunda, saçın arkasının bombeli, biraz tavuk poposu kılıklı ve kısa olması daha iyi. Böylece modern ve şekilli bir saç elde ediliyor. Demek ki... sabrederek, dişlerimi sıkarak, şu önlerin uzaması için bekleyeceğim. Birazcık daha!
Çok beğendiğim bir başka kadın daha. Yasmin Sewell. O da kısacık saçlardan küte doğru uzun bir yolculuğa çıkmıştı bir zaman önce. Şu an omuz hizasındaki saçlarını kendinden beklenecek bir şıklıkta ve hoşlukta taşımaya devam ediyor. Onun saç seferi de şu şekilde:
Peki kendimi nelerle oyalayabilirim?
a) Firkete
b) Saç bandı
c) Vintage eşarplar (Hermés'in stil kartlarından faydalanabilirim mesela)
d) Maşa, fön ve benzeri saç makineleri
e) Peruk????????????
E şıkkını reddetme hakkımı kullanmak istiyorum! No peruk no kaynak!
Benimle aynı durumda olan tüm ara boyculara bir selam gönderir, hepinize bol sabır dilerim. Bu yazı birlikte atlatacağız ve 2012 baharında, aynı firketeleri bu kez omuz hizasında 'Mahmure topuzları' yapmak için kullanıyor olacağız. Yuppi!
26.5.11
Hafiflemek!
Evet, vakit geldi. Ağır fondötenler rafa kalksın, hafif dokulu, renkli nemlendiriciler makyaj çantalarımızın içine düşsün! Son birkaç gündür bana attığınız maillerde hep aynı şeyleri soruyordunuz: 'Renkli nemlendirici almak istiyorum ama hangisi', 'Cilt tonumla aynı renk mi almalıyım yoksa yaz geldiği için biraz koyuya kaçabilir miyim', 'SPF konusu ne olacak' gibi gibi...
Şu an piyasadaki (neredeyse) tüm renkli nemlendiriciler, nemlendiriyor, cildi güneşin zararlı ışınlarından koruyor ve renklendiriyor. Bazıları cildi kırışıklara karşı bile güçlendiriyor. Dolayısıyla, hangi ürünü tercih ederseniz edin, bir taşla birkaç kuş vurmaktan geri kalmıyorsunuz.
İşte renkli nemlendirici maratonumuza başlıyoruz. Açık ara favorim olan Benefit You Rebel'dan ve kız kardeşi You Rebel Lite'dan başlayacağım tabii ki. Benefit'in mizah duygusu yüksek ambalajları, markanın Türkiye'de ciddiye alınmamasını sağlayabiliyor zaman zaman. Oysa ki cilt işini en iyi bilen, en uygulanabilir, en yenilikçi, en muhteşem ürünleri tasarlayan markaların başında geliyor Benefit Cosmetics. You Rebel da, kimseler renkli nemlendiriciye yüz vermezken Jean ve Jane'in bizlere armağan ettiği bir yenilikti, bundan yıllar yıllar önce. Kırmızı ambalajlı You Rebel'ın rengi pembe-beyaz ve sarı-beyaz tenliler için biraz koyu kaçabilir. Buğday tenlilere daha iyi gideceğini düşünüyorum. You Rebel Lite ise, hem doku hem de renk olarak daha hafif. Benim için zamansız, mevsimsiz bir ürün. Kendisini sadece Sephora mağazalarında bulabiliyorsunuz.
Gelelim Chanel'in çiçek kokulu Hydramax + Active Tinted Moisturizer'ına. Chanel'in Hydramax serisi çok tutuldu, tüm güzellik bloglarında övgüler aldı, sektördeki usta isimlerin vazgeçilmezlerinden biri haline geldi. SPF 15 koruma faktörlü ürünün en büyük özelliği, müthiş bir nem hissi sağlaması. Yaz aylarında fazlasıyla kuruyan ama buna rağmen yağlı hiçbir nemlendiriciye tahammül edemeyen cildimiz için bir hazine adeta. Çiçek kokulu. Hatta bana Gabrielle'in favori çiçeği kamelya kokuyormuş gibi geldi. Üç rengi mevcut: Sand (beyaz tenliler için), Sunlit (altın tonu, bronzlaşmış bir beyaz ten de bu rengi kullanabilir) ve Bronzelit (bronzlaşmış buğday tenlilerden başka kimseye önermiyorum)
Chanel'in hemen ardından başka bir lüks-kozmetik markasına yüzümüzü çevirmemiz tabii ki tesadüf değil sevgili 10dakika'cılar. 'Sisley, kozmetiğin Cadillac'ıdır desem, yalan söylemiş olmam. Geçen gün Sephora'da yanımda Sisley ürünlerini inceleyen hoş bir kadın, bana dönüp 'neden bu kadar pahalı olduğunu biliyor musunuz' dedi ve muhtemelen 'bilmiyorum' dememi bekliyordu. Ne yazık ki öyle diyemedim. Çünkü markanın tüm ürünleri doğal, botanik özlerden elde ediliyor, cildi baştan yaratan formüllerle şekillendiriliyor. 'Understated elegance'ın (kendini çaktırmayan, avaz avaz ben buradayım diye bağırmayan şıklık) kozmetik versiyonu adeta.
