30.9.10

Çocukların banyo saati


























'Turuncu sandığım makyaj fırçam, aslında beyazmış' diyebilirsiniz bir gün... Hangi gün? Makyaj fırçalarınızın suya sabuna değdiği o kutsal gün! Ben de diyebilirim. Ve hatta dedim. Dün. Çocukların hepsini topladım ve banyo yaptırdım. Son temizlenmelerinin üzerinden o kadar da uzun zaman geçmiş olmamasına rağmen, renkleri değişmiş.

İş, makyaj fırçalarınızı temizlemeye geldiğinde dikkat etmeniz gereken bazı noktalar var:

İster sentetik, ister gerçek kıl olsun, fırçayı yıpratmamak ve ömrünü uzatmak adına, soğuk suyu tercih etmelisiniz. Çünkü soğuk su kullandığınızda kan dolaşımı... (İşte bir makyaj severin çıldırmaya başladığı o ana geldik...)

Sephora'nın harika bir 'makyaj fırçası temizleyici'si var. Onu da kullanıyorum ama bana 'işte şimdi fırçalarım tertemiz oldu' dedirten ürün, Johnson's Baby Saç ve Vücut Şampuanı. Biraz avucuma döküp, her fırçayı teker teker üzerinde gezdiriyorum, sanki yüzüme sürmeye hazırlanıyormuşum gibi. Sonra da iyice ovalayıp duruluyorum. Böylece fırçalarımın gözleri de yanmıyor! (Aaaaaaa, çıldırmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz!) Bir de çok güzel kokuyor fırçalar bu temizliğin ardından.

Asla ve asla fönle kurutmayın. İlla kurutmanız gerekiyorsa, çünkü tüm fırçalarınızı aynı anda yıkadıysanız ve siz elleriyle asla makyaj yapamayanlardansanız, o halde soğuk fönü tercih edin. Kurutmak için yapmanız gereken şey, kuru ve temiz bir havlunun üzerine hepsini sermek ve onlara kendilerine gelebilmeleri için bir gece ayırmak.

En az ayda bir kere, banyo saatini tekrarlamanız gerekiyor. Hijyenik sebeplerden dolayı... Fondöteninizin rengi bir parça koyulaşmış gibi mi geldi? Acaba fırçanızın üzerinde biriken tozlardan olmasın? Böyle bir durumda hemen banyo saati uygulamasını başlatın.

Konuyla alakasız durum raporu: Daha önceki yazılardan birinde Shiseido'nun Pureness ve White Lucency serilerini birlikte kullanmaya başladığımı yazmış, cilt bakımı rutinimden memnun kalıp kalmadığımı sizlerle de paylaşacağımı söylemiştim. Yeterince zaman geçti ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Cildim sıkılaştı, gözeneklerim küçüldü. Sol yanağımdaki güneş lekesinde gözle görülür bir küçülme, hatta neredeyse yok olma var. İki seriye de tam gaz devam etmeyi düşünüyorum. Sabahları pırıl pırıl bir ciltle uyanıyorum, çok memnunum! Her gün ve her gece, düzenli olarak kullandığımı belirtmeliyim ama... Herhangi bir ürünle ilgili ahkam kesebilmek için ona ciddi anlamda şans vermeniz ve disiplinli olmanız gerekiyor.

28.9.10

Makyajsız-mış-casına

 

İşte hepimizin en çok olmak istediği şey! Çabasız, pür, güzel ve etkileyici. Işıklar saçan bir cilt, uzun kirpikler, pembe dudaklar... Dolce&Gabbana, kadın olmanın en güzel yanını, bir kere daha gözler önüne seriyor. 


27.9.10

Sabah sabah kırmızı şarap!














