8.11.10

Gerçekleşen mucizeler

























































Shiseido White Lucency serisinden daha önce bahsetmiştim. Üç aydır kullanıyorum ve sonuçları görebiliyorum. Resimdeki kız, neden bu kadar üzgün anlamıyorum! Mutluluktan ölüyor olmalıydı. Markanın 'Zen' anlayışına kaptırmış kendini herhalde...

Bir cilt bakımı serisi tanıtılırken şu cümle hep söylenir: "Sonuçları çok yakında siz de gözle görebileceksiniz." İtiraf etmem gerekiyor ki ilk defa, White Lucency'de bu klişe gerçeğe döndü. Cildim aydınlandı. Küçük birkaç güneş lekem vardı. Belki de bana öyle geliyor ama daha da küçüldüler. Bir de gözeneklerim sıkılaştı. Karma bir cilde sahip olduğum için bu kadar nem karşısında bir sivilce tarlasına döneceğinden korkmuştum yüzümün. Bu yüzden Pureness serisiyle karıştırarak kullanıyordum White Lucency'i. Şimdi, artık cildimin bu nem dengesine alıştığını düşündüğüm için Pureness'ı bir kenara bıraktım. Ve Sephora lansmanında hediye çantamdan çıkan Strivectin'i de akşam bakımı programıma kattım. Peptidlerin gücü adına! Strivectin-SD Intensive Concentrate for Stretch Marks & Wrinkles. Bu kadar uzun isimli bir bakım kreminden mucize beklememiz normal. Ve Strivectin de umutlarımızı boşa çıkarmayan o markalardan biri.

Çatlaklar ve derin kırışıklar için yaratılmış olsa da Strivectin'i bir Sharpei'e (yukarıda gördüğünüz komik yaratıklar) benzemeden önce kullanmaya başlamanızda hiçbir sakınca yok. Sadece doza dikkat etmeniz gerekiyor. Otuz yaşında bir kadın olarak ben de kendimde bu hakkı gördüm açıkçası. Gece, White Lucency serumumu sürdükten sonra, White Lucency gece kremiyle devam ediyorum. Üzerine de bir doz Strivectin. Sabahları bebek gibi uyanıyorum. Bu da klişedir! Ama bu da doğru! En ufak bir yağlanma ya da parlama olmadan, güzelce nemlenmiş, dinlenmiş bir ciltle güne başlamak!!! Nasıl da güzel bir şeymiş!

Saç konusunda hiç yanılmayan bir başka (hayali) kadın

NO:2
CARRIE BRADSHAW






















Hafızamızda kalan son halleri bunlar CB'ın. Dalgaları hafiflemiş, neredeyse düzleşmiş, sarının farklı tonlarını içinde barındıran, en iddialı Blahnik'ten ya da Fendi'nin son model çantasından her zaman daha havalı olacak bir aksesuar... Carrie'nin saçları. 




















Big'i evde çin yemeği yemek yerine bir partiye gitmeye ikna etmeye çalışırken ilk önce bizi tavlamıştı. Ortadan ayrılmış, tepesi kabartılmış bu 'royal' saç modeline bayılmıştık. Elimizde olsa o gece biz de gelecektik. Tabii ki aynı saç modelini uygulayarak!





 
Carrie B'nin dizide bolca karşımıza çıkan telefon görüşmeleri, saçlarını yakın açıdan inceleme fırsatı veriyordu. Koyu renk diplerin birkaç ton açılmış uçlarla birleştiği 'Ombre Hair' akımını, tabii ki o herkesten önce uygulamıştı. Yine başka bir telefon görüşmesinde yakaladığımız koyu kahverengi saçlarını... ne yalan söyleyelim... pek de beğenmemiştik. Yine de sevgilisinden hayatının kazığını yemiş bir kadın olarak durumu iyi idare etmişti Carrie Bradshaw.

















Beşinci sezonda Vegas'a giderken Madonna'nın 'Vogue' dönemini andıran, Afromsu bir Bob kesimle çıkmıştı karşımıza. Elektrik mavisi göz farı ve bu saçlarla, 80'lere selam gönderiyordu CB. Maşalar elimizde uzun ip belimizde biz de aynı ormana doğru yola çıkmıştık.



 












Vogue'da bağımsız bir yazar olarak görev yapmaya başlayınca, ilk günü için askere giden bir erkek disipliniyle hazırlanmıştı CB. Bob kesimi düzleşmiş, kıyafeti biraz daha kadınsılaşmış ve sadeleşmişti. Oh Vivienne! Carrie Bradshaw'un hayatındaki en önemli anların sponsoru!








































'Chignon' dendi mi akan sular durur. Her ne kadar dalgalı, dağınık, yataktan yeni fırlamış gibi duran seksi saçlarını çok beğensek de, Carrie Bradshaw'un topuzları başımızı döndürüyordu. Bu kadın, Marie Antoinette'in günümüz temsilcisiydi sanki. Topuz ne kadar yüksekte duruyorsa ve ne kadar büyükse, o kadar güzel duruyordu. Altı sezon boyunca ara ara bu saçı hep kullandı CB. 'Alekzandr' tarafından Paris'te ekildiği ilk (Galliano'lu) gecesinde yaptığı hanımefendi topuzu da pek hoştu.





























Politikacı sevgilisiyle yaşadığı kısa ve 'sulu' ilişki boyunca Jackie O'nun hem kıyafetlerini hem de saç stilini ödünç aldı. Carrie'yi düz saçlarla bu dönemlerde görmeye başladık. Sizi bilemem ama ben kıvırcık saçlarını pek özlemiştim.

























Yaptığı tüm bukalemunluklar tarafımızdan takdir görse de tanıdığımız ve bildiğimiz Carrie, işte budur. Halka küpeli, az makyajlı, mutlaka madalyonlu ya da kolyeli. Heyecanlandığı zaman ellerini saçlarında dolaştırır ve o dalgaları şöyle bir dağıtıverir. Sonra da 'henüz botoks darbesi yememiş' tek kaşını hafifçe kaldırır ve o sırada flört ettiği talihli kişi kimse onun aklını başından alacak bir cümle sarfeder. O saçlarla hiç konuşmasa da olur aslında, ama sanıyorum altı sezon boyunca kimse Carrie'ye bunu söylememiş...