Mesela Soin Teinté Phyto-Hydratant Tinted Moisturizer'ın içeriğinde, nem vermesi için gliserin ve ebegümeci özü, cildi beslemesi için ayçiçeği ve erik yağı ve cildin tüm bu bakıma rağmen yağlanmaması için de matlaştırıcı pudra bulunuyor. Sürdüğünüz zaman ıslak bir görüntü elde etmiyorsunuz, daha pudralı ve mat bir etkisi var. Renk konusunda dikkat diyorum, doğal bir sarışın ya da kızıl olmadığınız sürece pembe tonlara gitmeyiniz. Sonra geri dönemezsiniz, yolunuzu bulamazsınız, aman!
Makyaj ürünleriyle tanıştıktan sonra çok sevdiğim ve takibe aldığım Givenchy'nin Hydra Sparkling Tinted Luminescence Moisturizing Cream'i de kesinlikle dikkate alınması gereken bir ürün. Givenchy'nin Sparkling Water Complex'i aktif moleküller sayesinde nemi cilde kitliyor. Yalnızca doğru nemin sağlayabildiği o parlaklığı yüzümüzde taşımamızı sağlıyor. Luminescent Pearl (en açık) Luminescent Gold ve Luminescent Bronze arasında size uyan rengi mutlaka cildinizde deneyin.
CARGO'nun da yabana atılmaması gereken bir marka olduğunu düşünüyorum, profesyonellerin en sevdiği markaların başında geliyor ne de olsa. Tinted Moisturizer SPF 20, marka tarafından 'makyajlı bir cilt bakımı' olarak tarif ediliyor. Işığı yayan pigmentler sayesinde, cilt ağırlık hissi yaşamadan eşit oranda renkleniyor. Kokusuz, parabensiz ve yağsız olduğu için hassas ciltler tarafından kullanılabiliyor. Koruma faktörünün 20'ye çıkmış olması da takdire şayan. Ivory, Nude, Honey ve Tan'den birini seçebilirsiniz. CARGO da aynı Benefit gibi sadece Sephora'larda bulunabiliyor.
24.5.11
Pek sevgili neon
Havaların bir anda ısındığı ve zoraki bir yaza kapaklandığımız şu günlerde, bembeyaz tenim ve gereğinden fazla siyah saçlarımla Remzi Kitapevi'nin bir masasına kurulmuş seni seyrediyorum. Çok güzelsin. O turuncular, o fosforlu sarılar, o kokteyllerin içine atılan kamışları (pipetleri mi deseydim) andıran yeşiller, pembeler!!! Proenza Schouler'ın Japon batiklerine pek bir yakışmışsın. Senin 80'lerde kaldığını sanıyordum ama iyi ki de yanılmışım. Güzellik dünyasını 'fluo' başlığı altında kasıp kavuruyorsun.
Ben de şu karıştırdığım İngiliz, sonra Fransız Elle ve Vogue Paris'e bakarak iç geçiriyorum sevgili neon. Bizim neden böyle güzellik çekimlerimiz olamıyor? Oysa ki ne kadar 'fosforlu' ruha sahip bir ülkenin evlatlarıyız. Tırnaklarımıza o pembeleri ve hatta güneş sarılarını ne büyük cesaretle sürüyoruz. Dudaklarımızda fuşyanın en bomba, en neon tonlarını taşımaktan çekinmiyoruz.
Lütfen sen şimdi bir güzellik editörünün kanına gir ve böyle bir çekim yapmasını sağla.