Sephora Lush Flush Lip&Cheek Stain'i bir kere kullananlarınız bir daha bırakmamış ve müdavimi haline gelmiştir ama henüz denemeyenler için kendisini tanıtmak isterim. Bugün, makyaj çekmecemde bulunca sanki daha yeni almışım gibi sevindim çünkü hatırladım ki:
-Dudağıma sürdüğümde harika bir serinlik yaratıyor.
-Rengi ne kadar koyultmak istediğime ben karar veriyorum.
-Su dokulu bir lip gloss gibi adeta, kolayca sürülüyor ve dudakta toplanmıyor.
-Saatler geçse de etkisini kaybetmiyor.
-Rujlarımın altına baz olarak sürebiliyorum.
-Kırmızı şarap ekstresi, güçlü antioksidanlar, mineral ve vitaminlerden oluştuğu için aynı zamanda bakım da yapıyor.
-Bana mı öyle geliyor yoksa dudaklarım onu sürdüğümde biraz daha mı dolgunlaşıyor?!
-O renk! Pembe değil. Kırmızı değil. Heidi'nin tüm gün dağda kaldıktan sonra dudaklarının aldığı renk.

Londra-New York-Milano üçgeninde, şimdilik en çok dikkat çekenler





















İstanbul'daki ilk mağazasını açmak üzere, geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye gelen Diane Von Furstenberg'den, kendisinin hoşluğu ve zarafeti hesaba katılırsa, güzellik hakkında da öğreneceğimiz çok şey var. Bir kadının her zaman doğal kaynaklarından faydalanmasını tavsiye eden Furstenberg'in İlkbahar/Yaz 2011 defilesinde tercih ettiği makyaj, aynı tembihleri fısıldıyor kulağımıza. Doğal seksapelin, sofistike ve cesur bir dokunuşla nasıl da etkileyici olduğunu görüyoruz. Kapkalın kaşlar, fırçayla taranıyor ve jelle sabitleniyor. Dudaklar fuşya ve nar çiçeği arasında gidip geliyor. Açık tonda bir macenta diyelim biz o renge... Gözler hafifçe belirginleştirilmiş. Gri-lila göz farı, tüm gözkapağını kaplıyor ve mesafeli bir ışık kazandırıyor gözlere.




Gucci'nin oyu da, aynı DVF gibi, gösterişli dudaklara, ıslak ve parlak bir cilde, kahverengi tonlarıyla gölgelendirilmiş gözlere gidiyor. 80'li yıllarda karşımıza çıkan 'power make-up' biraz cilalanmış, modernleşmiş ve tabii ki yaz renklerine bürünmüş... Saç ve makyaj bütünlüğü olarak benim en hoşuma giden defilelerden biri oldu Gucci. O ıslak topuzu yapabilmek için neler vermezdim!!!

 



Anna Sui, sim ve ışıltıyı göz kapaklarında kullanmış. Özellikle dore, şampanya ve kızıl kahve tonlarının öne çıktığı bu makyajın tek bir renkle uygulandığını sanmayın sakın! O altın perdenin altında, göz kapaklarına boyut kazandıran, hain gölgeler var! Elmacık kemikleri, hemen hemen her defilede özenle gölgelendirilmiş 2011 İlkbahar/Yaz defilelerinde. Önceki sezonlarda karşımıza çıkan 'bebek pembesi yanaklara' ise pek rastlamayacağız gibi görünüyor.







Bottega Veneta (üstte solda), Burberry Prorsum (üstte sağda) ve Calvin Klein (ortada) 'çıplak makyaj' olarak mimlediğimiz, tamamen ışık-gölge oyunuyla yaratılan, tüm sadeliğine rağmen seksi ve iddialı olmayı becerebilen bir makyajla çıkıyor karşımıza. Tonlar: Leylak, bakır, şeftali ve açık kahve. Bol maskara şart! Elmacık kemiklerinin üstü, ıslak ve parlak bir görünüm veren jel aydınlatıcılarla vurgulanmış. Alt kısım ise ciddi anlamda gölgelendirilmiş! Bu tip bir makyaj yaptığınızda, yüzünüzün dümdüz ve mat görünmesinden (adeta bir duvar boyası uygulanmış gibi) kaçınmalısınız. Renkle gerçekleştiremediğiniz ayrımı ışık oyunlarıyla gerçekleştirmelisiniz. Her ne kadar uygulaması zor olsa da, çıplak makyaj, özellikle erkeklerin en seksi bulduğu görünümlerden biri. Fırçalar elinize, uzun ip belinize!

Paris güzellik raporu da çok yakında 10dakika'da!

25.9.10

Kıvırcık saçlı, cesur ve akıllı kadınlar için bir cumartesi tüyosu
























Kıvırcık saçlardaki elektriklenmenin ve tel tel ayrılmaların en büyük sebebi kuruluk. Eğer ki çok özel bir şekilde hem yağlı hem de kıvırcık saçlara sahipseniz şimdi vereceğim tavsiyeden uzak durun. Ama eğer ki kıvırcık saç tipolojisine birebir uyuyorsanız, o halde...

NARS Monoi vücut yağı ve Sephora'nın altın tozlu versiyonu, kıvırcık saçlara sürüldüğünde muhteşem sonuçlar veriyor. Saç, çoğunuzun bildiği gibi parfümü en uzun süre tutan yerlerden biri. Yağ, saçınızı nemlendirerek buklelerin parlaklığını artırırken, misk, Monoi çiçeği gibi esanslar da işin koku kısmıyla ilgileniyor. En ufak hareketinizde saçınızdan etkileyici bir parfüm yükseliyor yani...

Diyelim ki diplere çok fazla yağ sürdünüz ve saçınız Ayhan Işık ayarına geldi. Hiç panik yapmadan ve saçınızı yıkamayı düşünmeden, biraz bebek pudrası alarak saç diplerinize sürün ve perma tarağı (hani şu arası çok boşluklu, eski usul, geniş taraklar) ile diplerden saç ortasına doğru hafifçe kabartın.

Yağı sürerken önce ellerinizi ovuşturarak yağın fazlasını aldığınızdan, eşit şekilde dağılmasını sağladığınızdan emin olun.

24.9.10

En yeni FF'ler
















Fred Farrugia'nın koleksiyonunda en sevdiği, en gurur duyduğu ürün, artık bir klasik haline gelen kapatıcı ve yeni çıkan krem bronzlaştırıcı. Gerçekten de hakkında böbürlenebilecek bir ürün: her cilt rengine uygun tek bir kahverengi. Yanaklara aynasız sürülebilecek kadar doğal. Çabucak dağılıyor. Geriye hafif bronz bir tazelik kalıyor.

Gelelim farlara! En üstten aşağı doğru:
-Smokey Eyes serisindeki kahverengi, beni büyüledi. Krem far, içinde sarı tonları bulunduran bir baz. Üzerine toz farı eklediğinizde ortaya çıkan renk, biraz yeşile biraz griye biraz da siyaha bakıyor. Göz kapaklarında mat bir parlaklık oluşuyor. 'Artık o nasıl oluyorsa' demeyin, FF dünyasında her şey mümkün!

-Haki, bu sezon her yerde. FF paletindeki yerini de almış. Fred Farrugia, haki ve tarçın tonlarını özellikle seviyor. Kirpik diplerine sürdüğü kırmızımsı tonlarla (kiremit, mürdüm ve bordo) 'tavşan gözü' dediğimiz etkiyi yakalıyor. Bunun için de zaman zaman far yerine, bir başka FF mucizesi olan dudak pudrasını kullanıyor. Matte-Semi Matte Palette 03 gibi...







İşte yukarıda gördüğünüz tüm renkler bir araya gelince, sanki bir Rothko tablosu görmüşçesine heyecanlanıyor insan. Yani... Bizim gibi insanlar... Fred Farrugia gibi muhteşem makyörler, bu koleksiyonları çıkardıkça daha biz çok geç kalırız! 10 dakikayla bitmez bu iş, saatler alır. Her dakikası da ayrı bir keyif olur!

23.9.10

İşte bunu çekmeliydim!
















Touch-up (oje yenileme-törpü ve yağ sürümü) için uğradığım California Nail Bar Nişantaşı'nda, Chanel Paradoxal'ı büyük bir aşkla -bana değil ojenin rengine duyulan bir aşk tabii bu- tırnaklarıma süren Asuman, ojemin kurumasını beklerken yanıma buz tutmuş üzümlerle gelince... kendimi tutamadım. Çünkü, sezonun en görkemli ve en çok istek alan ojesi, işte tam da bu renkti!

I love you Fred!