Saygılarımla ve fosforlu öpücüklerimle,
10dakika
23.5.11
Paris 'hava'sı
Nina Ricci'nin L'Air du Temps parfümünü bilenler bilir, kendisi bir 'oldie but goldie' olarak da nitelendirilebilir. Pudra içermediği halde kremsi bir kokusu vardır Nina Ricci'nin bu debut parfümünün; karanfil, gardenya, gül ve yasemini güçlü bir erkek edasında kollarında taşıyan sandal ağacı ve iris, esansa tam kıvamında bir kadınsılık ve seksapel kazandırır. L'Air du Temps kesinlikle bir anneanne kokusu değildir, otuzlarını tüm keyfiyle yaşayan bir kadına hitap eder daha çok.
İşte Parizyen modaevi, aynı kokunun daha genç bir versiyonunu, L'Air ismiyle ve yepyeni bir şişe tasarımıyla piyasaya sürdü geçtiğimiz nisanda. Notalar pek değişmemiş: Hanımeli, yasemin, manolya, menekşe ve bu kez 'kremsi'lik konusunu riske atmamak için içeriye yerleştirilmiş olan pudra notaları. Sarıdan pembeye geçiş söz konusu.
Benim parfümle ilgili en beğendiğim şey kampanyası oldu. Noreen Carmody'nin fotoğrafçı Ryan McGinley'nin objektifine Jean Seberg halleriyle yansıdığı reklam kampanyası (üstte görebilirsiniz) Parizyen kadının tanımı adeta.
Nina Ricci'nin pek sevdiği güvercinler, bu yeni şişeyi de süslüyor gördüğünüz gibi. Ancak 'kuş' ve 'hafiflik' kavramları, bir ruh hali şeklinde L'Air kadınını da sarmalamış. Bahar aylarında karşımıza çıkan en güzel, en romantik şeylerden biri ilan ediyorum kendisini ve reklam filmini de sizlerle paylaşmadan duramıyorum.
'Damsel in Distress'
Damsel in distress = Yardıma ihtiyacı olan kız. Yani ben. Yani bugün. Yani şu yukarıda gördüğünüz saatler 12'yi göstermeden önce (göstermişler bile!!!!) hazırlanmak durumunda olan kişi. Disney dünyasında Rapunzel, gerçek dünyada her gün hepimiz...
Kozmetik bizim beyaz atlı prensimiz olabilir mi? Kararınızı şu ürünlere göz attıktan sonra verin.
Diyelim ki...
BİR GECE ÖNCE OYNADIĞINIZ SİVİLCENİZ YARA OLDU, NE 'KAPATICI' NE DE FONDÖTEN TARAFINDAN KAPATILABİLİYOR
Çünkü cilt tahriş olduğunda fondöten ve kapatıcıdan önce bir baz ürüne ihtiyaç duyar. Aksi takdirde henüz iyileşmemiş yaranın üzerindeki kaygan yapı, sıvı ya da krem fondötenin kayıp gitmesini ve sizin en çok kapatmak istediğiniz bölgeyi asla kapatamamanızı sağlar. Bugüne kadar kullandığım en muhteşem baz ürün Benefit'in The Porefessional'ı. Bunu gönül ve cilt rahatlığıyla söyleyebilirim. Cildimin en tuhaf günlerinde bile kullandığım tüm ürünlerin dağılmadan yüzümde kalmasını sağladı. Kadife etkisi yaratan, muhteşem bir ürün.
Diyelim ki...
SAÇLARINIZ FELAKET GÖRÜNÜYOR, YIKANMANIZ LAZIM AMA VAKTİNİZ YOK
Kuru şampuanların pratik dünyasına hoşgelin o halde siz de! Cansız ya da mat görünen bir saça ipek yumuşaklığı ve parlaklığı kazandırmak için kuru şampuandan daha kolay bir yol olamaz. Sephora'nın Hair Volume Express Shampoo'sunu deneme fırsatım oldu geçtiğimiz haftalarda. O günden beri banyo rafımın en güzide üyesi olarak en başta duruyor. Tam tamına 5 saniyede!!!! bebek yumuşaklığında saçlara sahip oluyorum. Tek yapmanız gereken spreyi KURU saçınızdan uzakta tutarak diplere doğru değil uçlara doğru sıkmanız (aynen saç spreyine yaptığınız gibi), daha sonra ister tarak ister el yardımıyla ürünü dağıtmanız ve saçlarınızı şekle sokmanız. O kadar kolay bir işlem ki hakkında bu kadar kelime sarfetmek bile yersiz aslında...