İşte yukarıda gördüğünüz, mutlu, memnun, karşısındaki makyöre teslim olmuş bir kadının anatomisi... Ya da dijital çıktısı... Fred Farrugia, dün İstinyePark Sephora'da markasının yeni ürünlerini tanıtmak için buluştu bizlerle. Kendisi için şu sıfatları sıralamak mümkün: Mütevazı, tatlı, nazik, akıllı, yaratıcı, olağanüstü yaratıcı, sevimli, rahat. Markası için de şu sıfatlar kullanılabilir: Mucizevi, mucizevi, mucizevi, mucizevi!!!

Lancome'da geçirdiği hükümdarlık günlerine son verip (kendisinin Juicy Tubes fenomeninden sorumlu olduğunu daha önce yazmıştım) kendi markasını oluşturmak için yola çıktığında, alıştığı düzenin devam edeceğini düşünmüş. Tüm kozmetik dünyasının emrine amade olacağını ve FF'i yaratma sürecinin çok çilesiz ve rahat geçeceğini... Sonuç: Yaşadığı evi bir laboratuar haline getirmesi gerekmiş. Ürün dokusu, renk skalası ve ambalaj konseptine karar vermesi, markayı üretime hazır hale getirmesi tam tamına 5 senesini almış! Fred Farrugia koleksiyonunda, bugün, 250'ye yakın renk var. Her renk için 2 ay çalışmış.

Söz konusu kendi imzasını taşıyan bir marka olduğunda, her ürünün en iyisini istemiş Fred. Dolayısıyla bugün, ürünler şöyle bir seyahat yaşıyor. Ruj paletindeki parlatıcı Fransa'da, yarı mat ruj ise İtalya'da üretiliyor, yine Fransa'da paketleniyor ve palet haline getiriliyor.

Fred Farrugia'nın yarattığı her rengi birbiriyle karıştırarak kullanabiliyorsunuz. Ürünler o kadar doğal ve incecik yapılı ki, ayna kullanmadan da sürebiliyorsunuz. Bize yeni koleksiyonundan hediye ettiği simli (simli dediğime bakmayın, pür ışık adamın sim dediği şey) farı saat 6'da sürdüm. Gece 1'de aynı şekilde, hiç toplanmadan ve topaklanmadan duruyordu gözümde!

Fransızca ve İngilizce'nin birbirine karıştığı sohbetimizde, ona markasının makyaj dünyasının Apple'ı olduğunu ve böylesine akıllı, pratik ve kullanılabilir bir "mucize" yarattıktan sonra bir sonraki adımının ne olabileceğini çok merak ettiğimi söylediğimde bana dönüyor ve 'daha yapacak o kadar çok şey var ki, eklenecek renkler, kristalize dokular, bir zaman gelecek, FF makyaj paletini mp3 çalar olarak da kullanabileceksiniz'. !!!!!!!!!!!!!!! (bu ünlemlerden başka ne konulabilir böyle bir açıklamanın ucuna?)

İşte size bir Fred Farrugia fotoromanı!



Süper Dergi Moda Editörü Naz Dipçin, yeni koleksiyondaki ürünler hakkında fikir beyan ederken bir yandan ruj, bir yandan far sürüyor. Ayna kullanmıyor!



Fred, ben ve Gözde (Sephora ailesinin en sevdiğim üyelerinden biri) makyaj üzerine hararetli sohbetler gerçekleştirdik. Fred'in bu işi senelerce yapmış biri olarak kasılmak ve ahkam kesmek yerine gösterdiği soru işaretli tavırlara hayran kaldım.



E bunu da yaptık tabii... İstanbul hatırası...



Fred, neredeyse tüm ürünlerini parmaklarını kullanarak sürüyor. Eye-liner'ı da elleriyle uyguladığı oluyor. Ürünlerin yumuşak yapısına güvendiği için onları parmaklarken çok rahat davranıyor ve onu makyaj yaparken gördüğünüzde aklınıza gelen ilk şey boya yapan bir çocuk oluyor!



Dilimiz tutulmuş, şoktayız. Fred, Türk editörleri hayrete düşürmüş vaziyette! Çünkü...




Yukarıda gördüğünüz iki renk, üst üste sürüldüğünde birbirini sıfırlıyor. Geriye muhteşem bir ışık kalıyor. O yüzden FF farlarını denemeye gittiğinizde en canlı renkleri bile elinizin üzerinde birbirine karıştırmaktan çekinmeyin. Renkten korkmayın!!!




Yarın, FF koleksiyonundaki yeni ürünleri tanıtacağım sizlere. Şimdi ise dün çok sevdiğim gri farımı sürecek ve onu bu kez 'tüm gün testi'ne tabi tutmak üzere kendimi dışarı atacağım!

22.9.10

Why don't you?



'Why Don't You?' Diana Vreeland'ın Harper's Bazaar için yazdığı bir köşeydi. Gelmiş geçmiş en ünlü moda editörlerinden biri olan Vreeland, çirkin bir kadının zekası ve stiliyle etrafındaki bir sürü güzellikten nasıl sıyrıldığının, hatta nasıl birkaç adım öne çıkabildiğinin bir kanıtıdır aynı zamanda...

Lauren Bacall'ı keşfeden de oydu, sarışın çocukların saçlarının koyulaşmaması için şampanyayla banyo yapmalarını öneren de... Mizah, hayalgücü ve zaman zaman çok pratik önerilerin bir araya geldiği 'Why Don't You?', 10dakika'ya uyarlansaydı... Sanıyorum ortaya şöyle bir liste çıkardı...



-Neden kartvizitinizin üzerine parfümünüzden bir fıs sıkarak imzanızı daha da feminen hale getirmiyorsunuz?
-Neden dişlerinizi şampanyaya bandırılmış çilekle masaj yaparak beyazlatmıyorsunuz?
-Neden bir akşam üstü aniden bavul hazırlayıp kendinizi bir SPA tatili ile ödüllendirmiyorsunuz?
-Neden iki ruju bir minik kavanozda birbirine karıştırarak başka kimsede olmayan bir renk yaratmıyorsunuz?
-Neden French manikürü ters yüz etmiyorsunuz? (Aslında bu öneri, daha çok Chanel'e ait)
-Neden gözünüzün içine mor, üst kirpik diplerine ise koyu lacivert kalem çekmiyorsunuz?
-Neden parfümünüzü sevgiliniz odada değilken onun yastığına sıkmıyorsunuz?
-Neden baharatlı, odunsu, içinde bir doz da paçuli bulunan bir erkek parfümünü denemiyorsunuz?
-Neden ayakkabı ve çantanızla uyumlu kırmızı ruj ve kırmızı oje sürmüyorsunuz?
-Neden vücut peeling'inizi buzdolabındaki malzemelerden yaratmıyorsunuz?
-Neden salatalık suyunu buz kalıplarında dondurup, sabahları uyanınca gözünüzün üzerine yerleştirmiyorsunuz?
-Neden çatlayan dudaklarınıza bir kaşık bal sürmüyorsunuz?
-Neden makyaj çantanıza adınızın ve soyadınızın baş harflerini işleterek onu daha da özel hale getirmiyorsunuz?
-Neden kahverengi bir göz kalemiyle sivilcenizi bir Cindy Crawford beni haline getirmiyorsunuz?

Ve neden ama neden, şu an hala bilgisayar başındasınız? Yukarıdaki maddelerin en azından bir tanesini deneyin, sonra da en muhteşem makyajınızı yapın, en sevdiğiniz elbisenizi giyin ve kendinizi dışarı atın!

20.9.10

Bazı modeller ve bazı haller


Abbey Lee/Chanel/2010



Bianca Balti/Christian Dior/2010



Bianca Balti/Missoni/2008 (Bianca Balti'nin ne kadar yaşlanmadığını görmeniz için koydum bunu da, bir de ıslak efektin muhteşemliğini göstermek için...)




Carmen Kass/Gucci/2008



Trish Goff/Luella/2007




Diana Dondoe/DSquared/2006




Stella Tennant/Dolce&Gabbana/2004




Nadja Auermann/Valentino/2004




Laetitia Casta/Jean Paul Gaultier/2003


Audrey Marnay/Martine Sitbon/2002



Bridget Hall/Louis Vuitton/2002 (Üzerindeki gömlek Louis Vuitton değil tabii ki, backstage çekimi bu. Bir dönem hepimiz saçlarımızı böyle kestirmiştik ve her şeyin sorumlusu bu kızdı!)

19.9.10

Pazar kahvaltısına giderken kırmızı ruj sürmek: Tamam mı devam mı?