Diyelim ki...
BUGÜN İLLA DA GİYMEK İSTEDİĞİNİZ YÜKSEK TOPUKLU AYAKKABINIZIN TABANI KAYGAN VE YERE KAPAKLANMA TEHLİKESİ İÇİNDESİNİZ
O ayakkabının tabanını bir makas, bıçak ya da çakı yardımıyla enine ve boyuna çizdikten sonra, banyonuzda daha önce bu iş için kullanılmamış olan saç spreyine uzanacaksınız. Muhtemelen 'baştan aşağı spreylenmek' gibi kutsal bir amaç içinde değilsiniz ancak denemiş biri olarak söyleyebilirim ki tabanına saç spreyi sıkılmış bir ayakkabı asla ve asla kaymıyor.
Diyelim ki...
ÖĞLEN YEMEĞİNİZİ YEDİNİZ, KIRMIZI ŞARABINIZI İÇTİNİZ, DUDAKLARINIZ KURUDU VE YANINIZDA LİP BALM YOK!!!!
Nasıl olur? Böyle bir şey olabilir mi? Yanınızdaki arkadaşınızda ve hatta erkek iş arkadaşınızda ve hatta sevgilinizde de mi yok? Diyelim ki yok. Mekanda lip balm bulunamıyor. Yapacağınız şey basit: Garsonu kibar bir hareketle çağıracak, size biraz zeytinyağı getirmesini rica edeceksiniz. O zeytinyağına aynı kibar hareketle batıracağınız parmağınızı dudaklarınızda şöyle bir dolaştıracaksınız. Saçlarınızın uçları da mı elektriklenmiş? Hemen oraya da bir damla Ege mucizesi! Ve işte artık tam kıvamında yağlı bir insan olarak işe geri dönmeye hazırsınız.
19.5.11
Loose-Glam
Cannes Film Festivali'nin en şaşalı zamanlarının 50'li yıllar olduğunu düşünürsek (ki düşünmeliyiz çünkü Brigitte Bardot, Catherine Deneuve, Susan Hayward gibi yıldızların Fransız Riviera'sına arz-ı endam ettiği günlerdi onlar) 2011 tarihli Cannes manzaralarına baktığımızda biraz hayal kırıklığına uğrarız. Çünkü Cannes demek, 'sayfiye yeri' demektir. Sahil, palmiyeler, uçuşan saçlar, hafif bir makyaj demektir. Kırmızı halı üzerinde, yüzlerce fotoğrafçıya poz verirken bile bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. Hem zaten abartısız ama yine de dikkat ve özenle yapılmış bir saç ve makyajın 'rahatlattığı' gösteriş, en güzel gösteriş değil midir?
Cannes'da bir film yıldızı olarak değil sadece bir turist olarak bulunduğumdan belki de fazla söz söylemeye hakkım yok ama zaten fazla söze de gerek yok. Bakınız alttaki fotoğrafta Catherine Deneuve'e. Üstteki fotoğrafta Brigitte Bardot'nun doğal güzelliğine.
Sophia Loren'in 1961 tarihli Cannes hatırasına (altta) bakınız ya da... bu kadınların en süslüsü, en gösteriş meraklısı, en kraliçe ruhlusu olarak Signora Loren bile, bugün karşımıza çıkan bazı ürkütücü görüntülerin yanında ne kadar sade ve kız çocuğu kılıklı kalıyor. Bir altta ise sigarasını büyük bir keyif ve zarafetle içen Susan Hayward'ın doğal saç ve makyajına tanık olacaksınız. Bence Cannes budur, bu olmalıdır.
Cannes, kesinlikle şunlar değildir:
Üstten alta doğru: Fan Bing Bing, Sonam Kapoor, Cherly Cole, Gwen Stefani.
Ama mesela... (yine üstten alta) şunlar olabilir: Karolina Kurkova, Alexa Chung, Kirsten Dunst, Rachel McAdams, Natalia Vodianova.
Arada Natalia Vodianova demişken kendisinin Calvin Klein içinde modern bir güzellik tanrıçasını andırdığı geceye nasıl hazırlandığını görmenizde fayda var. Buyrunuz, şuradan gideceksiniz.