Bazen olur böyle. 'Yersiz' hareketler yapmak ister insan... Bana kalırsa, özellikle de güzellik dünyasında 'yersiz' ve 'zamansız' yanlış anlaşılan kelimeler; yersiz bir şey yaptığınızda 'o yere ait olmayan'dan ziyade, 'her an her yere ait olabilecek' bir eylem gerçekleştiriyor oluyorsunuz.
Örnek: Pazar sabahı uyandınız. Kahvaltıya gideceksiniz. Arkadaşlarınızın çoğu, bırakın kırmızı ruj sürmeyi, hiç makyaj yapmadan gelecek. Bazılarının hiç makyaj yapmadan taşıdığı o sabah güzelliğini biraz kıskanacaksınız... (ama şimdi detaylarda kaybolmayalım, konumuz kesinlikle bu değil) Siz de nemlendiricinizi ve pudranızı sürdünüz zaten, fazla abartılı bir durum yok ama kırmızı ruj sürmek istiyorsunuz.
İşte ben de bugün, öyle bir günümdeydim ve yukarıda ambalajını gördüğünüz NARS Flamenco'dan yana kullandım tercihimi. Sheer, yani yarı-saydam görüntüsüyle bu kategorideki rujlar, ambalajlarında dünyanın en seksi, tehlikeli ve koyu renkli ruju gibi görünürler. Siz korkmayın ve onları dudağınızda deneyin. Göreceksiniz ki, iki kat sürdüğünüzde bile kırmızıyla pembe arasında gidip gelen, hoş bir kızarıklık oluşacak dudağınızda. Shiseido, Fred Farrugia, Sephora, Benefit ve Dior gibi markaların da çok iddialı sheer rujları mevcut.
Peki kırmızı rujumu sürdüm ve ne oldu?
-Çok mutlu oldum ve güzel hissettim.
-Rujun dişlerime bulaşmadığından emin olmak için sürer sürmez işaret parmağımı bir dondurma gibi yalayaraktan, rujun ağız içinde kalan fazlasını aldım.
-Kırmızı ruj ve kahve ne yazık ki iyi anlaşmıyor. Sheer rujlar, mat versiyonlara göre daha çabuk sahneyi terk ediyor, ancak dudağın kenarında iz bırakmadan, homojen bir şekilde yok olmaya yüz tutarak yapıyorlar bunu.
-Geriye sağlıklı bir dudak rengi kalıyor.




Fashion's Night Out gecesi, keşfettiğim bir allık karışımından, kırmızı ruja da pek yakıştığı için, bahsetmeden geçemeyeceğim. NARS'ın farklı dokudaki iki allığı, birbirine karıştığında ortaya Orgasm'ı bile kıskançlıktan deliye çevirecek bir renk çıkıyor. Krem allık Penny Lane'i (sağda), içinde altın tonları taşıyan, gül kurusu, toz allık Sin'le karıştırdım. Her gün ve saat için çekinmeden tavsiye ediyorum!



Banyoma özene özene dizdiğim Chanel ojelerimden (bu kışı onlarla geçireceğim sanırım) Khaki Brun'ü ellerime, Khaki Rose'u da ayaklarıma sürdüm. Haki ve kahve tonlarının yanı sıra markanın, 509 numaralı fenomeni Paradoxal (griye bakan bir mor) ve klasik Rouge Noir ile Black Satin de yine birbirine karıştırarak kullandığım tonlar arasında. Mesela bir sonraki manikür seansımda Paradoxal ile Black Satin'i karıştırmayı planlıyorum.
22 Eylül Çarşamba günü Türkiye'ye ayak basacak olan Fred Farrugia'nın, hani şu daha önce de defalarca bahsettiğim dahi adam, 'karıştırmak' konusuyla ilgili söyleyeceği milyonlarca şey olduğunu tahmin ediyorum. Acaba onunla tanışmaya giderken nasıl makyaj yapmak gerek? FF ürünleri sürsem fark eder mi? Acaba o kendi ürünlerini kullanıyor mu? Gibi gibi sorularım mevcut... Hepsinin cevabını önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağım.
NARS Flamenco'lu, taptaze kırmızılı öpücükler!